EŞİTSİZLİK ÜZERİNE
Eşitsizlik, insanlık tarihinin başlarından itibaren var olduğu tahmin edilen bir olgudur. Bu sitede, eşitsizliğin çeşitli yönleri üzerine yazılar yazdık. Bunlardan bazıları; “Avukat Sayısı ile Eşitsizlik ve Kalkınma Arasındaki Bağ”, “Tolstoy’un, Din Konusundaki Bazı Tespitleri Üzerine”, “Maaşlardaki Farklar”, “İnsanları Tanrı Yaratmasaydı, Manevi Eşitlik Olur muydu?”
Bu makalemizde, bazen daha farklı pencereden, bazen de diğer yazılarımızda bahsettiğimiz açılarla birleştirerek konuyu irdelemeye çalışacağız.
Öncelikle, insanlar arasındaki eşitsizliğin, hangi alanlarda olduğunu irdelemeye çalışalım. Aklımıza gelenlerin bazıları şunlar:
- İnsanların özellikleri arasında eşitsizlik vardır.
- İnsanların yaşadıkları ortamın, zihinsel bantları arasında eşitsizlik vardır.
- İnsanların servetleri arasında eşitsizlik vardır.
- İnsanların, çabalarını sonuçlandırırken, fırsat eşitsizliği vardır.
- İnsanların, vicdanlarında ve iradelerinde değil, ama iradeyi kullanmalarında eşitsizlik vardır.
Şimdi bu maddeleri birer birer irdeleyelim.
1. İnsanlara, birbirimizden farklı çeşitli özellikler veren, bizleri yaratan Tanrı’dır. Eğer herkesi eşit özelliklerde yaratacaksa, Yüce Yaradan’ın, milyarlarca insan yaratmasının ne anlamı kalır. Bizlere verdiği farklı özelliklere ilaveten, özgürlük de vermesiyle, bizi yaratan ve tek olan Tanrı’nın yüceliği, daha belirginleşmektedir.
Bizlere farklı özellikler vermesi hususundaki açıklamamızı, “İnsanları Tanrı yaratmasaydı, Manevi Eşitlik Olur muydu” başlıklı makalemizde yapmaya çalışırken şöyle demiştik:
“Allah, insanları fiziksel ve zihinsel olarak farklı özelliklerde yaratmasının sebebini Kur’an’da açıklamaktadır. Zuhruf Suresi 32inci ayette, Yüce Yaradan, birbirimize iş gördürebilmemiz ve böylece toplum düzenini oluşturabilmemiz maksadıyla, insanlara farklı özellikler verdiğini anlatır.”
İnsanlara farklı fiziksel ve zihinsel özellikler verilmesine rağmen, akıl, eşit verilmiştir. Bu durumu en iyi anlatan veciz söz, “Akıllar pazara çıkmış, herkes kendi aklını almış” şeklindedir. Yüce Yaradan’ın insanlara verdiği bir başka vasıf da, sahip oldukları özelliklerini, kendi akıllarını kullanarak geliştirebilme kabiliyetidir.
Dolayısıyla, insanların doğuştan sahip oldukları vasıfların farklı olması eşitsizliktir, ama sosyal düzeni kurabilmemiz için gereklidir ve faydalıdır.
2. İnsanlar, yaşadıkları ortamdan etkilenerek düşünürler. Bu etkilenme; politik, ideolojik ve dini açılardan olduğu kadar, ekonomi alanında da geçeridir. Politik, ideolojik ve dini açılardan çevremizin etkisinde kalmamız, bazen baskı gördüğümüz için, bazen de kendi duygusal tercihimizdir. Aynı kişiyle, onun yaşadığı ortamdan uzak ve başka bir ortamda konuşulursa, o şahsın iki ayrı ortamdaki fikirleri arasındaki fark daha net görülecektir.
Ekonomiyle ilgili olarak zihinsel bandımızın etkilenmesi ise, bizim tercihimizdir. Çevremizdeki insanlarla maddi güç ve varlık yarışına girersek, zihinsel bant aralığımız daralır. Arkadaşlarımız şöyle bir telefon almışlar diye biz de aldığımızda bütçemizi sarsarsak, yaşayacağımız sıkıntılar bizim tercihimiz sebebiyledir.
Komşumuzun, şöyle güzel eşyaları veya arabası veya evi var diye bizim imkânımız yetersizken, kendimizi zorlarsak, zihnimizin bant genişliğini daraltırız. Arkadaşlarımızın yeni model cep telefonları var diyerek biz de almak istersek, kendi zihnimizin bant genişliğini daraltmış oluruz. Daralan zihnimiz, bizi, daha çok bilgi sahibi olup çalışarak, daha çok kazanmaya yönlendirmez. Çünkü bu yol, çok uzun bir yoldur. Daralan zihnimiz, kısa yoldan hedefe ulaşmamızı tavsiye eder. Bizi, bütçemize göre aşırı harcama yaparak borçlanmaya veya helal olmayan yollardan kazanmaya zorlar.
