MEDENİYET ANLAYIŞI

MEDENİYET, AHLÂK VE ALET ÜRETEBİLMEKSE

 

Medeniyet ve kültür konularındaki bazı düşünceleri, faklı yaklaşımlarla bu sitede daha önce yayınladığımız “Medeniyet ve Kültür” başlıklı yazımızda dile getirmiştim. Ayrıca diğer sitemiz olan www.ihkupcu.com adresinde “Medeniyet, Kültür ve Türkler” konulu makalemizde de bir başka bakış açısıyla incelemeye çalışmıştık.

Bu yazımızın bakış açısı için son dönemin bilge liderlerinden Aliya İzzet Begoviç’in tanımından yola çıkacağız. Begoviç, insanoğlunun ortaya çıktığından itibaren ilk faaliyetinin “alet” ve “kült” yapmak olduğunu söyler. İnsan, önce taşı kullanmış ve taşın üzerine bir kült yani kültür ve düşünce üretmiştir. Ona göre, aletin tarihi uygarlıktır. Kült ise dinin, felsefenin, ahlâkın, sanatın tarihidir.

Begoviç, insanlığın, uygarlık ile kültür arasında gidip geldiğini söyler. Tarihe bakıldığında, bunlardan birinde ilerleyenin diğerinde başarılı olur denilemeyeceğinin örnekleri çoktur. Hâlbuki Begoviç’e göre her ikisinde birden başarılı olmak mümkündür. Bunun da yolu İslâm’ın hakikatidir.

Begoviç, Kur’an’ın isteğinin, imanın ahlâk ile taçlandırılması olduğu inancındadır. Begoviç’in bütün öğretilerinin, ahlâklı olmaya vurgu yapması ve bizzat yaşayarak bu konuda örnek olması sebebiyle, biz de kültür yerine ahlâk kelimesini koyduk. Böylece Begoviç’in bahsettiği alet üretimi olarak algılanan uygarlık kelimesinin, esasen maddi anlamda anlaşılması gerektiğini vurgulamak istedik.

Mehmet Akif Ersoy’un “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısraında bahsettiği medeniyet, hem ahlâkı hem de teknolojiyi birlikte ihtiva etmesi gerekendir. Milli şairin kızdığı ve tek dişi kalmış dediği medeniyet anlayışı, ahlâkı olmayan ve sadece teknoloji ile temsil edilendir.

O halde “medeniyet, ahlâk ve alet üretebilmektir” demek daha anlamlıdır.

Medeniyet anlayışına bu açıdan baktığımızda, medeni denilebilecek toplumların var oldukları dönemler azdır. Bunun sebebi insanların dünyada bakış açılarıdır. Bir gurup dünyaya “ruhçu” açıdan bakmıştır. Bunlar arasında İdealizm-Hint-Hıristiyanlık anlayışı doğrultusundaki Eflatun, Buda, Mahavira, Gazali, Hegel, Kant vb kişiler bu anlayışın temsilcileridir.

Diğer bir gurup, dünyaya maddi açıdan yaklaşmıştır. Bunlar Yunan-Yahudilik-Materyalizm doğrultusundaki Aristo, Epikurios, Bacon, Spencer, Marks gibi kişilerdir. Bunlar temelde maddeciliği esas almışlardır.

Üçüncü bakış açısı ise, madde ve ruh arasında denge kurar. Bu anlayış Hz. Muhammed’den (s.a.v.) sonraki İslâm ile oluşmuştur. Bu sitedeki “İslâm Denge Dinidir” başlıklı yazımızda bu konudaki fikirlerimizi belirtmiştik. İslâm konusundaki diğer bazı yazılarımızda görüldüğü üzere Allah, insanların güzel ahlâklı olabilmesi için bizlere yol gösteriyor.

İslâm, bizden sadece ahlâklı olmamızı istemiyor. Çalışmamızı ve ilimle uğraşmamızı da istiyor. Necm Suresi 39. ayete göre, insan için çalışmasından başka bir kazancı yoktur. Demek ki, ister zengin olalım ister fakir hepimiz için, Allah nezdinde, sadece çalıştığımızdan elde ettiğimiz muteberdir.

Yüce Yaradan, ilim sahiplerine Kur’an’da ayrı bir önem vermektedir. Ta-Ha Suresi 114. Ayet: (Hz. Muhammed’e hitaben)… ‘Rabbim, benim ilmimi artır’ de!” Ayrıca Bakara Suresi 269. ayet: “Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verildiyse ona çok hayır verilmiştir. Ancak, öz akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.”

Ayetlerden anlaşılan, insanın sahip olduğu servet açısından bakılınca, ilim ve hikmet verilenlere daha çok hayır verilmiş oluyor. Dolayısıyla İslâm, ahlâklı olanların içerisinden çalışana, üretene, ilimle uğraşana, düşünene daha çok değer veriyor. Fakat birini diğerine tercih etmiyor. Madde ile manâ arasında denge kuruyor.

Hz. Peygamberden sonraki ilk dönemlerde bu denge kurulmuştur. İbni Haldun’a göre hadarileşmedikleri için henüz bedevi olan Araplar, kurdukları bu denge sayesinde hadarileşmişler yani medenileşmişlerdir. Zaman zaman hem ilimde, ticarette, felsefede ilerlemişler hem de ahiret hayatını dikkate alarak yaşamaya çalışmışlardır.

Selçuklu Türkleri de bu dengeyi kurmuşlardır. Maden işlemesinde altın, gümüş ve tuncun yanında pirinç kullanımı ilk Selçuklularda görülür. Selçuklular ayrıca ajur ve metale başka bir metal kakma tekniğini başarıyla uyguladılar. Böylece insanların kullandıkları kap biçimleri arttı. Geldiklerinde Doğu Roma İmparatorluğunun ilgisizliği yüzünden bayındır olmayan Anadolu’yu, Haçlı Seferlerine rağmen imar ettiler.

Diğer taraftan Türklerin Anadolu’nun tapusunu aldıkları savaş olan Miryakefalon Savaşını kazanan II. Kılıçaslan’ın, Malatya’daki Ermeni Piskoposuna “sizlerin duaları sayesinde kazandık” diye mektup yazması, ahlâk anlayışlarının bir göstergesidir. Osmanlı Türklerinin de uzun bir dönem İslâm’ın bu anlayışını uyguladıkları biliniyor. Bu konu ile ilgili bazı ayrıntıları yine bu sitede yayınladığımız yazılarımızda ifade etmiştik.

Günümüz dünyasının ve insanlığın, bu anlayışa olan ihtiyacı giderek artmaktadır. Artık medeniyet denilince, hem ahlâkı temsil etmesi hem de insanlığın faydasına olan aletleri üretmesi anlaşılmalıdır.

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.