İSLÂM’DAKİ BEDENİ CEZALAR ÜZERİNE 2
Önceki yazımızda, İslâm’daki bedeni cezalardan zina ve haksız yere zina isnat edenlere uygulanacak cezaları ele almıştık. Kur’an’da belirtilen bedeni cezaların diğeri hırsızlık yapanlar için zikredilmiştir:
Maide 38: “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah’tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.”
Yüce Yaradan, ayetinde hırsızın cinsiyetini ayırmamıştır. Hırsızlık eden erkeklere de, kadınlara da aynı cezanın uygulanmasını emretmektedir. Ayette hırsızlığın miktarı, oranı gibi bilgiler yoktur. Ancak Yusuf Suresi 70-75inci ayetlerde hırsızlığın tanımı yapılmaktadır. Bu ayetlerden anlaşıldığına göre hırsızlık, bir malı sahibinin izni olmadan almaktır.
Dolayısıyla, çalınan malın nitelik ve niceliğine bakılmaksızın, mutlak olarak hırsızlık yasaklanmıştır. Bu sebeple hüküm, hem ebedi hem de evrenseldir.
Hırsızlarla ilgili bu uygulama, Arap yarımadasında İslâm öncesinde vardı. Arap kabilelerinin anlayışında hırsızlık sadece maldan mahrum olmak şeklinde algılanmıyordu. Kıymetli bir eşyası çalınan kişi, aynı zamanda haysiyetine de saldırıldığına inanırdı.
Yusuf Suresindeki ayetlere tekrar dönerek, konuyu bir başka yönden ele almaya çalışalım:
70: Yusuf, onların yüklerini hazırlatırken su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra da bir çağırıcı şöyle seslendi: “Ey kervancılar! Siz hırsızsınız.”
71: Yusuf’un kardeşleri onlara dönerek, “Ne yitirdiniz?” dediler.
72: Onlar, “Hükümdar’ın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna kefilim” dediler.
73: Dediler ki: “Allah’a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya gelmedik, hırsız da değiliz.”
74: Onlar, “Eğer yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?” dediler.
75: Onlar da: “Cezası, su kabı kimin yükünde bulunursa, ceza onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız” dediler.
76: Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yusuf’a böyle bir plan öğrettik. Yoksa melikin kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
Ayetlerde belirtildiği gibi, hükümdarın tasını kardeşinin yükünün arasına koyan Hz. Yusuf’tur. Ona bu yolu gösteren de Allah’tır. Yüce Yaradan, böyle bir plan yapmasının sebebini, “Mısır hükümdarının kanunlarına göre, Yusuf’un kardeşini yanında alıkoymasının başka bir yolu olmadığı” şeklinde açıklamaktadır.
Ayetlerden anlaşılan bir husus, suçu ispatlanmadıkça bir insan suçlu olarak kabul edilemez. Eğer kardeşinin yükünde tasın bulunması bir ispat olsaydı, her ülke kanununlarına göre hırsızlık, suç olduğundan, kardeşinin cezalandırılması gerekirdi. Bu durumda Allah ve Onun buyruğunu uygulayan Hz. Yusuf, bir insana iftira atarak kötülük etmiş olurlardı ki, böyle bir şey hiçbir zaman düşünülemez. Kadınları zina isnat ederek suçlayanlara dört şahit getirmelerini, getiremezlerse seksen sopa vurulmasını emrederek kadınların onurlarını koruyan Yüce Yaradan, Hz. Yusuf ve kardeşi örneğiyle, bizlere, suçun ispat edilmesinin şart olduğunu gösteriyor.
Rahmeti, gazabından daha geniş olan Allah, zina konusunda olduğu gibi, hırsızlık suçunu işleyenlerin tövbe etmelerini bekliyor. Tövbe edip, halini düzeltenlerin tövbelerini kabul ediyor.
Maide 39: “Kim yaptığı haksızlıktan sonra tövbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tövbesini kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.”
Yüce Yaradan, suçluların suçları kesinleşmeden onları cezalandırmıyor. Onların fikri yapılarını ve davranışlarını takip ediyor. Enam Suresi 55:“Suçluların tuttuğu yol açığa çıksın diye, ayetleri işte böyle genişçe açıklıyoruz.”
Allah, önce insanları çeşitli şekillerde uyarıyor. Sonra kişinin kendiliğinden hatasını anlamasını ve tövbe ederek düzelmesini bekliyor. Tövbe etmezse, fikrinde bir değişiklik olup olmadığına bakıyor.
Kişinin davranışında değişiklik yoksa ve tövbe etmediği gibi, halen suç işlemeyi normal bir şeymiş gibi gösteren fikirlerinden vazgeçmiyorlarsa, toplum düzeninde huzurun sağlanması için, Allah nezdinde cezanın en sertini hak ediyorlar.
Genel bir değerlendirme yapacak olursak, İslâm, ceza hususunda bazı kıstaslar getirmiştir. Öncelikle suçun önlenmesi hedeflenmiştir. Bu sebeple bazı konularda kısas anlayışını benimsemiştir. Suçlunun ıslahı ve eğitilmesi düşünülmüştür. Ceza konusunda herkese eşit yaklaşılmıştır. Suç ile ceza arasında makul bir denge oluşturulmaya çalışılmıştır. Cezaları, kolektif değil, şahsi olarak değerlendirmiştir. Ancak, suç işlemeye ortaklaşa karar alanları veya suç işleneceğinden bilgisi olup haber vermeyenleri de sorumlu tutmuştur.
Dolayısıyla cezalandırmada adaleti ve hakkaniyeti esas almıştır. Kanunsuz ceza olmayacağı ilkesini getirmiştir. Ceza kanunlarını geriye doğru yürütmemiştir. Bedeni cezaları bu çerçevede değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır.
Günümüz dünyasında hırsızlık, bütün ülkelerin sorunudur. Devletler, hırsızları hapis cezalarıyla cezalandırmaktadır. Fakat hapisten çıkanların çok azı, hırsızlık yapmayı bırakmaktadır. Çoğunluğu yine devam etmektedir. Çünkü hapis cezası, caydırıcı değildir. Hapis yatanları, insanların çoğu bilmemektedir. Onların hırsızlık yaptıklarını insanlara gösterecek bir iz de yoktur. Dolayısıyla hapis yattıkları bilinse bile, hırsız oldukları bilinmemektedir. Bu nedenle, halk tarafından tanınmadığı için, hırsızlığına devam edebilmektedir.
Allah’ım, Senin gönderdiğin ayetleri anlayabilmemiz için, bizlere anlayış ihsan eyle.