MÜSLÜMAN OLMANIN, İMANIN, İBADETİN, MÜMİNLİĞİN ŞARTLARI

MÜSLÜMAN OLMANIN, İMANIN, İBADETİN, MÜMİNLİĞİN ŞARTLARI

 

Hz. Muhammed (s.a.v.) veda hutbesinde, “insanlar lâilâheillallah deyinceye kadar, onlarla cihad etmek üzere emrolundum. Onlar bunu söyledikleri zaman kanları ve mallarını korurlar. Hesapları ise ALLAH’A aittir.” demiştir.

Hud Suresi 14: “Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur’an ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Artık Müslüman oluyorsunuz, değil mi?”

Peygamber Efendimizin veda hutbesindeki sözleri ile Hud Suresinin 14üncü ayeti birbirini tamamlıyor. Demek ki, “Allah’tan başka ilah yoktur, yalnız Allah vardır” denilince Müslüman olunuyor. Eğer sadece “lâilaheillaallah” diyerek Müslüman olunmasa idi, başka şartlar da gerekseydi, muhakkak ki Yüce Yaradan ayetinde onları da bildirirdi. Bizlere de bu şartları ekledikten sonra, “artık Müslüman oluyorsunuz değil mi?” diye sorardı. Yüce Yaradan, Kur’an’ında, Kendisinden başka ilah olmadığına inanmamızı sıkça ister. Allah, Hucurat 14üncü ayette  “Bedevîler “inandık” dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama “İslâm olduk.” deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi…”Ayette, “inandık” diyen bedevilere “İslâm olduk” deyin diyerek, henüz kalplerine imanın yerleşmediği için mümin olamamış Müslümanları, İslâm olmakla aynı tutuyor.

Demek ki, Müslüman olmanın yani İslâm olmanın, Kur’an’a göre tek şartı var. O da “lâilaheillaallah” yani, “Allah’tan başka ilah yoktur, yalnız Allah vardır” demektir.

İMANIN ŞARTLARI:

Bakara Suresi 177 de, bizler için kapsamlı bilgi ve tavsiyeler verilmiştir. ”İyilik (eren), yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. Asıl (iyilik) eren o kimsedir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edip; yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere mallarını seve seve verirler. Namazı kılar, zekâtı verirler. Antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirirler ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabrederler. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.”

Ayet öncelikle asıl iyiliğin yani eren olmanın şartlarını sayıyor. Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplarına ve peygamberlerine iman etmek olarak anlatıyor. Demek ki Kur’an’a göre, imanın şartı beştir. AyetteHayır ve şerrin Allah’tan geldiği” şeklinde bir şart belirtilmemiş. Böyle bir ibare, Kur’an’daki başka ayetlerde de geçmiyor.

Zaten bu konuda daha önce yazdığımız yazılarda, Allah’ın bize kendiliğinden hayır veya şer vermeyeceğini, ancak bizim özgürce yaptığımız davranışlarımızın sonucu ve karşılığı olarak vereceğini anlatmıştık. Dolayısıyla “hayır ve şer” doğrudan Yüce Yaradan’dan gelmez. Ama bizim için nelerin hayır ve şer olduğunu, biz değil, Allah bilir.

İBADETİN ŞARTLARI:

Ayetin devamında, iman edildikten sonra, iman edenlerden yapmaları istenilen ibadetlerin ve davranışların bir kısmını anlatıyor. İbadetlerden sadece namaz ve zekâtı bahsediyor. Diğer ibadetler ise başka ayetlerde geçiyor.

Bakara Suresi 183: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”

Hac Suresi 27: “İnsanları hacca çağır, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” Bakara 197: “Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur…”

İbadetler hakkında çok çeşitli ayetlerde bilgi veriliyor. Fakat biz burada hepsini yazmayacağız. Sadece âlimlerce üzerinde ittifak edilen ve Bakara 177, Bakara 183, Hac 27inci ayetlerde belirtilen ibadetlerden bahsetmekle yetineceğiz.

İslâm âlimlerinin üzerinde anlaştıkları bu ibadetler; namaz, oruç, hac, zekâttır. Ancak eski (8-12inci yüzyıl) İslâm uleması bu dört ibadete, beşinci olarak “cihad” ibadetini eklemişlerdir.

Kur’an’da cihad sözü başka birçok ayette daha geçer. Hac Suresi 39: “Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeğe gücü yeter”

Bakara 190: “Korunun da, sizinle savaşanlarla Allah yolunda (siz de) çarpışın fakat haksız taarruz etmeyin; çünkü Allah haksız taarruz edenleri sevmez.”

Ayetlerdeki ifadeler dikkatle irdelendiğinde, cihad, ibadetlerden sayılmayabilir. Ama Yüce Yaradan’ın bizden istediği bir davranıştır.

