ALLAH BAZI VAATLERİNİ, PEYGAMBERLERİ ARACILIĞIYLA YAPAR, ÇÜNKÜ
Allah, Kur’an’ında “bozguncuların işlerini düzeltmeyeceğini, hainlerin hilelerini başarıya ulaştırmayacağını” taahhüt ediyor. Fakat baktığımızda, her dönemde çok sayıda bozguncunun işleri düzgün gitmekte, çok sayıda hainin hileleri başarıya ulaşmaktadır. Hâlbuki en hak vaat ve en şaşmaz vaat, Allah’ın vaadidir. Allah’ın vaadinin üzerine bir vaat olamaz.
O halde bu durum nasıl oluyor? Konunun nasıl bir açıklaması olabilir?
Gerçekçi bir cevap bulabilmek için, Kur’an’da bu vaatlerin geçtiği ayetleri iyice bir inceleyelim. Yunus Suresi 81: “Ne zaman ki attılar, Musa: ‘Bu sizin yaptığınız sihirdir. Muhakkak Allah onu iptal edecek. Şüphesiz ki Allah bozguncuların işini düzeltmez.’ dedi.”
Yusuf Suresi 52: (Yusuf): “Bu işte şunun içindir; (Efendim) bilsin ki ben onun yokluğunda ona hıyanet etmedim. Şüphesiz Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz.”
Ayetlere baktığımızda, Yüce Yaradan yukarıdaki taahhütlerini peygamberleri aracılığıyla yapıyor. Hâlbuki Kur’an’da Allah, birçok taahhüdünü doğrudan Kendisi yapmaktadır. Örnek olarak, Bakara 82 de “İman edip salih amel işleyenler, işte onlar cennet ehlidir, hep orada ebedi kalacaklardır” şeklinde yaptığı taahhüt gibi.
Ayetlerin bu durumlarından anlatılmak istenilen muhtemelen şöyle bir şeydir: Eğer Hz. Musa gibi, Hz. Yusuf gibi bozgunculara ve hainlere karşı mücadele eden insanlar varsa, Yüce Yaradan böylelerinin karşılarındaki bozguncuların işlerini düzeltmemekte, hainlerin hilelerini başarıya ulaştırmamaktadır.
Demek ki Allah’ın, taahhüdünü yaparken tek bir şartı var. O da, Yüce Yaradan’a inanan dürüst insanların, bozgunculara ve hainlere karşı ciddiyetle ve gerektiğinde ölümüne mücadele etmeleridir. Bu şartı yerine getirenleri destekleyen Yüce Yaradan, eğer düzgün insanlar böyle bir mücadele vermezlerse, bozguncuların işlerinin düzgün gitmesine, hainlerin hilelerinin başarıya ulaşmasına izin vermektedir.
Peki, Yüce Yaradan bozgunculara ve hainlere neden izin vermiş olabilir? Onlar cezasız mı kalıyorlar?
Tevbe Suresi 69: “Siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.”
İsra Suresi 18: “Her kim peşin isterse, dünyada ona, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer.”
Ahkaf Suresi 20: “Ve küfredenler ateşe sunulacakları gün şöyle denir: ‘siz bütün iyi şeylerinizi dünya hayatınız da tükettiniz ve onlarla sefa sürdünüz, alacağınızı aldınız. Artık bu gün hakaret azabıyla cezalanacaksınız. Çünkü yeryüzünde haksızlıkla kibir taslıyordunuz ve çünkü dinden çıkıp fasıklık ediyordunuz’.”
Ayetlerden anlaşılan, Yüce Yaradan, bu dünya hayatını isteyenlerden, dilediğine dünya nimetlerini veriyor. Hattâ diğer bazı ayetlere göre, bu dünya nimetlerini onlara süslü gösteriyor. Fakat bu insanlar ahirete intikal ettiklerinde, doğrudan cehenneme gönderiliyorlar.
Yüce Yaradan’ın ayetinde belirttiği gibi, insanların çoğu bu dünya nimetlerini peşin olarak görmektedirler. Ahireti veresiye gibi algıladıklarından itibar etmiyorlar. Bu durumda böyle insanların sadece ahirette cezalandırılmaları, düzgün insanların vicdanlarını sızlatıyor. Çünkü insan ister düzgün olsun ister olmasın, neyin daha hayırlı olduğunu bilemez.
İşte Allah, dürüst insanların vicdanlarını da aşağıdaki ayetlerle rahatlatıyor.
Tevbe Suresi 74: “Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah’a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm’a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Hâlbuki intikam almaları için Allah’ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok, yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.”
Rad Suresi 34; “Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir. Onları Allah’tan koruyacak da yoktur.”
Yüce Yaradan’ın bu dünyada verdiği azabın neler olabileceği hususundaki fikirlerimizi, bu sitedeki çeşitli yazılarımızda bahsettik.
Sonuç olarak, bozgunculara ve hainlere karşı ciddiyetle mücadele edenler olursa, Yüce Yaradan mücadele edenleri destekliyor. Bu durumda Tevbe 74’e göre, bozguncular ve hainleri yeryüzünde koruyacak ve yardım edecek bir kimse de bulunmuyor. Allah onları, dünyada da ahirette de acıklı bir azaba uğratıyor. Eğer onlara karşı ciddiyetle mücadele edenler olmazsa, bozguncuların dünyadaki azaplarını doğrudan Allah veriyor. Bu azaplar; hastalıklar, ölümler, iç huzursuzluk, sıradan insan gibi rahat yaşayamama, koruma ordularıyla dolaşmak zorunda olma, yiyecek ve içeceklerinin üzerinden başkası tatmadan yiyip içememe, vicdan azabı gibi olabiliyor. Eğer bozguncular Allah’a şirk koşarlar ve zulümde aşırıya giderlerse, hepsini helâk edebiliyor.
En hak vaat ve en şaşmaz vaat Senin vaadindir Allah’ım.
Allah’ım, insanların Senin gönderdiğin ayetleri anlayabilmeleri için, onlara anlayış ihsan eyle.