NE İÇİN YAŞIYORUZ

NE İÇİN YAŞIYORUZ

 

Bu sitede yayınladığımız, “İnsanlığın Varlık Sebepleri Üzerine Düşünceler” başlıklı makalemizde, konuya kutsal kitap olduğu için Kur’an açısından yaklaşmıştık. Bu yazımızda, kutsal kitapları karıştırmadan, kendi yaşantımızdaki konuları dikkate alarak sormaya ve cevap aramaya çalışacağız.

Makalemize bu başlığı vermemizin sebebi, George Eliot’un “Dünyayı birbirimiz için daha kolay katlanır kılmayacaksak, ne için yaşıyoruz” veciz sözüdür.

İnsan hayatını anlamlandıran hususlardan bahsettiğimiz bazı yazılarımızda, mutfak ile tuvalet arasında geçen bir ömrün anlamsızlığını vurgulamıştık. Bu yazılarımızda, fikrimizi desteklemek için, bazı örnekleri ve düşünceleri aktarmıştık.

Hayatımızı anlamlandırmaya çalışmanın bize faydası, yaptıklarımızdan bizim kendimizin mutluluk duymamızdır. Dolayısıyla mutlu yaşamamızdır. Başkalarına faydası ise, onlara yardımcı olarak, onların da hayatlarının katlanır hale gelmesine vesile olmamız, böylece onların da mutlu olmalarına sebep olmamızdır. Takdir edileceği gibi, başkalarının mutlu olmalarına vesile olduğumuzu görmemiz, bize de ayrı bir huzur olarak yansıyacaktır. Böylece, bizim mutluluğumuz katlanarak artacaktır.

“Tarihin Aydınlattığı Gelecek” isimli eserimizde, hayatımızı anlamlandırma hususunda gençlere bu konuda bazı öğütlerimizi ifade etmiştik. Yaptığımız bu tavsiyeler, benim kendimin gençliğinden itibaren uygulamak için gayret ettiğim hususlar olduğunu belirtmek isterim. Gençlere tavsiye olarak, dört konu üzerinde dengeli davranmaları ve her birine uygun zaman ayırmaları hususunu vurgulamıştık.

Bu dört konudan birincisi, rızkını kazanmak için zaman ayırmak hususuydu. Kendi geçimini kendisi sağlamak için çalışmaya gayret etmeyen bir şahsın, hür olmayacağı, hep başkalarına bağımlı olacağı açıktır.

İkincisi, içinde yaşadığı ailesinin sorunları için zaman ayırmak idi. İster evli olalım, isterse bekâr olarak ebeveynlerimiz ve kardeşlerimizle birlikte yaşayalım fark etmez. Aile içerisindeki sorunlar, bizim de mutsuz olmamıza sebep olurlar. O aileden ayrılıp kendi başımıza bir hayat kurmaya kalkışmamız, bizi görünüşte rahatlatır, ama içten içe mutsuzluğumuz sürer gider. Ayrıca, biz ailemizin sorunlarıyla ilgilenmezsek, yarın ihtiyacımız olduğunda, yanımızda bizimle ciddiyetle ilgilenecek kimseyi göremeyeceğimiz açıktır.

Üçüncüsü, içinde yaşadığı toplumun meseleleri için zaman ayırması tavsiyesiydi. Yaşadığımız toplumun sorunları olarak sadece hayat pahalılığı veya işsizlik gibi hususları görürsek çok yanılırız. İnsanların gündelik hayatta karşılaştıkları sorunları ele almamız daha uygun olacaktır. Böylece insanların yaşadıkları sorunların –en azından bir kısmını-  çözmemiz ihtimalimiz artar. Başkalarının sorunlarının azaltılmasının veya çözülmesinin bizi de mutlu edeceği aşikârdır.

Dördüncüsü de neye inanırsa inansın, ibadet için zaman ayırması idi. Böylece, kendi iç huzurumuzu sağlama yolunda adım atmış oluruz.

Bunlardan bir veya ikisine belirli zamanlarda kısa süreliğine ağırlık verilebilir. Ama hayatın genelinde bu dört konu arasında dengeli davranmak gerekir.

Eğer şöyle bir düşünürsek, bahsettiğimiz bu dört unsur, yazımızın başlığıyla doğrudan ilişkilidir.

Eğer hayatımızda bu dengeyi kuramazsak, ileri yaşlara geldiğimizde kendi kendimize “ben bu hayatı niye yaşadım?” diye sormak durumunda kalabiliriz. Bu soruyu kendimize ne kadar erken sorarsak o kadar iyi olur. Çünkü vereceğimiz cevap kendimizi tatmin etmediğinde, kendimizi düzeltip davranışlarımızı değiştirerek hayatımızı anlamlandırma şansımız olabilir. Böylece kalan ömrümüzde daha mutlu yaşayabiliriz. Ama son nefesimizin yaklaştığını hissettiğimizde veya güçten düştüğümüzde böyle söylersek, hiçbir faydasının olmayacağı açıktır.

İnsanlığın en önemli sorunlarından birisi, birbirimize hayatı kolaylaştırmak için gayret sarf edenlerimizin sayılarının giderek azalmasıdır. Çoğumuz, birbirimize hayatı kolaylaştırmak şöyle dursun, karşılaştığımız insanların işlerini kolaylaştırma yönünde düşünmeye ile zaman ayırmıyoruz.

1990’lı yıllarda bu hususla ilgili olarak anlattığım olaylar, bugün de geçerli olduğundan yine bahsetmek istiyorum.

Evinde kullandığı suyun faturası, normalden 4-5 katı gelen bir kişi soluğu sular idaresinde alır. Faturaya itiraz eder. İdaredeki memur, hiç ilgilenmez. Öde sonra itiraz edersin diyerek kestirip atar. Fatura sahibi, naçar kaldığından ve bir şey yapamadan, bir çözüme ulaşamadan geri döner. Sular idaresindeki memur, ertesi gün viziteye çıkar, yani hastaneye gitmek için iş yerinin ita amirine kâğıt imzalatır. O dönemlerde, iş yerinin yetkilisine kâğıt imzalatmadan hastaneye gidilemezdi. Ancak acil olarak gidebilirdi. Acil de de, anlattıkları kabul edilirse işlem yaptırabilirdi. Viziteye çıkan memur hastaneye gittiğinde, doktorla görüşebilmek için doktorun odasının kapısında beklemek isterdi. Ama o kattaki müstahdem, hemen gelir, sert bir ifadeyle “burada beklemek yasak, dışarıda bekleyin isminiz okununca içeri gelin” diyerek, sular idaresinin memurunu paylardı. Bizim memur biraz derdini anlatmaya kalkışırsa dinlemez, yasak diyerek kapı dışarı ederdi.  O müstahdem de, işi gereği gittiği başka yerlerde benzer davranışlarla karşılaşırdı.

Her insanın yaşayabileceği bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, başkalarına yaşamı kolaylaştırırken, aslında kendimize de kolaylaştırmış oluyoruz. Bizim yaşayarak öğrendiğimiz bir gerçek, karşımızdakilere olumlu yaklaşırsak, aynı şekilde karşılık göreceğimizdir. Karşımızdakilere ters davranırsak, yine benzer terslikle karşılaşılırız. Bizim her davranışımız aynen bize geri yansımayabilir. Ama davranışlarının benzeriyle karşılaştıklarını anlayan insanların sayıları arttıkça, sıkıntılı anlarımızda işimize yardımcı olarak bize hayatını kolaylaştırmayı düşünecek kişilerin sayılarının da artacağı bir gerçektir.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.