KUR’AN, HİÇBİR KAVMİ VEYA ÜMMETİ TOPTAN KÖTÜLEMEZ

KUR’AN, HİÇBİR KAVMİ VEYA ÜMMETİ TOPTAN KÖTÜLEMEZ

KUR’AN, İNKÂRCILARI VE İKİYÜZLÜLERİ KÖTÜLER

 

Kur’an’a dayandıklarını iddia ederek, Yahudilerin ve Hıristiyanların tamamını suçlayanlar, her dönemde var olmuşlardır. Muhtemelen var olmaya devam edeceklerdir. Bu suçlamaları yapan insanlar, genelde tek bir ayete dayanırlar. Ayetten ne anladıklarını da yüz yıllardır yapılan bazı Kur’an tefsirlerine dayandırırlar. Yani böyle düşünenler, sanki birbirlerinin kopyacısıdırlar.

Okudukları ayetin tercümesinin Kur’an’ın özüne ters olup olmadığını bile sorgulamazlar. Kur’an’ı yorumlamanın zorlukları hakkında bu sitede yayınladığımız “Kur’an Yorumlama Yöntemleri Üzerine Düşünceler” adlı makalemizde fikirlerimizi aktardık. Yine bir başka makalemiz olan “Kur’an’da Çelişkili İfadeler Var mıdır” isimli yazımızda çeşitli örnekler verdikten sonra, kanaatimizi şu şekilde ifade ettik: “Görüldüğü gibi, Kur’an ayetlerinde çelişki yoktur. Ayetlerin anlamlarıyla ilgili olarak yapılan irdeleme ve inceleme hatası vardır.”

Hâlbuki başka gurupları toptan suçlayan bu insanlar, Kur’an’da aynı konuda çok farklı ifadeler içeren ayetleri de görüyorlar. Ama niye birbirine zıt olan ayetler var diye sorgulamıyorlar. Sorgulasalar, hatanın kendilerinde olduğunu anlayacaklar.

Müslümanlar böyle hatalar yapınca, Kur’an’da hata arayanlar da onların yaptıkları yorumlardan hareketle, Kur’an üzerine eleştiri yapıyorlar. Eğer Kur’an’da çelişkili ifadeler olsaydı, Kur’an’ın parça parça yani ayetler şeklinde indiği dönemde bu durum fark edilirdi. Bilindiği gibi o dönemde sadece Mekke’deki puta tapanlar yoktu. Bölgede Yahudiler ve Hıristiyanlar da vardı. Her gurubun içerisinde bulunan ve Kur’an’ı yanlışlamak isteyen insanlar vardı. O dönemde yaşayan insanların, bugünkülerden daha az zeki olduklarını da kimse iddia edemez. O insanların, sonraki asırlardaki itirazcılara göre avantajları, Kur’an’ın parça parça inmesiydi. Dolayısıyla Kur’an’ın bütünündeki ana fikre bakılması imkânı da yoktu. Onlar açısından böylesine uygun bir ortamda bile, itirazlarına bir mesnet bulamadılar. İtiraz edenlerin de büyük çoğunluğu, sonradan Müslüman oldular.

Yazımızın başlığındaki konuya dönersek, Yahudi ve Hıristiyanları suçlayanların Maide Suresi 51inci ayeti örnek verdiklerini görürüz. Suçlamaları yapanların kullandıkları tercüme şöyle:  “Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.”

Arapçayı pek bilmeyen insanlar olarak, ayetteki kelimelerin anlamlarını ele alarak konuyu irdeleyelim. Ayetin Arapçası şöyle: “Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızûl yehûde ven nasârâ evliyâe ba’duhum evliyâu ba’d(ba’din) ve men yetevellehum minkum fe innehu minhum innallâhe lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).”

Ayete baktığımızda, “dost” olarak tercüme edilen kelimenin ayette “evliya” olarak geçtiğini görmekteyiz. Herhangi bir Müslümana “evliya” kimdir diye sorsak, alacağımız en net cevap “Allah dostu” şeklinde olacaktır. Yahudileri niteleyen kelime ise “yehud” şeklinde ifade edilmiştir. Bu beyan, Kur’an’ın diğer birçok ayetinde geçen “beni İsrail” yani İsrailoğulları tanımından farklıdır. Bu konuda Yaşar Nuri Öztürk’ün “İnsanlığı Kemiren İhanet Dincilik” adlı kitabından daha geniş bilgi edinebilirler.

