HUZURLU BİR DÜNYA İÇİN GAYRET VE EMEK GEREKİR
Huzurlu bir dünya önce, kişinin iç dünyasında başlar. Sonra ailesine, çevresine, milletine ve nihayet bütün insanlığa şamil olur. Önderler, insanları gayretli olmaya yönlendirmek isterler. Nitekim Atatürk, “bizim bir tek şeye ihtiyacımız vardır, o da çalışmaktır” diyerek emeğin önemini vurgulamıştır. Ancak önderler, söylediklerini yaşadıkları oranda insanları etkilerler.
Amerikan Başkanlarından Theodore Roosevelt, 1899 yılında Lincoln’ün doğduğu eyalet olması dolayısıyla, Chicago’daki konuşmasında bu konulara şöyle değinmiştir:
“….Şu halde, vatandaşlarım, ben size ülkemizin sizden rahat bir hayat değil, çok çalışma ve gayret isteyen bir hayat beklediğini söylüyorum… Eğer biz aylakça durur ve bekler, eğer tembelcesine kolay bir hayatın, bayağı ve kalitesiz âsude bir hayatın peşinde gidersek, eğer biz hayatlarımızı tehlikeye atmaktan korkar ve aziz tuttuğumuz şeyleri kaybetmeyi göze alarak mücadeleden kaçınırsak, daha cesur ve daha güçlü insanlar, bizi geçecek ve dünyayı kendi hâkimiyetleri altına alacaklardır. Bundan böyle, gayret isteyen bir hayattan kaçınmayacağımıza, vazifemizi iyi ve erkekçesine yerine getirmeye, söz ve hareketlerimizle vicdanımızın sesini canlı tutmaya, hem namuslu hem cesur olmaya, yüksek ideallere pratik metodlarla varmaya kendimizi adayalım. Hepsinin üstünde, haklı ve yerinde bir mücadele gerektiği takdirde, ülkemizde ve ülkemizin dışında, ister ahlâki ister fizikî olsun, mücadeleden kaçmayalım; çünkü ancak mücadele sayesinde, ancak zor ve tehlikeli gayretler neticesinde bir gün, kelimenin tam anlamıyla, büyük bir millet ve ülke olacağız.”
Roosevelt bu söylevini, Amerika’nın geleceği ile ilişkilendirmişti. Ancak 1963 yılında bir başka Amerikan Başkanı Kennedy bu ilişkiyi dünyaya taşıyarak şöyle diyordu:
“Ben, Amerika için büyük bir istikbal görüyorum. Ülkemizin askeri gücünün, halkımızın ahlâki bağları ile sınırlandırıldığı bir istikbal; ülkemizin refah ve zenginliğinin, halkımızın zekâsı ile kısıtlandırıldığı bir istikbal; ülkemizin güç ve kudretinin, halkımızın gayesi ile sınırlandırıldığı bir istikbal. Ben, Amerika’nın zarafet ve güzellikten korkmayacağı bir istikbal görüyorum. Ben, sadece demokrasi ve insanların büyük bir çoğunluğu için güvenlik içindeki bir dünyayı değil, insanlar arasındaki ayrılık ve farklara da yer veren bir dünyayı görüyorum.”
Demek ki; ailemiz, çevremiz, milletimiz ve insanlık bizden, çok çalışma ve gayret isteyen bir hayat bekliyor. Önderler insanlara bu konuda örnek olurlarsa, halk onları takip edecektir.
Demek ki huzurlu bir dünya istiyorsak, bilhassa önderler olarak bizler, aylakça durup bekleyerek tembelce davranmayacağız, hayatımızı tehlikeye atmaktan korkmayacağız, mücadeleden çekinmeyeceğiz. Vazifemizi iyi ve erkekçesine yerine getireceğiz. Söz ve hareketlerimizle vicdanımızın sesini canlı tutacağız. Hem namuslu hem cesur olmaya, yüksek ideallere pratik metotlarla varmaya kendimizi adayacağız.
Eğer dünyanın her yerinde benzer davranışları sergileyen insanlarla ve önderlerle birlik hareket edersek, Kennedy’nin gördüğü dünyanın daha ilerisini görürüz. Yüksek ideallere ulaşabilmek için önce hak etmek gerekir. Hak etmek için önce kendimizden başlayarak cesurca sorgulamak gerekir. Sonra aramızda namusluca istişare etmek gerekir. Ama en önemlisi, istişarelerle aldığımız kararları mutlaka uygulamak gerekir.