Maddi olmayan konularda da çevremizin zihinsel bant ortamı bizi etkiler. Çevremizdekiler sigara içiyorlarsa, bizim de içmemiz, içmiyorlarsa bizim de içmememiz ihtimali çok kuvvetlidir. Nitekim “bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” deyişi de bu durumu anlatır. Dolayısıyla çevremiz, bizim zihinsel bandımızı etkiler. İnsanlar birbirlerinden farklı ortamlarda yaşadıkları için, şahısların zihinsel bantlar arasında da eşitsizlik oluşur.
Bu nedenle, çevreden etkilenerek zihnimizin kapsama alanını daraltırsak, diğer ortamlarda yaşayan insanların birçoğunun zihinleriyle aramızda eşitsizlik oluşur. Bu eşitsizliğin nedeni de, çoğunlukla kendimizizdir.
3. İnsanların servetleri arasındaki eşitsizlik, aralarındaki kavganın sebebidir. Atalarımız, “biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar” diyerek bu durumu veciz bir şekilde özetlemişlerdir.
Bütün evreni ve kâinattaki canlı, cansız her şeyi yaratan, tek olan Tanrı’mız, bize bu konuda şöyle yol göstermektedir:
Nahl Suresi 16/71: “Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?”
Demek ki, sahip olduğumuzu zannettiğimiz varlıkların sahibi biz değiliz. Nitekim ölürken yanımızda hiçbir şey götüremiyoruz. Helâl yollardan kazandığımızda bile, bu bol rızkın sahibi görünümünde olmamızın sebebi, Yüce Yaradan’ın, onu bize vermesidir. Yoksa biz, sadece kendi becerimizle kazanmış değiliz. Haram yollardan, başkalarını ezerek ve kandırarak kazanma durumunda da, bizim servet toplamamıza izin veren, yine Yüce Yaradan’dır. Bunun da sebebi, organizasyon oluşturup, işleri yürütebilmemizdir.
Bize sahip olduğumuz servetimizi veren Yüce Yaradan, bunu paylaşarak insanlar arasındaki servet farkını eşitlemeye çalışmamız gerektiğini, yukarıda verdiğimiz Nahl Suresi 16/71inci ayette vurguluyor. İnsanlara pay verirken de, insanca davranmamızı Bakara Suresi 2/262inci ayetiyle öğütlüyor.
Servetlerinden, diğer insanlara pay ayıranların ve Yüce Yaradan’ın gösterdiği yolda harcayanların, servetlerinin azalmayacağını da, çeşitli ayetlerde ifade ediyor. Bu şekilde insanca davrananlara ayrıca, ebedi yaşamlarında cenneti vaat ediyor.
Demek ki, servet eşitsizliği, insanlığın temeline konulan dinamit gibidir. Bunu engelleyebilmek için, Yüce Yaradan’ın tavsiyelerini dinlersek, hem bu hayatımızda, hem de ikinci hayatımızda kazanmamız söz konusudur.
4. İnsanların çabaları sırasında fırsat eşitsizliği vardır. Hâlbuki Yüce Yaradan’ın, yarattığı kulları yarın Onun huzuruna geldiklerinde, aralarında hiçbir ayrım yapmadan, bu dünyadaki çabalarının karşılığını eksiksiz vereceğine inancımız tamdır. Çünkü Yüce Yaradan’ın, adaletsiz davranmak için hiçbir nedeni ve menfaati yoktur.
Dolayısıyla, Tanrı’mız, bizim yaptıklarımızı sorgularken, çabalarımıza fırsat eşitliği verdiğine, bizi kolaylıkla ikna edecektir. Kutsal Kitabına bakılınca, bizden zenginliğimizin miktarını, üst yöneticiliğe çıkıp çıkmadığımızı sormayacağı anlaşılıyor. Bizden sorulacak olan, elimizdeki imkânları hangi yönde kullandığımız olacaktır. Sorulara verdiğimiz cevapların, gerçek hallerini bize göstermek için, kendimize yapılmasını istemediğimizi, başkasına yapıp yapmadığımızı önümüze koyacaktır. Kendimize yapılmasından hoşlandığımız şeyleri, başkasına yaptıysak, onları da bize gösterecektir. Yani; yalanları, aldatmayı, iftira etmeyi, zulmetmeyi israf etmeyi mi seçtik, yoksa sevgiyle davranmayı, başkasına yardımcı olmayı, güler yüzlü olmayı mı tercih ettik.
İster fakir olalım, ister zengin olalım, Tanrı, bizim yukarıda saydığımız uygulamalarımız için bize eşit fırsat vermiştir. İyilik yapmak isteyen bir kulunu “dur bakayım, sen, Benden izinsiz nasıl iyilik yaparsın” diye azarlayacak bir Tanrı olabileceğini düşünenimiz var mıdır? Yahut da, başkasına iftira etmemiz için, Tanrı’nın bizi zorladığını söyleyebilecek bir kişi çıkar mı?