Demek ki ayette, iman edenlere sesleniliyor ve Yahudileri (İsrailoğulları değil) ve Hıristiyanları evliya olarak görmeyin. Buradan anlaşılıyor ki, Yahudi ve Hıristiyanların arasında kendi şeriatları içerisinde evliya gibi insanlar olsa bile, onlar Müslümanların evliyası olamazlar. Çünkü her birinin şeriatı ve ümmeti farklıdır.

Nitekim aynı sure içerisinde üç ayet öncesinde yapılan açıklama, bizim bu fikrimizi kuvvetlendirmektedir. Maide.48: “Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitabı (Kur’an’ı) hak ile indirdik. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, her biriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.”

Ayet gayet net bir ifade kullanıyor. Kur’an’ın, yine Allah’ın indirdiği diğer kutsal kitapları koruyup kolladığını belirtiyor. Kitaplarını koruyup kollamak, aynı zamanda bu kitapları uygulayanları koruyup kollamaktır. Ayetteki diğer bir net ifade, her bir kutsal kitap takipçileri için ayrı bir şeriat ve yol belirlendiğidir. “Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı” ifadesi de, farklı kitaplara inananların evliya olarak görülmemesi gerektiğini netleştiriyor.

Maide Suresinin 51inci ayetinin Arapçasına baktığımızda “ba’duhum evliyâu ba’d(ba’din)” ifadesini görmekteyiz. İlk kelime “onların bazısı” demektir. İkinci kelime zaten belli, evliya anlamındadır. Üçüncü kelime de bazısı olarak tercüme edilmektedir. Şimdi bu bilgilerin ışığında ayete tekrar bakalım. Bizim bu ifadelerden anladığımız, Yüce Yaradan’ın, ayetinde, “onların bazısı, bazısının evliyasıdır” dediğidir. Demek ki ayette, “birbirlerinin” sözü yoktur.

Ayetin buraya kadar olan kısmından anlaşılan o ki, sadece Müslümanlar için değil, hem Yahudiler hem de Hıristiyanlar, birbirlerinin evliyası olamazlar. Yahudi’nin evliyası, yine Yahudi bir kişi, Hristiyan’ın evliyası yine Hıristiyan bir aziz olabilir. Çünkü hepsinin şeriatı ve yolu ayrıdır.

Eğer Yüce Yaradan, başka bir anlamı olan ifade kullanmak isteseydi, bunu yapmaya bütün insanların toplamından daha çok gücü yeterdi. Eğer bir Yahudi’nin evliyasının bir Hıristiyan olabileceğini veya tersinin geçerli olduğunu beyan etmek isteseydi, hem 51inci ayette kullandığı ifadeyi farklı ifade ederdi, hem de Maide 48 de ayrı şeriat ve yoldan bahsetmezdi.

Zaten aynı surenin 69uncu ayeti, hiç kimsenin Yahudi ve Hıristiyanları toptan suçlayamayacağının net bir ifadesidir. Maide 69: “Muhakkak ki inananlar, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan kim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.”

Bakara 62 gibi daha birçok ayetle de çok benzer ifadelerle desteklenen bu ayet gayet nettir. İster Müslüman, ister Sabii, ister Yahudi, ister Hıristiyan olsun, her kim ki, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, güzel işler yaparsa, onlar için bir korku yoktur. Onlar ahirette mahzun da olmayacaklardır.

Demek ki, asıl olan, Yüce Yaradan’a ve ahirette hesaba çekileceğine inanarak güzel işler yapmaktır. Ama ikiyüzlülük yapanlar, yüze gülüp arkadan kuyu kazmaya çalışanlar, Allah’ın ayetlerini çarpıtanlar, yani kendilerini herkesten akıllı zannedenler, unutmasınlar ki, Allah, her şeyi bilir ve görür. Ne yapılırsa, karşılığını da mutlaka ama mutlaka verir.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.