AVRASYA ENSTİTÜSÜ…

AVRASYA ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMALARIMDAN BİR KESİT

 

1991 yılında SSCB’nin dağılmasıyla yeni devletler kurulmuştu. Bu devletlerden 5 tanesi Türk Cumhuriyeti idi. 1992 yılı sonuna doğru bu Cumhuriyetlerden Türkiye’deki üniversitelerde okumak için öğrenciler geldi. Allah nasip etti, Avrasya Enstitüsü başkanı olarak bu öğrencilerin bir kısmıyla ilgilenebildim.

SSCB’nin eğitim sistemi içerisinde okuyarak liseyi yeni bitirmiş olan bu öğrenciler, dini bilgilerden yoksun yetişmişlerdi. Bu nedenle bu öğrencilere dini bilgiler vermeleri için İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden birini davet ettik. Anlattıklarını biz de dinledik.

İlahiyatçı öğretim üyesi öğrencilere; şehrin merkezine gitmeyin, orada mini etekli kızlar var, onlara bakarsanız günaha girersiniz, içki içmeyin haramdır gibi tavsiyelerde bulundu.

Biz de bu anlatımdan sonra bir daha ilahiyatçı hoca çağırmadık. Öğrencilere kendimiz anlatmaya başladık. Çünkü hoca, bu öğrencilerin yaşadıkları ortamı bilmeden, sanki dini bilgileri iyi seviyede olan öğrencilere bilgi verir gibi anlatıyordu.

Hâlbuki Allah Kur’an’ı Kerimi, 23 yılda insanların anlayışlarıyla bağlantılı olarak insanlığa adım adım aktarmıştı. Bizler de yeni öğrenenlere dini anlatırken, Allah’ın kullandığı yöntemi uygulamalıydık. Hem bu öğrencilerin hem de bütün dünyanın Kur’an’ın gerçek anlatımına ve anlamına ihtiyacı vardı. Kur’an insanların hem bu dünyada huzur bulmaları, hem de öbür dünyada huzur bulmaları için insanlara bir yol göstericiydi. Bakara Suresi 2. ayet: “işte o kitap, onda şüphe yok, korunacaklar için hidayetin ta kendisidir.” diyerek bu durumu net anlatıyordu.

Allah önce, insanların imanlarını güçlendirmek için bizlere yol gösterdi, doğayı incelememizi sağlamaya çalıştı. Eğer Yüce Yaradan böyle başlamayıp, ilk başta, şu kadar oruç tutacaksınız, şu kadar namaz kılacaksınız, içki içmeyeceksiniz, örtüneceksiniz, namahreme el uzatmayacaksınız, faiz almayacaksınız şeklinde emirler verseydi acaba ne olurdu.

Allah kendi yarattığı kullarını en iyi bilendir. Bizleri bu dünyada huzurlu yaşatabilmek ve tekrar Cennetine alabilmek için bizlere akıl ve irade vermiştir. Bunlarla da yetinmemiş, sürekli uyarıcılar göndermiştir. Uyarıcıların hepsi öncelikle iman ve iyi işler üzerinde durmuşlardır.

Bakara Suresi 82.ci ayette Allah: “İman edip salih amel işleyenler, işte onlar Cennet ehlidir, hep orada ebedi kalacaklardır.” diye buyurarak, bizlerden önce Kendisine inanmamızı sonrasında iyi işler yapmamızı istemektedir. Eğer bunları yaparsak bizlerin korunanlardan olacağımızı müjdelemektedir. Zaten, kul olduğunu tam anlamıyla kavrayan bir kişi için,  ibadetler kendiliğinden gelir.

Kur’an’dan öğrendiğimize göre Allah, Hz. İbrahim’den itibaren gönderdiği her peygambere ibadet usul ve şekillerini bildirmiştir. Oruç tutma her dinde vardır. Hatta Yahudiler için orucun şartları daha zordur. Hz. Muhammed (s.a.v.) ile oruçtaki bazı zorluklar azaltılmıştır.

Namaz da hepsinde vardır. Ali İmran Suresi 43. ayette Allah, Hz. Meryem’e hitaben “Ey Meryem! Rabbine divan dur, secdeye kapan, rükûa varanlarla birlikte rükûa var” diyerek Hz. Muhammed’in Cebrail aracılığıyla bizlere öğrettiği namaz şeklini genel anlamda tarif etmiştir.

Dolayısıyla aslında Allah, her dönemde insanlara benzer konuları aktarmıştır. Ama hepsinde de öncelikle Kendisine ortak koşulmamasını, kul hakkı yenilmemesini ve iyi işler yapılmasını istemiştir.

İnsanları huzura kavuşturabilmek için bizler de, Allah’ın yöntemlerini uygulamalıyız. İnsanların davranışlarında toplumları ilgilendiren, onların yapacakları güzel işlerdir. Geçmiş davranışları, ibadetleri gibi diğer konular Allah’ın takdirindedir.

Bizler hangi inanışta olursak olalım, insanları güzel ahlâk üzerine yönlendirmeliyiz. Başarımızın Kur’an’ın tavsiyelerini mümkün olduğu kadar kendimizin uygulamasıyla artacağını bilmeliyiz. Bizler samimi davranırsak, insanlık, Allah’ın dininin tek olduğunu kendiliğinden anlayacaktır. Samimi davranarak insanlara örnek olanların mükâfatlarını, Yüce Yaradan inşallah kat kat verecektir.

Unutmayalım, Ali İmran Suresi 185. ayete göre ecirlerimiz (sevaplarımız), ancak kıyamet günü tamamlanacak.

Allah’ım, ilim ve hikmet sahibi olan yalnız ve yalnız Sensin. Sen her şeyin en hayırlısını bilirsin. İnsanlık için en hayırlısı neyse, lütfunla onu oluştur Allah’ım.

Sen bir şeyin olmasını istediğinde Senin, sadece ‘ol’ demen yeterlidir Allah’ım.

Senin her şeye gücün yeter.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.