KİMLERİN EMRİNE İTAAT EDİLİR?
Emir vermek ve verilen emre itaat etmek, insanlığın kurduğu toplum düzeninin işleyişini sağlayan en önemli unsurudur. Emir verene karşılık emri uygulayanlar olmasa hiçbir sistem kurulamaz.
Yüce Yaradan, insanların bir arada yaşayabilmeleri için bazılarının emir vermesi, bazılarının da aldığı emri uygulaması gerektiğini bildiğinden, insanları birbirinden farklı yaratmıştır.
Zuhruf Suresi 32. “Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.”
Nahl Suresi 71. “Allah bazınızı bazınıza rızıkta üstün kıldı, fazla verilenler rızıklarını ellerinin altındakine vermiyorlar ki eşit olsunlar. Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar?”
Eğer Allah, her insana aynı özelliği ve zenginliği verseydi, kim(ler) nasıl bir toplum düzeni kurabilirdi? Herkesin şef olduğu bir yerde ne düzen olur, ne de iş yapılır.
Yüce Yaradan insanların bazılarını derece olarak daha üstün kılarken, böylelerine de sorumluluklar yüklüyor.
Hz. Ömer bir gün, Müslüman topluma hitap ederken “dinleyiniz ve itaat ediniz” der. Müslümanlardan biri itiraz eder. “Giymekte olduğun şu elbisenin nereden geldiğini bize haber verene kadar, seni dinlemek ve sana itaat etmek bizim üzerimize lâzım değil” der.
Müslüman kişi bu sözü söyleyebilmektedir. Çünkü o, verilen emrin insanlığın lehine ve Allah’ın isteklerine uygun olmasının birinci şartının, emri verenin Yüce Yaradan’ın koyduğu kurallara uygun insan olması gerektiğini bilmektedir.
Hz. Ömer de bu kişiye bırakın çok sert karşılık vermeyi, itiraz bile etmez. Aksine insanları ikna etmek için gerçekleri söyler. Çünkü o, Allah katında insanların birbirine üstünlüğünün takvada, yani Allah’ın emirlerine uygunluk derecesinde olduğunu iyi bilmektedir. (Hucurat Suresi 13)
Bu sebeple Hz. Ömer, durumu izah eder. İzahı hakikate uygun bulan aynı şahıs, “emret şimdi, dinler ve itaat ederiz” der.
Demek ki emri alan kişi, emri verenin dürüstlüğünü sorgulamakla yükümlüdür. Emri veren de dürüst olmak zorundadır. Nitekim Hz. Ebubekir halife seçildiğinde Müslümanlara “Ben Allah’ın yolunda yürüdüğüm sürece bana itaat ediniz, Allah’ın yolundan ayrıldığımda bana itaat etmeniz gerekmez” demiştir.
Eğer İslâm böyle uygulanmazsa, şefinden müsteşarına, siyasetin en alt kademesinden Cumhurbaşkanına kadar tepeden inme baskılar uygulanır. Eğer baskıya maruz kalanlar baskıya karşı mukavemet etmezlerse, ya içe dönük bir yapıya dönerler ya da baskı kuranlarla birlik olurlar. Her ikisinde de şahsiyetleri silikleşir.
Silikleşen şahsiyetlerini kurtarmak için kendileri daha baskıcı olurlar. Emri uygulama pozisyonunda olup başkasına emri aktaracak konumları olmayanlar, şahsiyetlerini kurtarmak için kendi evlerinde baskıcı olurlar. Güçleri ancak eşlerine ve çocuklarına yeter.
Sonuçta kurumlar ve aileler bozuk bir yapıya bürünürler. Yeni yetişen çocuklar için durum çok daha tehlikeli olur. Çünkü şahsiyeti yara almış insanlar tarafından, hem ailede hem de kurumlarda baskı görürler. Dolayısıyla toplumun geleceği de tehlikeye girer.
İslâm’ın getirdiği önemli bir umde, zulme isyan etmek ve zalimlere karşı koymaya çalışmaktır.
İslâm, bağımsızlıktır. Sadece Yüce Yaradan’a kul olmaktır. Sadece Allah’ın kurallarını uygulayanların emrine itaat etmektir.
Yüce Yaradan, Hz. Musa’nın Firavuna verilen mal, mülk ve ihtişam konusunda serzenişte bulunması üzerine (Yunus 88), Yunus Suresi 89. ayetle: “Peki duanız kabul olundu. Siz yine istikamete doğruluğa devam edin ve kendini bilmeyenlerin yoluna uymayın.” buyurdu.
Demek ki huzurlu bir aile, huzurlu bir toplum, huzurlu bir dünya için bize düşen, istikamette doğru olmak, istikamette doğru olanlarla birlikte hareket etmek ve sadece onların emirlerine itaat etmektir. Böylece şahsiyeti yara almış insanları da düzelterek kurtarmaktır.
Allah’ım, bu dünyaya güzel eserler bırakabilmemiz için, mücadele azmimizi artır, irade gücümüzü artır, zihin açıklığımızı artır.
Senin her şeye gücün yeter.