ÇAĞIMIZIN SORUSU: “HAYAT SADECE YÖNETMEK VEYA ÇALIŞMAK MIDIR?”

ÇAĞIMIZIN SORUSU: “HAYAT SADECE YÖNETMEK VEYA ÇALIŞMAK MIDIR?”

(Not: Bu yazı Mart 2014’te yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz)

Aslında benzer soruyu geçmişte soranlar oldu. Schopenhauer, Nietche ve Michel Henry gibi düşünürler şu soruyu sormuşlardı: “Yaşam nasıl oldu da kendi kendini yok eder hale geldi?”

Ancak o dönemlerde ve sonrasında dünyadaki genel algı farklıydı. Refah, sadece maddi ilerleme olarak kabul ediliyordu. Daha fazla varlık sahibi olmak daha iyi olmak demekti. İlerleme para demekti. Para ise mutluluk anlamına geliyordu.

Fakat yaşananlar gerçeğin böyle olmadığını gösterdi. Maddi bir kazanç hırsıyla sürekli çalışan, seyahatlere giden, ama ailesiyle ve çocuklarıyla vakit geçiremeyen babaların geldikleri konum, bu duruma güzel bir örnektir.

Koşuşturmaktan başka birşeyler yapamayan babaların çocuklarının, çok cüzi bir kısmı babalarının yolunda gitmektedirler. Çünkü onlar, servetin verdiği acıları tatmış insanlardır.  Böylelerinin çok büyük çoğunluğu, ya mutluluğu başka şeylerde aramakta ya da şartlar gereği mecburen çalışmaktadır.

Günümüzde halen şuursuzca koşuşturanların önemli bir bölümü, çocuklukları maddi sıkıntı içerisinde geçmiş olan insanlardır. İleride onların da bir kısmı yanlışlarını anlayacaklardır.

İnsanlar yaşlandıkça geçmiş hayatlarının muhasebesini yaparlar. Kendilerine sürekli sorular sorarlar. Gerçek dostlarım var mı? Öldüğümde geride ne bırakacağım? Çocuklarım beni nasıl hatırlayacaklar? Çocuğu ve hatta hanımı olmayanlar için sorular daha zorludur. Niçin yaşamışlardır? Kendileri öldükten sonra, kazanmak için her türlü sıkıntıya girdikleri servetlerini kimler yiyeceklerdir?  Servetlerini yiyenler kendilerini nasıl anacaklardır?

Bu sorular ahiretin olmadığını düşünenler içindir. Yani dünyevidir. Peki, ya ahiret varsa, Allah burada yapılan haksızlıkların hesabını en ince ayrıntısıyla soracaksa, halimiz nice olacaktır? Hem bu dünyada, dağdaki çoban kadar keyifle yaşamamış, aksine her türlü zorlukla mücadele ederek, kelimenin tam anlamıyla azap çekmişken ahirette de mi azap çekilecektir.

Mutluluk üzerine yapılan uluslararası araştırmaların sayısı süratle artmaktadır. Araştırma sonuçlarının mutluluk için aranılan ortak yönleri şöyledir:  Güven içerisinde bir yaşam. Başkalarına muhtaç olmayacak seviyede gelir,  Gerçek anlamda dostlar. Huzurlu bir aile yaşamı. Demokrasi ile yönetilme. Adalete inanç. İnsanlarla duygusal ilişkiler kurabilme. Çok para kazandıran değil, severek yapacağı bir işe sahip olma. Uhrevi bir inanca sahip olarak yaptıklarına anlam kazandırma.

ABD’de insanların %60’ı gönüllü işlerde hizmet etmeye çalışmaktadır. İngiltere’de 30-40 yaşları arasındaki insanların %90’ı çalıştıkları işlerin ve şirketlerinin anlamlı bir amacı olmadığını düşünmektedir.

Yaşlar ilerleyip de geriye bakıldığında mutsuz olmamak için, hayatta dört konu hakkında dengeli davranmak gerekir.

  1. İnsan rızkını kazanmak için zaman ayırmalıdır.
  2. İnsan aile sahibi olmaya çalışmalı ve ailesinin sorunları için zaman ayırmalıdır.
  3. İnsan içinde yaşadığı toplumun sorunları için zaman ayırmalıdır.
  4. İnsan neye inanırsa inansın ibadet için zaman ayırmalıdır.

Bu dört konudan bazılarına kısa süreli olmak şartıyla ağırlık verilebilir. Ama hayatın genelinde mutlaka aralarında denge kurmak şarttır.

Gençliğinde itibaren bu şekilde davranmak en güzelidir. Ama çoğu insan için bu mümkün değildir. İnsan olayların farkına geç varabilir. Mühim olan anlamanın zamanı değil, farkına varabilmiş olmaktır.

Türkçede bir söz vardır: “Zararın neresinden dönersen kârdır.”

Kimin ne kadar yaşayacağını ancak Allah bilir. Allah da insanlarda öncelikle niyet aradığını Kutsal Kitaplarında anlatmaktadır. O halde hemen yanlıştan dönüp, yeni bir hayata başlamak gerekir.

Başkalarına saygı göstermeyenin kendisi saygı bekleyemez. Başkalarını sevemeyen sevilmeyi umut edemez. Başkalarına gerçek dost olmayanın kendisi dost bulamaz.  Başkalarıyla parasını paylaşmayanın, düştüğü anda destek vereni olmaz. Uhrevi düşünceye sahip olmayanın amacı anlamsız olur. Anlamsızlık mutsuzluk demektir. İnsanlar kıyafetleriyle karşılanırlar, ama sohbetleriyle uğurlanırlar. Yani maddi güç görünüşte itibar oluşturur. Asıl ve içten itibar manevidir Bilgiye, erdemli olmaya, sevgiye, saygıya dayanır.

Mutluluğu aramayacaksak, niye yaşamaya çabalıyoruz? Dünyamızı da ahiretimizi de azaba dönüştürüyoruz?

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.