İNSAN HAYATININ SÜRESİ ÜZERİNE

İNSAN HAYATININ SÜRESİ YETERLİ MİDİR

 

İnsan hayatı kimine göre çok kısadır. Kimine göre yeterince uzundur. Dolayısıyla zamanın kısalığı ve uzunluğu izafidir. Eğer, çocuklarımıza zamanı iyi kullanmayı öğretebilirsek, hayatın süresi yeterlidir. Ama boş işlerle zaman harcarsak, süre yetmez. Boş işlerle zamanını harcayan birisi için, binlerce yıl yaşamak bile, yine de o insana kısa gelir.

Kimi insanlar, paranın peşinde koşmak için öyle bir enerji harcarlar ki, başka bir şey yapmaya zamanları kalmaz. Kimi insanlar da hayatlarını yiyip-içmekle ve cinsel arzularını tatmin etmekle geçirirler.

 Çok yaşamak isteyenlerin amaçları hakkında bize Kur’an bilgi veriyor.

2 Bakara 96: “Elbette onları insanların hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak, hatta müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah, onların neler yaptığını görüp duruyor. “

Kur’an’ın yukarıdaki ayeti, uzun yaşamak isteyenlerin dünya malına düşkün ve hırslı insanlar olduğunu belirtmektedir. Kur’an, bu yapıdaki insanları eleştirir. Enerjisini sadece para hırsı için harcayanların ahirette cezalandırılacağını ifade eder.

İnsanlar sadece para peşinde koşarak hayatlarını boşa harcamış olmazlar. Zevk ve sefa peşinde koşmadan da zamanlarını boşa harcayabilirler. Romalı düşünür Senaca’ya (M.Ö.4-M.S.65) göre, fırtınaya tutulmuş ve oradan oraya sürüklenen bir gemide bulunmakla gemi seyahati yapmış olmazsınız, sadece kendi kontrolünüz dışında oradan oraya savrulmuş olursunuz.

Günümüz insanı, çalışmaktan ve uyumaktan arta kalan zamanının önemli bir bölümünü, TV programları izleyerek geçiriyor. İşte bu ortam ve sonucu Seneca’nın tanımına uymaktadır. Hayatın akışı kontrolsüz bir şekilde gelişmektedir. Değerli ve anlamlı deneyimler için zaman ayıramamış olmak, insanın olayların akışına kapılmasına sebep olur. Bu şekilde geçen bir ömür de, hakiki hayattan çok uzaktır.

Bilinmelidir ki, zamanımızı iyi değerlendirmez ve hayatı kötü harcarsak, yaşlandığımızda hatıralarımızdan hoşlanmayız. Anılarımız bizi korkutur. Yaşlandığımızda, geriye dönüp hayatımıza baktığımızda “ben niye yaşadım” diye kendi kendimize sormamamız için, gençken doğru yönlenmeliyiz.

Nasıl bir ömür geçirirsek, yaşlılığımızda daha mutlu oluruz? Bu konuda “Tarihin Aydınlattığı” Gelecek” isimli kitabımda, Kültür bahsinde, “Genel Anlamda Yapılabilecekler” bölümünde, fikirlerimi aynen şöyle ifade ettim:

“Selçuklulardan itibaren Türk tarihi incelenirken halkın durumu araştırıldığında,  genelde aşağıdaki tablolar görünür. Halk her çağrılışında savaşa gitmiş, dönüşünde ise işinde, tarlasında çalışmıştır. Ama aynı zamanda dergâhlara üye olarak, vakıflar kurarak içinde yaşadığı toplumun sorunlarıyla ilgilenmiştir. İyi niyetlerle yapılan bu faaliyetlerin sonunda bu kuruluşlar, halkı yetiştiren ve güzelliklere yönlendiren kurumlar haline geldiler. Nitekim Osmanlı’nın yıkılışını geciktiren sebeplerden birisi olarak, halkın bu davranışları gösterilebilir. Eğer halk dengeli davranmayarak, hep savaşa veya sadece dergâha gitseydi, ya da sadece işi ile ilgilense idi, tarih Türkler hakkında herhalde bugünkünden çok farklı şeyleri yazardı.

İşte insanları yetiştirirken atalarının başardıkları bu dengeyi kurmalarını öğütlemek gerekmektedir. İnsanlar, aşağıdaki dört konu arasında denge kurabilmelidir:

  1. İnsan, geçimini (rızkını) sağlamak için zaman ayırmalıdır.
  2. Ailesinin sorunlarıyla ilgilenmek için zaman ayırmalıdır.
  3. İçinde yaşadığı toplum için zaman ayırmalıdır.
  4. Allah’a (ya da başka bir güce inananlar ruh sağlıkları için) ibadete zaman ayırmalıdır.

Yukarıda sıralanan dört konudan yalnız birine, ihtiyaç halinde, kısa süreli olarak ağırlık verilebilir. Ancak sürekli olarak sadece birine yönelenler dengelerini kaybederler. Yanlış yollara sapabilirler. Sonunda insan, belki de kendisine bile yararlı olamaz. İç dünyasında barışık olmaz, fırtınalar kopar. Türkler maddi ve manevi sağlamlık özelliklerini, dengeli davranışları sonucunda elde etmişlerdir.

Yukarıda ana başlıklar halinde anlattığım bu denge kurma anlayışı, insanın günlük hayatında da mutlaka uygulanmalıdır. Yediğimiz yemeklerin miktarında ve çeşitliliğinde denge kurmalıdır. Çalışma düzeni, hem tembellik edilmeyecek hem de vücudunu yıpratmayacak şekilde dengeli ayarlanmalıdır. Okuma, TV seyretme, eğlenme ve diğer sevdiği şeyleri gerçekleştirme sırasında dengeli olmalıdır. Para kazanırken, gerekli olanın dışında, aşırı hırsa kapılmamalıdır. Ama paranın hiç önemi yok diyerek ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma da düşmemelidir. Yani para kazanırken dengeli olmalıdır. Kazandıklarını harcarken, cimrilikle savurganlık arasında denge kurmalıdır. Çalışma, dinlenme ve uyuma süreleri arasında dengeli olmalıdır. Küçüklerine ya da büyüklerine karşı davranışlarında, sözlerinde dengeli olmaya özen göstermelidir.”

Kitaptan aynı ifadelerle aktardığım bu dengeli davranışları uygulayanların sayısını artırdığımız oranda, “Küresel Uygarlık” anlayışına daha çabuk ulaşırız. Hem kendimiz hem de bütün insanlık için, güzel bir gelecek umudumuzu artırırız. Böylece hayatımızın süresinin de yeterli, hatta uzun bile olduğunu yaşayarak anlarız.

 

Bu yazı Genel, YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.