ALLAH, DİLEYENİ SAPTIRIR

ALLAH DİLEDİĞİNİ DEĞİL, DİLEYENİ SAPTIRIR VEYA HİDAYETE ERDİRİR

 

Kur’an yorumlarında hata yapılan önemli bir husus, “men yeşa u” kelimesinin tercümesinden doğmaktadır. Yeşa kelimesinin anlamı, tercih etmek demektir. Dolayısıyla Kur’an yorumlarında istemek, dilemek anlamında ifade edilmektedir. Bu ifade tarzında bir sorun yoktur.

Ancak “yeşau” kelimesinin geçtiği her ayeti, Allah’ın dilemesi olarak tercüme edilince büyük bir yanlışın içerisine düşülmüş oluyor. Bazı ayetlerle ilgili olarak meallerden örnek vererek konuyu irdelemeye çalışalım. Çeşitli din insanlarının meallerindeki çevirilerin ortak mantığı aşağıdaki gibidir.

74 Müddesir 31: “…Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir…”  ( yudıllullâhu (yudıllu’nun anlamı dalalet, saptırmaktır) men yeşâu ve yehdî men yeşâu)

2 Bakara 261: “…Allah dilediğine (zenginliği) daha da artırır…” (vallâhu yudâifu (anlamı artırarak vermek) li men yeşâu)

24 Nur 35: “Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete erdirir…” (yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu)

76 İnsan Suresi 31: “…Allah dilediğini rahmetine sokar…”  (yudhilu (dâhil etmek) men yeşâu fî rahmetihi)

Yukarıdaki ayetlerin ifadelerine bakıldığında, Allah’ın rastgele bir seçimle insanların bazısına güzellikler verdiği, bazılarını ise saptırdığı anlamı çıkar. Aslında Kur’an’ın bütününü inceleme fırsatını bulan kişiler, yukarıdaki ayetleri böyle anlamazlar. Diğer ayetlerin birçoğuna baktıklarında, Allah’ın rastgele karar vermediğini, insanlara doğru yolları gösterdikten sonra onların davranışlarına bakarak karşılık verdiğini, kimseye zerre miktarında bile haksızlık yapmadığını anlarlar.

Fakat Kur’an’ın bütününü okuyamamış veya okuduğunu kavrayamamış, ya da Müslümanlık harici bir inanışa sahip insanlar, sadece bu ayetlerin tercümelerine baktığında, Allah’a karşı ciddi bir güvensizlik hissederler. Bu sebeple, gerçeğe ulaşmak için konuyu daha derinlemesine irdelemek gerekmektedir.

Yukarıda verdiğimiz ayetlerin meallerini aktarırken, devamında parantez içerisinde Arapçalarını da yazdık. Böylece her insanın rahatça karşılaştırma yapabileceği bir ortam oluşturmaya çalıştık. İster Kur’an’ın bütününü defalarca okumuş olalım, ister hiç okumamış olalım, farketmez. Aynı şekilde, ister Arapça bilelim, ister bilmeyelim, karşılaştırmaları yapabilir ve gerçek ifadeleri anlayabiliriz.

Örneklerini verdiğimiz bütün ayetlerde, “dilediğini” ifadesinin Arapça karşılığı “men yeşau” olarak geçmektedir.

Şimdi, yine Kur’an’da geçen ve Allah’ın dilemesinden bahseden başka ayetleri, yine aynı kişilerin tercümelerine bakarak inceleyelim.

Tekvir Suresi.29: “Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince, siz dileyemezsiniz.” (Ve mâ teşâûne illâ en yeşa’allâhu rabbul âlemin)

İnsan Suresi 30: “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Kuşkusuz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” “Ve mâ teşaûne (ve dileyemezsiniz) illâ en yeşaallâh(yeşa’ullâhu)”

Lütfen ayetlerin Arapçalarına dikkat edelim. Allah’ın dilemesinden (tercihinden) bahseden ayetlerin hepsi “yeşaallahu” derken, insanların dilemesi (tercihi) bahsinde “men yeşau” denilmektedir.

Demek ki, Allah’ın dilemesi yani tercihi ile insanların dilemesi hususunu, Kur’an net bir şekilde ayırmış. Fakat Kur’an’ı diğer dillere çevirenlerin büyük çoğunluğu bu ayrımı yapmamışlar.

Yukarıdaki ayetlerde bahsedilen, neden biz dileyemeyiz hususundaki fikirlerimizi “Allah Dilemedikçe Biz Dileyemeyiz” başlıklı yazımızda ifade ettiğimizden burada işlemeyeceğiz.

Yazımızın başlangıcında verdiğimiz ayetleri, Kur’an’daki anlatım şekliyle tercüme edersek, aşağıdaki manalara ulaşırız: (Ayetlerdeki “dileyeni” kelimesi yerine, “tercih edeni” sözcüğünü koyarak okuyabilirsiniz.)

74 Müddesir 31: “…Allah dileyeni saptırır, dileyeni hidayete erdirir…”

2 Bakara 261: “…Allah dileyene (zenginliği) daha da artırır…”

24 Nur 35: “Allah dileyen kimseyi nuruyla hidayete erdirir…”

76 İnsan Suresi 31: “…Allah dileyeni rahmetine sokar…”

Ayetleri bu şekilde gerçek manalarıyla tercüme edince, Kur’an’ın anlatım ruhuna uygun hale gelmiş oluyor. Yüce Yaradan’ın “adl” yani adil vasfı ortaya net çıkıyor.

Ayetlerin anlamlarının bu şekilde olduğunu kesinleştiren bazı başka ayetlerden örnekler verelim:

18 Kehf Suresi 29: De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…” (fe men şâe felyu’min (artık inansın) ve men şâe) ayette dileyen yerine ‘men şae’ ifadesi geçmektedir)

Ayetin anlamı gayet net anlaşılıyor. İsteyen kişi, Allah’ın vahiy yoluyla aktarttıklarını kabul eder, isteyen insan inkâr eder. Seçiminde serbesttir. Seçimi, onun adına yapan Yüce Yaradan değildir. Sapkınlık veya iman arasındaki seçimi yapan, kişinin kendisidir.

Yukarıdaki ayetlerin gerçek anlamları hakkındaki düşüncemizi destekleyen bir başka ayete bakalım.

41 Fussilet Suresi 17: “Semud kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.”

Yüce Yaradan, Semud kavmine peygamberi aracılığıyla doğru yolu gösteriyor. Onları tercihlerinde yani dilemelerinde serbest bırakıyor. Semud kavmi ise, körlüğü yani sapıklığı, hidayete tercih ediyor. Allah da, onların yaptıklarının karşılığı olarak kendilerine ne tebliğ ettirdiyse, onu uyguluyor.

Demek ki Allah, hidayeti veya sapkınlığın cezasını, Kendisi dilediği için değil, bizim tercihimize karşılık olarak bize veriyor.

Bu yazı Dini, KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.