ALLAH MÜSLÜMANLARA DEĞİL, MÜSLÜMANLAR ALLAH’A BORÇLU
Kendilerini Müslüman olarak niteleyen insanlar, sanki Allah, onlara yardım etmeye zorunluymuş gibi davranış sergilerler. Bu sitede daha önce “dua” konusunda yazdığımız yazılarda, insanların dua ederken Yüce Yaradan’ı, haşa!, kendi emirlerindeki biri olarak telâkki ettiklerini ifade etmiştik. Müslümanların dualarına bakıldığında Allah, sanki sihirli lambadan çıkan bir cin gibi anlaşılıyor.
Bu feci anlayışın sebepleri belki de Kur’an ayetlerinin yanlış yorumlanmasıdır. Çünkü Allah, Kur’an’da, Müslümanlara yardım ettiğini ve yardım edeceğini sıkça vurguluyor. Yüce Yaradan’ın bu vaadi, Müslümanların bazılarının beklentilerini yükseltmiş olabilir. Bilhassa Müslümanım demenin çok zor olduğu ilk dönemde, yeni Müslümanlar olanların bir kısmı, kendilerine yardım konusunda Allah’ı mecburmuş gibi hissetmiş olabilirler.
Benzer bir sebeple, Müslümanlara baskıların yoğun olduğu dönemde Hz. Muhammed’in sohbetlerine katılan yeni Müslümanların bazıları, “insanların çoğu peygamberden kaçarken, biz onun etrafındayız, dolayısıyla peygamber bizi başının üstünde taşımalı” şeklinde bir anlayışa kapılmışlardır. Müslümanlıklarını Peygamber efendimizin başına kakmaya kalkışmışlardır.
Bizlere sürekli yol gösteren Yüce Yaradan, bu konuda da bir ayet ile durumu aydınlatıyor.
49 Hucurat 17: “Onlar Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Bilakis sizi imana erdirdiği için Allah sizin başınıza kakar. Eğer doğrulardan iseniz sizi imana erdirmesinden dolayı, sizin Allah’a minnettar olmanız gerekir.”
Ayette düşüncelerinin yanlışlığı anlatılan Müslümanlar, zor şartlar altında Hz. Muhammed’in sohbetine katılanlardır. Bu durumu günümüz şartlarıyla karşılaştırırsak, eski Sovyetler Birliği bünyesinde, Müslümanlığını açıktan göstermek ve söylemekle bir tutabiliriz. (Günümüzde Müslüman bir ülkede doğan ve yaşayan Müslümanların konumunun bu açıdan incelenmesini, başka bir yazımızda ele alacağız.)
İşte Yüce Yaradan, zor şartlarda biz Allah’ın peygamberinin yanında bulunuyoruz algısına dahi meydan vermeyecek bir açıklama yapıyor. “Sizi imana, Biz erdirdik” diyor. Aynı surenin 7inci ayetinde konuyla ilgili daha geniş açıklama yapıyor.
49 Hucurat 7: “Bilin ki, aranızda Allah’ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.”
Hucurat suresinin bu iki ayeti ve Kur’an’ın bütününde anlatılmak istenilenleri birleştirince, şöyle bir yoruma ulaşabiliriz. Bizler kendiliğimizden imana eremiyoruz. Bunun için Yüce Yaradan’ın bize imanı sevdirmesi, gönüllerimize güzel göstermesi gerekiyor. (Allah’ın bize bu konuda yardım etmesi için, önce bizim kendiliğimizden O’na yaklaşmamız gerektiği huşundaki fikrimizi ve Kur’an’dan dayanaklarını daha önceki yazılarımızda belirttik.)
Ayetin devamından anlaşıldığına göre, Allah’ın bize imanı sevdirmiş olması da yetmiyor. Bize, inkârı, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmeyi çirkin göstermesi gerekiyor.
İman edip, çirkinliklerden uzaklaşarak salih amel işleyenleri, Yüce Yaradan mükâfatlandıracağını sıkça ifade ettiğinden, demek ki, iman edip salih amel işleyenler şanslılar. Onlar da bu şansı, Allah’ın yardımı sayesinde elde ettiklerine göre, Allah Müslümanlara değil, Müslümanlar Allah’a borçlular.
Allah’ım, insanların hidayete erebilmeleri için, onlara irade gücü ver,
Senin ayetlerini anlayabilmeleri için anlayış ihsan eyle,
Senin her şeye gücün yeter.