YÖNETİCİLER, HALKIN SIKINTILARININ SEBEPLERİNE ODAKLANMALIDIR
Ülkeleri yönetenlerin büyük çoğunluğu, halkın memnuniyetsizliğin sebeplerine değil, belirtilerine odaklanmaktadırlar. Çözüm yolu olarak da, belirtileri giderecek yolları tavsiye ediyorlar veya uyguluyorlar.
Konuyu biraz daha anlaşılır hale getirmek için bazı ayrıntılara girelim. Bu sitede yayınladığımız “Reklamın Amacı Üzerine” başlıklı makalemizin bir paragrafı şöyle idi: “Günümüzdeki reklamların amacı, insanları tüketim toplumu haline getirmektir. Reklamlarla bağlantılı olan üretimin de amacı, ihtiyaç duyulan malzemeleri üretmek değil, kârlı satış yapılabilecek ürünleri imal etmektir. Hedef böyle olunca, reklamdan beklenilen, insanların ihtiyacı olmayan ürünleri satın almalarını sağlamasıdır. Dolayısıyla, başarılı olarak nitelenen reklam, insanlara yeni ihtiyaç alanları oluşturmayı başarandır.”
Bu reklamları daha tehlikeli hale getiren bir başka husus, kredi kartları tanıtımlarıdır. Sanki alınan krediler hiç ödenmeyecekmiş gibi tanıtımlar yapılmaktadır.
Özet olarak bahsedersek, reklamlar, insanları, sahip olmadıkları paraları, ihtiyaçları olmayan şeyleri almaya yönlendirmektedir. Devleti yönetenler ise, aldatma teknikleriyle dolu olan bu reklamlara, hiçbir şey yapmamaktadır. Yöneticilerin yaptıkları, reklamların etkisiyle maddi sıkışıklığa düşen halka faizli kredi verilmesini sağlamaktır. Kredi alamayacak kadar sıkıntıya düşenlerin küçük bir bölümüne doğrudan maddi yardım yapmaktır. Bir kısmına da, zaman zaman devlet bankaları aracılığıyla daha düşük faizli kredi vererek, eskiden aldığı ve ödeyemediği kredilerini ödemesini sağlamaktadır. Bu uygulamalar, maddi sıkıntıya düşen insanların durumlarını daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır.
Konunun ciddiyetini daha iyi anlamak için, reklamların çocuklar üzerinde yaptığı kötü etkilerin benzerini, bir siyasetçinin, çocukları ve hattâ büyükleri kandırarak yaptığını düşünelim. Hemen, rakip bir siyasetçi duruma müdahale edecek ve hatalı davrananı halkın gözünden düşürmeye çalışacaktır. Ama ilginç olan, birbirleriyle kıyasıya mücadele eden, rakiplerinin küçük bir hatasını devleştiren siyasetçilerin hiçbirisi, reklamların insanlar üzerindeki kötü etkilerini dile getirmemektedir.
Bilindiği gibi, devletin görevlerinden birisi, hastalıkları önlemeye çalışmaktır. Fakat çoğu ülkede yöneticiler, dikkatlerini hastalıkları önleyecek sistemler ve uygulamalar üzerine vermemektedir. Hasta olan insanlara doktora giderek ilaç almalarını öğütlemektedir. Yöneticiler, ilaçların kimyasal yapılarının insanlar üzerindeki etkilerini ciddiyetle araştırılmasının peşine düşmüyorlar. Bitki özlü ilaçların artmasını teşvik etmiyorlar. Sadece, hastaların kendiliklerinden ilaç kullanmamalarını, doktorun vereceği ilaçları kullanmalarını öğütlüyorlar. Hastalar da, bir doktorun verdiği ilaca, gittiği başka bir doktorun itiraz etmesi sonucu, ne yapacağını şaşırıyor.
