KUR’AN, DİNİ AÇIKLAMAKTA YETERSİZ MİDİR Kİ, HADİSLERE İHTİYAÇ OLSUN
Ankebut Suresi 51. ayet: “Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?” Evet, biz de soralım. Kur’an bize yetmiyor mu da, başka şeyler arıyoruz.
Yüce Yaradan Kur’an’ında aynı surenin dört ayetinde, ısrarla aynı cümlelerle insanlara sesleniyor. Kamer Suresi 17-22-32-40ıncı ayetler: “And olsun ki Kur’an’ı düşünmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?”
Bu sitede yayınladığımız “İslâm, Kur’an’dan İbarettir”, “Hadislerin Güvenilirlikleri Üzerine”, “Kur’an Yorumları üzerine”, “Hz. Muhammed’in (s.a.v.) din konusundaki sözleri Kur’an’a aykırı olamaz” başlıklı yazılarımızda bu hususlarda çeşitli örnekler verdik. Bu yazımızda, konuyu farklı bir açıdan inceleyeceğiz.
Türkler, İmamı Azam dedikleri Ebu Hanife’yi (699-767) severler. Türklerin çoğunluğu, onun temelini attığı Hanefi mezhebine mensuptur. Asıl ismi Numan bin Sabit olan Ebu Hanife’nin, Arap asıllı olmadığı kesindir. Atalarının Afganistan tarafından Kûfe’ye gelmiş olmaları dolayısıyla, Türkler, Ebu Hanife’yi kendilerine yakın hissetmişlerdir.
Türkler, aynı zamanda, Buhara doğumlu olduğu için bir Türk olduğunu düşündükleri İmam Buhari’yi (810-870) de severler. (Hâlbuki o dönemde Buhara’da Samanoğulları Devleti vardı. Dolayısıyla kesin bir şey söylenemez.) Onun hadis kitaplarının en sahih yani en gerçek ve doğru hadisleri aktardığına inanırlar. Bu sebeple ona Sahih-i Buhari derler. Bu inanış öylesine güçlüdür ki, İmam Buhari’nin hadis kitaplarından bir tane hadisi reddedenin, dinden çıkacağını düşünen çok sayıda din adamı vardır.
Fakat işin tuhaf tarafı, İmam Buhari, kendisinden 100 yıl önce yaşamış olan Ebu Hanife’nin gayri sika, yani güvenilmez olduğunu beyan etmiştir. Bu sebeple de yazdığı hadis kitaplarında, ondan tek bir hadis bile nakletmemiştir.
Türklerin, biri diğerine zıt iki din âlimini de çok sevdiği dikkate alınınca, bir soru akla geliyor. Aynı insan, İmam-ı Azam olarak düşündüğü bir âlimin mezhebine mensup olmakla övünürken, peşinden gittiği Ebu Hanife’yi güvenilmez bularak ondan hadis hiç nakletmeyen İmam Buhari’yi nasıl en güvenilir hadis nakil yazarı olarak görebilir? Ya da, Sahihi Buhari diyerek çok güvendiği kişinin, güvenilmez bulduğu bir insanın temelini attığı mezhebin mensubu olmaktan nasıl gurur duyabilir? Bu çelişki nasıl izah edilebilir?
Gelelim Hanbeli mezhebine mensup olduğunu söyleyenlerin durumuna. Ahmed bin Hanbel’in (780-855), 30.000 hadisi topladığı ”El-Müsned” isimli kitabı vardır. Tıpkı Ebu Hanife gibi, o da dönemin iktidarının yağcısı olmamıştır. Bu sebeple, Ebu Hanife’yi cezalandıran anlayışla aynı olan iktidardaki halife sultanlar tarafından cezalandırılmıştır. Abbasi halifeleri, Ahmed bin Hanbel’in suçu olarak, Kur’an’a mahlûk dememesini göstermişlerdir.
Hanbeli mezhebi, Sünni anlayış tarafından genel kabul görmüş dört ana mezhepten birisidir. Bu mezhebin mensupları da, İmam Buhari’nin hadis kitaplarına olan güvenlerini belirtmek için, “Sahihi Buhari” yani “gerçekleri yazan Buhari” diye bahsederler.
Bu mezhebin temelini atan Ahmed bin Hanbel, Basra’da doğup Bağdat’ta ölmüştür. Bu sebeple hadisleri nakledecek insanların yaşadığı bölgededir. Dolayısıyla, 30.000 hadisi toplayan bu insan, “esbabı nuzul konusunda, tek bir doğru hadis yoktur” demiştir. Yani, “Kur’an ayetlerinin indirilmesine sebep olan olayları ve konuları düzgün anlatan, tek bir doğru hadis yoktur” demektedir.
Hadis konusundaki ilginçliğin bir başka yönü daha vardır. Dört halifeden ve en düzgün sahabelerden olan Ebu Zer’den doğrudan yazıya dökülen hiçbir hadis yoktur. Onların isminin geçtiği hadislerin hepsi şöyle başlarlar: “Birgün Hz. Ali ( veya diğer bir isim) ile oturuyorduk. Şöyle bir konu açıldı. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle söyledi…” Yani hadisleri anlatan kendileri değil, hepsinde başkalarıdır. Zaten Sahih-i Buhari’nin Hicri 256 yılında vefat ettiğini düşünürsek, hadisleri aktaranlar olayı yaşayanlar değildir. 250 yıl ara olduğuna göre, her 40 yılda bir neslin diğer nesle bilgi aktardığını varsaysak, 6 nesil geçmesi gerekir. Dolayısıyla toplanan hadisler, sahabelerden dinleyenlerden dinleyenlerin, dinlediğini anlatanlardan duyanların, duyduklarını anlatanlardan duyanların, anlattıklarıdır. Dolayısıyla hadislerin, gerçekten Peygamberimiz Hz. Muhammed’e ait olduğu konusu, çok su götürür.
Yazımızın başındaki Ankebut Suresi 51inci ayet, hadisler hususunda bu sitede yazdığımız bütün yazıların özeti gibidir: “Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?”