MUTLULUK VE HUZUR
Aslında mutluluk ile huzur arasında ince bir fark vardır. Aynı şeyler değildir. İnsan, küçük başarılardan veya maddi kazançlardan mutlu olabilir. Ama hayatı huzurlu olmayabilir.
Bir ferdin huzurlu olabilmesi, kişinin kendisiyle barışık olmasıyla doğru orantılıdır. İçi ve dışı farklı olan insan birbirine karışmış iplik yumağı gibidir. Yumağın bir kısmının bazen çözüldüğü gibi, insan da, kimi zaman mutlu olsa bile içi karmakarışıktır.
Bizler; para, makam ve güç sahibi insanlara uzaktan baktığımız için onları, düzgün bir iplik yumağı gibi görürüz. Biz de onlar gibi olabilmek isteriz. Onları kıskanırız.
Hâlbuki böylelerini yakından incelesek, bunların çoğunda, gerçeğin farklı olduğunu görürüz. Karşıdan mutlu-mesut sandığımız insanın içerisinde fırtınalar koptuğunu gözlemleriz. Yunus Emre’nin ‘bir ben vardır, benden içerü’ dediği gibi, içlerinin karmakarışık duygularla dolu olduğunu anlarız.
Bu insanların, karmakarışık ve birbiriyle çelişkili hislere sahip olduklarından, konumlarından tatmin olmadıklarını müşahede ederiz. Kendince en üst mevkie yükselmiş olanların dahi, yaşadıkları hayattan tatminsizlik duyduklarına şahit oluruz. Çevrelerinde, varsa eşleri ve çocukları, iş ortakları, çalışanları dâhil, güvenebilecekleri hiç kimsenin olmadığını görürüz.
Bütün bu tespitlerimizden sonra bu yapılarına hayret ederiz. Aradaki çelişkiye anlam veremeyiz. Huzursuzluklarının sebeplerinin, kendilerinin rutin hatalı tutumlarından kaynaklandığını düşünürüz. Yine onlar gibi zengin ve güçlü olmanın gayreti içerisine gireriz.
Bu durum tıpkı, uzaktan kulağa hoş gelen davulun sesi gibidir. Yanına vardığımızda kulağımızı tırmalar. Fakat buna rağmen, kendimizi davulun ritmine uydurarak oynamaya başlayıp, dünyadan uzaklaşarak, kendi hayallerimize dalarsak davulun sesi bizi rahatsız etmez. Oynamadan davulun yanında fazla duramayız.
Yakından gözlemlediğimiz böyle insanların geçmişlerini de mercek altına alırsak, birçok ortak yönlerinin olduğunu görürüz. En önemli ortak paydaları, kazanmak için başkalarını ezmeleridir. Daha açık bir ifadeyle, mutluluklarını başkalarının mutsuzlukları üzerine kurmaya çalışmaktadırlar.
Atalarımız ne güzel söylemişler: “Ağlayanın malı, gülene yâr olmaz”
Bizler elbette para, makam ve güç sahibi olmalıyız. Ama bütün bunlar bizlerin insanlara adaletle hizmet edebilmemiz için birer araç olmalıdır. İç dünyasında fırtınalar kopanlar, bunları araç değil, amaç edinmiş insanlardır. Bunların, gözlerini kazanma ve başarma hırsı bürüyeceğinden, hatalarını göremezler.
Güç sahibi olmayı insanlara hizmet edebilmek için araç olarak isteyenler, çoğunlukla kendileriyle barışık olurlar. Kendisiyle kavga etmeyenler, başkalarıyla da etmez. Dolayısıyla huzurlu olurlar.
İnsanlarımızı huzurlu kılabilmek için, öncelikle çalışmalarını sağlayabilmeliyiz. İşini severek çalışmak mutluluğun ve huzurun kaynaklarından biridir. Bu sebeple insanlarımızın yaptıkları işleri sevebilmeleri için ruhsal destek vermeliyiz. Bilindiği gibi, severek çalışmak o şahsın hayatına asalet ve anlam katar.
Huzurlu toplum oluşturabilmenin önemli bir yolu daha var. İnsanları, mesai saatleri dışında, para karşılığı olmadan veya çok düşük bir ücretle, vakıf vb. kuruluşlarda başka insanlara hizmet için çalışmaya teşvik etmek. Bu çalışmanın manevi zevkine varan insanın huzur bulması ihtimali kuvvetlidir. Manevi zevki tatmayan kişiler için ise, en zorlu iş, insanlarla uğraşmaktır. Dolayısıyla manevi zevk olmazsa, insanı bıktırır.
Zenginlerden, ülkedeki iktidara yakın olmayan vakıflar aracılığıyla, gerek kendi ülkesinin gerekse başka ülkelerin ihtiyaç sahibi insanlarına yardımcı olmaları için aracılık yapılması, zenginlerin de düşüncelerinde değişikliğe sebep olacaktır. Belki de onların bir kısmının huzur bulması mümkün olacaktır.
Bu dünyada huzur bulan insanın, ahirette de huzur bulması ihtimali kuvvetlidir. Kur’an bu ihtimali güçlendirecek ayetlerle doludur. Kur’an’a göre, ahireti kazanabilmenin iki önemli şartı vardır. Biri, Yüce Yaradan’a ve ahirete inanmak. Diğeri severek güzel işler yapmaktır. İnanan ve güzel işler yapmayı seven kimsenin huzursuz olması ihtimali çok zayıftır.
Demek ki, eğer insanlarımızı bu dünyada huzurlu kılabilirsek, hem onların, hem de bu konuda vesile olduğumuz için kendimizin ahiretini de huzurlu kılabiliriz.