Yöneticilerin görevlerinden bir diğeri, insanların sağlıklı beslenmeleri için ortamları hazırlamaktır. Yöneticiler, insanların hasta olmalarına vesile olan GDOlu yiyeceklerin yetiştirilmesine, her türlü zararlı hormonun kullanılmasına ses çıkarmıyorlar. Yiyecekleri satın alırken insanların nelere dikkat etmeleri gerektiğini ciddiyetle anlatmıyorlar. İlaçların bilinçli kullanılması için, ülke çapında gayret göstermiyorlar. Fakat hastalanan insanları tedavi etmek için çok daha fazlasını ödemeyi, marifet gibi gösteriyorlar.
Yöneticiler, yaşam boyu spor için gerekli ortamları yeterince hazırlamıyorlar. İnsanları bu yönde yeterince bilinçlendirmiyorlar. Yiyecekler ve bunların tüketimi hususunda, insanları yeterince bilgi sahibi yapmayan yöneticiler, onları diyet yapmaya yönlendiriyorlar. Diyeti de, mutlaka bir diyetisyen eşliğinde, yani para ödeyerek yapmalarını tavsiye ediyorlar. Bu öğütle, görevlerini çok iyi yaptıklarını düşünüyorlar.
Yöneticiler, halkın yaşadığı olumsuzluklara, devletin uygulamalarındaki yanlışlıklara odaklanmıyorlar. Bilhassa, adaletsizliklere karşı ortamı düzeltecek tedbirleri almakta yeterince gayret etmiyorlar. Fakat yaşadıklarının olumsuzlukların etkisiyle ne yapacağını şaşıran insanları, psikologlara yönlendirmeyi marifet sayıyorlar.
Benzer şekilde, ülkedeki yönetim hatalarından, adaletsizliklerden veya insanların kendi hatalarından kaynaklanan suçlar işleniyor. Yöneticiler, “devlet polis, millet hırsız” mantığıyla hazırladıkları kanunları işleterek, insanları hapse atıyorlar. Değişik sebeplerle hapse düşen insanların düzelmeleri için programlar uygulamak yerine, hapis şartlarını ağırlaştırmaya çalışıyorlar. Yöneticiler, bu uygulamalarının sonucunda, hapisten çıkanların içerisinden tekrar hapse girme oranındaki artıştan, kendilerinin de payı olduğunu düşünmüyorlar.
Yöneticiler, uyguladıkları ekonomik sistemin, insanları daha menfaatçi yaptığını görmüyorlar. İnsanlar arasındaki dostluğun çok zayıfladığını fark etmek istemiyorlar. Sistemin hatasından dolayı bir dostundan borç alamayacak hale düşmüş insanları, faizle borç almaya yönlendiriyorlar.
Ticari alanda kurulan şirketlerin, sermayeleri oranında sorumlu olmasına ses çıkarmıyorlar. Ticarete atılan bir insanın bütün varlığıyla sorumlu olması gerektiğini, göz ardı ediyorlar. Böylece, aynı birkaç kişinin, sadece insanları kandırmak amacıyla çok sayıda şirket kurmalarına sebep oluyorlar. Bu şirketler, bilanço oyunlarıyla şirketin üzerinde para ve mal göstermiyorlar. Böylece, sermayelerinin yüzlerce katı oranında satın aldıkları malların paralarını ödemediklerinde, ceza almıyorlar. Böyle firmalara yaptığı işlerin paralarını alamayan insanların, zor duruma düşmelerine sebep oluyorlar.
Bizim çok kısa olarak verdiğimiz bu örnekler, çoğaltılabilir. Bizim burada vurgulamak istediğimiz, yöneticilerin, meselelerin temel sebeplerine yönelmelerinin gerekliliğidir. Sorunlara sadece “pansuman” tedbirlerle yaklaşmanın, sorunları artırmaktan başka bir işe yaramayacağını göstermektir. Bilindiği gibi, bazı yaralar sadece pansuman yapılarak kapanabilir. Fakat bazıları, sadece pansuman yapıldığında kangrene çevirebilir.