ENERJİ İHTİYACIMIZIN İLGİNÇ SEBEPLERİ
Eski SSCB’nin uyguladığı bir üretim hattı yöntemi vardı. Bir bölgesinde yetişen pamuğu bir başka uzak bölgeye nakleder, oradaki fabrikalarında iplik haline getirirdi. Bu iplikleri de bir başka bölgesine nakleder, orada giyim eşyası üretirdi. Sovyetler Birliği yöneticilerinin uzun dolaşımlı üretim yöntemi kullanmalarının kendilerince mantıklı bir açıklaması vardı. Çünkü ülkelerinde 125 lehçe ve dilin konuşulduğu söylenirdi. Dolayısıyla birbirinden faklı milletleri boyundurukları altına almışlardı. Bunları birleştirmemek için, üretimlerini hammaddenin kaynağında yapmamaları gerekiyordu. Her eyaleti, ekonomik olarak birbirlerine ve en çok da Moskova’ya bağlı hale getirmeliydiler.
Günümüzde buna benzer uygulamaları büyük şirketler yapıyorlar. Yediğimiz bir kavanoz fındık ezmesinin soframıza geliş hikâyesine bir bakalım. Marka sahibi olan, firmanın merkezi İtalya’da. Fındığı Türkiye’den alıyor. Şekeri Brezilya’dan getiriliyor. Vanilyalar Çin’den, kakaoları Nijerya’dan alınıyor. Malezya’dan palmiye yağı geliyor. Dünyanın her köşesinden getirilen hammaddeler, yine dünyanın başka köşelerindeki fabrikalarda işleniyor. Fabrikalar; Avusturalya, Rusya, Avrupa ve Amerika’da bulunuyor. Dünyanın farklı köşelerinden hammaddeleri toplanıp, neredeyse beş kıtadaki fabrikalarda işlenen bir kavanoz fındık ezmesinin satış ofisleri, yine dünyanın farklı köşelerinde bulunuyor. Meksika, Güney Afrika, Hindistan, Çin ve Japonya’daki bürolardan pazarlanıyor.
Üretim hattını izlerken bile insanın başı dönüyor. Bir kavanoz fındıktan aldığımız enerjinin belki 200 katı enerjiyi harcıyoruz. Harcadığımız enerjilerin büyük çoğunluğu, nakliyeler içindir. Nakliyeler için kullandığımız enerjinin kaynakları, gezegenimizin milyonlarca yılda oluşturduğu petrol ve türevleridir.
Bu garip durum, çoğu üretim metaı için de geçerlidir. Kullandığımız bir cep telefonunu ele alalım. Parçaları Japonya, Tayvan, İtalya ve ABD’de üretiliyor. Buralarda üretilen parçalar Çin’e gönderiliyor ve burada birleştiriliyor. Buradan da dünyanın dört bir yanındaki satış ofisleri aracılığıyla yine dünyanın dört bir yanına ulaştırılıyor.
Verdiğimiz iki örnek, şirketlerin uyguladıkları üretim politikalarının sonuçlarını gösteriyor. Bu durumun sebebini şirketlere sorsak, kendilerince bir cevap verebilirler. Dünyamızın milyonlarca yılda oluşturduğu kaynakları heba ettiklerini hiç akıllarına getirmeden, bizim üretim politikamız diyebilirler. İnsanlara istihdam oluşturuyoruz diye savunabilirler.
Gezegenimizin kaynaklarını nasıl heba ettiğimizi gösteren daha ilginç örnekler var. İngiltere, Hollanda’dan tavuk eti ithal ediyor. İthal edenler çeşitli İngiliz şirketleri. Diğer taraftan İngiltere’deki başka tavuk üreticisi şirketler de, aynı dönemlerde Hollanda’ya tavuk eti ihraç ediyorlar. Birbirinden farklı şirketlerin değiş tokuş niteliğindeki ticaretleri sırasında dünyamızın enerji kaynakları boşa heba ediliyor.
İngiltere kendi ülkesinde marul üretebilirken, ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki Salinas Vadisinden getiriyor. Böylece bir maruldan alacağımız enerjinin 100 katından fazlasının nakliye sırasında harcanmasına sebep oluyor. Bu boşa harcanan enerji, yerine koyamayacağımız bir enerji türüdür. Aynı durum İngiltere’nin Yeni Zelanda’dan getirttiği donmuş kuzu eti konusu için de geçerlidir. Hâlbuki İngiltere, hayvancılık için en uygun bölgelerdendir.
Yukarıdaki örneğimizden daha uzak bölgelerde gerçekleşen garip ticaretler de var. Ülkelerinde bol ormanları olan ABD’deki şirketler kibrit ihtiyacını Japon şirketlerden alıyorlar. Japon şirketleri bu kibritleri, Endonezya’daki ormanlardan elde ediyorlar. Buna karşılık Japonlar da, yemek yerken kullandıkları tahta çubukları ABD’deki şirketlerden alıyorlar. Bir kibrit veya bir tahta çubuğa ulaşmak için harcanan enerjiye baktığımızda, gezegenimizin bu aymazlığa fazla dayanamayacağını söylemek gerçekçi olur.
Bu örneklerden daha ilginç olanları da var. İskoçlar bölgelerindeki denizlerdeki ıstakozları yakalıyorlar. Bunları Tayland’a yolluyorlar. Orada yenilsin diye göndermiyorlar. Oradaki bir Fransız firması, bu ıstakozları kabuklarından arındırıyor. Sonra pişiriliyor ve satılmak üzere geri İskoçya’ya gönderiliyor. Bu örnekte, ıstakozlar İskoçya denizlerinde, işleyen firma Fransız, işlenen yer Tayland.
Tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden birisi olmakla övünen Türkiye, tam 27 ülkeden buğday ithal ediyor. Kendi ormanları var iken, yakınındaki Kafkaslarda bol orman var iken, Şili’den kütük ithal ediyor.
Bütün bu örnekler her ülke için çokça var. Bazı alanlarla sınırlı değil. Hemen her üretim alanı için geçerli. Bunların bazısında mecburiyet olabilir. Ama çoğu, mantıksız. Bu sebeple gezegenimizin enerji kaynaklarını boşa harcamamak için mümkün olduğu kadar bölgesel üretim ve satış yöntemine geçilmelidir.