HİKÂYELER, GERÇEKLERİ ANLATMAK İÇİN ÜRETİLİR
Hikâye bu ya, bir ülkede farklı zamanlarda devlet başkanlığı yapmış üç lider, birlikte uzun bir tren yolculuğuna çıkmışlar. Neşe içerisinde giderlerken tren aniden durmuş. Sebebini sorduklarında “efendim raylar bitti” demişler.
“Nasıl olur?” gibi tartışmalar bitince, sıra çözüm üretme konusuna gelmiş. Liderlerin en eskisi “derhal bütün işçileri toplayın” demiş. “Ormandan tomruklar kessinler. Demir rayların yerine ahşapları ray şekline getirerek koysunlar” diye akıl vermiş. Ne işe yarayacağını da yine kendisi şöyle izah etmiş: “Karşıdan bakanlar rayların var olduğunu sanırlar.”
Daha sonraki bir dönemde liderlik yapan kişi, eski önderin fikrini beğenmemiş. Ormandan keresteler getirmenin çok uzun bir iş olacağını düşünmüş. Daha kısa bir çözüm teklifi öne sürmüş. “Trende bulunan herkes aynı anda sallanalım” demiş. “peki, bu ne işe yarar?” diye sorulunca “dışardan bakanlar trenin gittiğini zannederler” diyerek fikrini savunmuş.
Son dönemin lideri bunların çözüm tekliflerini beğenmemiş. Çünkü bu önder, gerçeği bütün çıplaklığıyla yaşamakta imiş. “Yapılacak tek bir şey var” demiş. “Trenden inelim ve insanlara ‘raylar bitti!’ diyelim” diyerek yol göstermiş.
Osmanlı Devletinin son dönemi bu hikâyeye uygundur. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında Ruslar, Balkanlardaki aşılması zor dağları bir çırpıda aşarak, İstanbul yakınında Çatalca’ya kadar gelmişler. Bu sırada, Osmanlı Devletinin aldığı borçlarla yaptığı tek iyi bir iş olarak oluşturduğu donanmayı hiç kullanmamışlar. Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa, Plevne’de donanmanın Tuna üzerinden yardımını beklerken, İstanbul’daki zevat, karadan bile destek göndermemiş.
Rusların İstanbul’a girmelerinin önünde hiçbir engel kalmamış. Bunu gören diğer devletler, olaya el koymuşlar ve Rusları durdurmuşlar. Aynı devletler sonradan Mısır’a, Tunus’a, Bosna-Hersek’e de el koymuşlar. Ama Osmanlı Devleti, bir şey diyememiş.
Diğer taraftan bir tek Yunan Kruvazörü, bütün Osmanlı Donanmasını Çanakkale Boğazından dışarı çıkartmamış. Ege Denizindeki adalara teker teker el koymuşlar. Fakat Osmanlı Devletini yönetenler, güya sert söylemlerden başka bir şey yapamamışlar. Girit’teki Osmanlı Valisinin işine son verilmesine zaten hiç söz edememişler.
Toprak kayıpları böyle devam ederken, içte durum daha da vahim hal almış. Osmanlı Devleti borcunu ödeyemeyince, 1881 yılında Muharrem Kararnamesi ile “Duyunu Umumiye reisliği” kurmuşlar. Bu kuruluş, bazı vergi gelirlerini doğrudan kendisi toplamaya başlamış. Kanuna uygun diyerek ses çıkarılamamış. Gelirlere el koyan Duyunu Umumiye, bir süre sonra “vergi kaçıranlar var” diyerek kendileri özel Jandarma teşkilatı kurmuşlar. Yani devlet içerisinde devlet olmuşlar. Ama İstanbul’daki zevat hiç sesini çıkaramamış.
Yukarıda anlatmadığımız daha bir çok sebeple devlet içten çürümüş iken yöneticiler ne yapıyorlardı? Ciddi stratejiler üreterek çözüm peşinde mi koşuyorlardı? Hayır! Aksine dış ülkelerden alınan borçlarla saraylar yapıyorlardı. Tabii sarayı sadece devlet erkanı yapabildiği için, diğerleri de yalılar, kasırlar, köşkler yapıyorlardı. Yani “tren içerisinde sallanarak”, dışarıdan bakanları yanıltmaya çalışıyorlardı. Tren içerisindeki sallanmalarını da eğlence içerisinde yapıyorlardı. Nitekim devletin kuruluşunda görülmeyen eğlenceler, devletin yıkılış sürecinde doruğa çıkmıştır. Devlet erkânı ve parsayı toplayan diğer zenginler her şeyi “süt liman” göstermek için birlikte eğlenmişlerdir.
Hâlbuki devleti yönetenler rayların bittiğini kabul etselerdi, sonuç farklı olurdu. Belki de farklı stratejiler üreterek devleti küçültürler, ama devletin bekasını sağlarlardı. Fakat böyle yapmadılar.
Eğer rayların bittiğini görerek ortaya çıkan idealist bir gurup, Allah’ın yardımıyla mücadelesinde başarılı olmasaydı, bugün Osmanlı Devletinden hiçbir kalıntı kalmazdı. Türkler Anadolu’da tutunamazdı.
Ben Türk olduğum için kendi tarihimden örnek verdim. Fakat çoğu ülke için benzer örnekler var. Herkes kendisi irdeleyerek bunları görebilir. Günümüzde de bu durumun örnekleri var. Gelecekte de olacak.
Bu hikâyedeki örnekleme sadece devlet yönetimi için değil, diğer alanlarda da geçerlidir. Şirket yönetimleri, vakıflar, dernekler, özel kurumlar için de geçerlidir. Aslı menfaat birliği olmasına rağmen, güya başka bir amaçla bir araya gelmiş görünen guruplar için daha çok geçerlidir.
Bütün bu guruplar ister ahşap rayları döşesinler, ister treni sallasınlar sonuç değişmez. Aksine şirketleri ve guruplarıyla birlikte çatırdayarak batarlar. Bir daha kalkamazlar. Hâlbuki içlerinden rayların bittiğini gördüğü halde kendilerini kandırmaya devam etmeyenler olsaydı, belki onlar şirketten veya guruptan önceden ayrılır ve kendilerini kurtarırlardı.
Ama nasıl Firavun kavmini suya götürür gibi ateşe götürerek insanlığa örnek sunduysa, anlaşılan o ki, benzer örnekler olmaya devam edecektir.
Allah’ım, insanların “boğulacağını anlayınca Sana inandığını söyleyen ve ret edilen” Firavunun durumuna düşmemeleri için, lütfunla onlara onlara yardımcı ol.