Ama insanlar, güçlerinin yettiği başka şahısları, neredeyse her konuda zorlayabilirler. Bırakın güçlü olanların böyle bir şey yapmalarını, kendi eşimiz bile, bize bu hususlarda zorlayabilir veya biz eşimizi zorlayabiliriz.
Örneğin, kendi kan bağımız olan birisine veya sevdiğimiz bir dostumuza, eşimizin haberi olmadan yardım etsek, öğrenince, eşimizin bize kızma ihtimali kuvvetlidir. Bilhassa yardıma ihtiyacı olan kişi, eşimizin hoşlanmadığı bir şahıs ise, aile bütçesinden kendi payımıza düşenden yardım edebilmek için bile izin istesek dahi, eşimizin bize müsaade etmesi ihtimali çok zayıftır. Veya eşimiz birisine bir yalan söylemek durumunda kalmışsa, bizden onun yalanını devam ettirmemizi isteyebilir. Eşimizin bize olan bu davranışının benzerini, biz de eşimize yapabiliriz.
Dolayısıyla, kendi çabalarımızda fırsat eşitliğine sahip olmamızı engelleyen, yine biz insanlarız.
5. İnsanların, Tanrı’nın verdiği vicdanlarında ve iradelerinde değil, ama iradeyi kullanmalarında eşitsizlik vardır.
İnsanlara irade ve vicdan veren, bizleri yaratan Tanrı’mızdır. Ama bunları nasıl kullanacağımız konusunda, hepimizi özgür bırakmıştır. İşte eşitsizlik, vicdanımızın sesini dinleme ve irade kullanımında gösterdiğimiz davranışlarımızdadır.
Kimimiz, vicdanımızın sesini tam dinleriz, kimimiz hiç dinlemeyiz. Çoğunluğumuz; tam dinleyenlerle, hiç dinlemeyenler arasında bir yerlerde sıralanırız. Bazı anlarımızda vicdanımızla hareket ederiz. Benzer olaylar karşısında bile, bazı anlarda, vicdansız gibi davranabiliriz. Yani, aynı fert olarak da, zaman içerisinde ve ortam farklılaştığında, çelişkili tavırlar sergileyebiliriz.
Yukarıdaki irdelemelerimizin sonucunda görmekteyiz ki, sahip olduğumuz vasıflarımızdaki eşitsizlik, insanlar için sorun teşkil etmiyor ve mutsuzluk nedeni değildir. Eğer sorun teşkil etseydi, gençler, ebeveynlerinin özelliklerini beğenirler, ebeveynler de, çocuklarınkini beğenirlerdi. Ama birbirlerinin özelliklerinin tamamına yakınını beğenen kimse, sadece destanlardaki hayali âşıklarda vardır.
Demek ki, özelliklerimizdeki eşitsizlik bizi mutsuz etmiyor. Bizi mutsuz kılan eşitsizlik, insanların birbirlerine karşı yaptıkları ve oluşturdukları ortamlardır.
Tanrı’nın bize eşit vermediği bir şey de, maddi güç konusudur. Bu farklılığın, insanların birbirlerine iş gördürebilmeleri için geçerli olduğu da, açıktır. Yüce Yaradan, başkalarına iş gördürerek zenginleyen insanlardan, rızkı az verdikleriyle paylaşmalarını istemektedir. Böylece, birkaç fayda birden sağlanmaktadır. Bu uygulama, bu yaşamımızda, aramızdaki eşitsizliğin mutsuzluğa dönüşmesini engellemektedir. Rızkı az verdikleri de, yardım aldıkları için, mutlu olmaktadır. Aynı zamanda, yardım edenler de mutlu olmaktadır. Ayrıca Yüce Yaradan, samimiyetle yardım edenleri diğer yaşamlarında mükâfatlandırarak, orada da mutlu olmalarını sağlamaktadır. Sonuçta, rızıklardaki eşitsizlik, sosyal hayatımızı ve iş ortamımızı düzenleme görevini yerine getirirken, Yüce Yaradan, eşitsizliğin, bazı insanların aleyhine olan kısımlarını düzeltmektedir.
O halde bize düşen görev de, insanlar olarak bizim oluşturduğumuz diğer eşitsizlikleri azaltmaya gayret etmektir. Bunun için, öncelikle, tek olan Tanrı’nın gösterdiği yoldan samimiyetle yürümeye çalışmalıyız. En büyük organizasyonumuz olan Devlet yönetimimizi de, Kerim Devlet anlayışıyla sürdürmeye çalışmalıyız.
Fırsat eşitliğinin ortamı oluşturularak ve servetin paylaşılarak, maddeten fakirliğin azaltılması ve yaşayan her insanın gelecekle ilgili hayal kurar hale gelmesi, her şahsın layık olduğu bir haktır. Bu hakkı engellemeye kalkışanların, hak ettikleri cevabı er ya da geç alacakları hususunda hiç şüphemiz yoktur.