Biz bu sitede yayınladığımız “İslâm’da Cihad ve Ötesi” başlıklı yazımızdaki açıklamalarda Kur’an’ın iniş sırasına göre cihad sözünün geçtiği ilk ayet olan Furkan 52’yi aktarmış. “(Mademki yalnız seni gönderdik) Öyleyse kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur’ân ile) onlara karşı cihad et, büyük cihad!” (Felâ tütı’ılkâfiriyne ve cahidhüm bihi cihaden kebiyra) (Ayetten anlaşıldığına göre en büyük cihad, Kur’an’ı yaşamaya çalışarak yapılandır.)

Ve şöyle demiştik:

“Kur’an’a göre asıl cihad, kendi nefsine karşı yapılandır. Bu cihadı kazananlar, dışarıya karşı öyle cihad etmeli ki, cihad ettikleri kişiler kendiliğinden Müslüman olsunlar. İşte böyle cihad ederlerse Hakk’ı yüceltmiş, fitneyi kaldırmış olurlar.”

Ankebut 6: “Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.” Bilindiği gibi, diğer ibadetlerimizi de, kendimiz için yaparız. Bizim ibadetimizin Yüce Yaradan’a bir faydası yoktur. Bu açıdan bakılınca cihad da bir ibadet şekli olarak görülebilir.

Eğer cihad kavramını Kur’an’da bahsedilen manasıyla, kendi nefsine karşı mücadele ederek, Kur’an’ı yaşamaya çalışan örnek insan olmak anlamıyla uygularsak, sadece bize saldıranlarla ve fitne çıkaranlarla cihad edersek,  beşinci ibadet olarak cihad kabul edilebilir”

MÜMİN OLMANIN ŞARTLARI:

Allah, Kur’an’ında Müslüman ile mümini ayırır. Hucurat Suresi 14: “Bedevîler “inandık” dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama “İslâm olduk.” deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah’a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”

Ayet “lâilaheillaallah” diyenleri “İslâm olmuş” kabul ediyor. Dolayısıyla bu ayetten de kesin olarak anlaşıldığına göre, bir insan Müslüman olmasına rağmen, iman kalbine yerleşmemiş olabiliyor. Bu durum bilhassa, Müslüman bir ortamda dünyaya gelen insanlar veya zor karşısında inananlar için daha çok geçerlidir. Başka bir inanıştan İslâm’a, zor karşısında değil de kendi özgür iradeleriyle geçenler, zaten, iman ettikleri için geçmişlerdir. Dolayısıyla onlar bu ayetin muhatabı değillerdir.

Kur’an’da Müslüman ve mümin ayrı ayrı ifade edilir. Mümin, Allah’ın emir ve yasaklarına uyan kimsedir. Yüce Yaradan’ın emir ve yasaklarına uyanlar, “salih amel” işlemeye en yatkın olan kişilerdir.

Bakara Suresi 82: “İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.” Bakara 62: “Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve sabiîler, bunlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse, elbette Rableri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.” Benzer ifade Maide 69’da da vardır.

Ayetlere göre, gerçek anlamıyla iman ederek salih amel işleyen her kim olursa olsun, onlar Allah tarafından korunanlardan olacaktır. Salih amel işlemenin neler olduğunun bir kısmını Bakara 177’de bulabiliriz: “…Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere mallarını seve seve verirler… Antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirirler ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabrederler. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.”

Bu ve benzeri ayetlerden anlaşıldığına göre, “bir lokma bir hırka” anlayışıyla kendisi muhtaç halde yaşamakla, salih amel işlenmiş olunmuyor. Başka insanlara yararlı işler yapılması, onlara severek maddi destek verilmesi isteniyor. Diğer ayetlere göre, salih amelin bir başka önemli şartı, her işte adaletli olmaktır.

Bakara 97: “Söyle; her kim Cebrail’e düşman ise iyi bilsin ki, Kur’an’ı senin kalbine Allah’ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.”

Nisa Suresi 124: “Erkek veya kadın, kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar.”

Ayetlerde görüldüğü üzere, Cennet, ancak mümin olanlara müjdeleniyor. Demek ki müminler; gerçekten ve kalpten iman eden, Allah’ın emir ve yasaklarına uyan, ayrıca salih amel işleyen Müslümanlardır.

Dolayısıyla mümin olmanın en belirgin göstergesi, “salih amel işlemektir” yani, “iyi işler yapmaktır”. Mümin olmayanlar da iyi işler yapabilirler. Fakat gerçek anlamda iman etmeyenlerin işleyecekleri salih amel, hem kapsamlı olmaz hem de sürekli olmaz.

Allah’ım, bizlerin Kur’an’ı yaşamaya çalışan insanlardan olabilmemiz için, bizlere irade gücü ver.

Bu yazı Dini, KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.