BİR KASABADAN İNSANLIK ÖRNEKLERİ

DUDU TEYZE’NİN İSTEĞİ “BENİM İÇİN ASKERDE NÖBET TUT”

 

(Bu yazı, İsmail Özgümüş’ün “Şarkikaraağaç’ın Bilinmeyen Değerleri” isimli kitabından aynen alınmıştır.)

            Dudu teyze atmış atmışbeş yaşlarında, fakir, eşini seneler önce kaybetmiş, ondan yadigâr kalan kızını da Ereğli’ye gelin etmiş, saf ve iyi yürekli, hakkına razı, sabırlı ve gayretli bir kadındı. İlçenin kenar mahallesinde, eski, tek katlı iki yer odadan oluşan toprak damlı, tek pencereli, bir de duvarda ki deliğe çamurla monte edilmiş tek tabak bir aydınlık camı olan bir odada otururdu. İkinci odayı da hem mutfak hem kiler, hem odunluk olarak kullanırdı. Çevreden topladığı ve hayır sahiplerinin verdiği ağaç dallarını, tahra ile zor keser, kalın olanlarını bitişik odaya, ince olanları da evinin avlusunda duvar kenarına düzgünce istif ederdi.

           Dudu teyzenin hiçbir geliri yoktu. Tarlası falan da yoktu ki, oradan hiç olmazsa ekmeklik buğdayı gelsin. Zaten bir boğazdı, ne yiyecekti ki. Komşusu Veli ağanın verdiği bir iki çuval buğday onun hem ekmeğine, hem bulguruna, hem de tarhanasına yetip de artıyordu bile. Ama ihtiyaçlar bununla kalmıyor ki.

             Bu mübarek kadın el harçlığını çıkarmak için zaman zaman yufka ekmeği yapan kadınların çağırması ile ekmek çevirmeye; mevsimine göre, afyon çapasına, haşhaş toplamasına, arpa ve burçak yolmasına ve de yığın yapmasına giderdi. Artık son zamanlarda yaşlanmıştı. Bu tür işlere gidemez olmuştu, daha doğrusu işinde yeterince verimli olamadığı için kendisini işe çağıranlar azalmıştı. Son zamanlarda onu işe çağıranlar da, Dudu teyzeye iş yaptırmaktan ziyade, onun onurunu zedelemeden ona para vererek yardımcı olmak için işe çağırıyorlardı. Nasıl çalışırsa çalışsın müdahale etmiyorlar, iş yerinde yenilen öğle yemeği ile onu ağırlayıp, yemekten kalan yiyeceklerden de bir paket yaparak “bunu da yarın yersin” diye eline yevmiyesi ile birlikte tutuşturuyorlardı.

           Ereğli deki kızı annesine karşı çok vefalı idi. sene de bir veya bazen iki defa ziyaretine gelir, ufak tefek hizmetini görür; gelirken getirdiklerinin yanı sıra, mahallinde gördüğü harçla, çay, şeker, tuz, yağ lüzumuna göre giyecek ihtiyacını kısmen giderirdi. Zaten kendisinin de maddi durumu pek de iyi sayılmazdı. Buna rağmen Ereğli’den gelip giden hemşeri olduğunda, onlarla annesine hediye bir şeyler gönderdiği eksik olmazdı. Annesini kendi yanına yani Ereğli’ye her ne kadar götürmek istediyse de o gitmez, “damadın evinde uzun süre kalınmaz, benim başımı sokacak bir yerim var koyup giden nur içinde yatsın” der, halinden hiç şikayet etmezdi.

      Son zamanlarına doğru nedendir bilinmez, Dudu teyzenin midesinde ve bağırsaklarında bir rahatsızlık meydana gelmişti. Kendi ifadesi ile bir abdestle iki vakit namaz kılamaz hale gelmiş, midesinde ve bağırsaklarında oluşan gazı zapt edemeyip etraftan duyulacak şekilde yellenir olmuştu. İlçede bir tek doktor vardı. Dudu teyzeye, seni doktora götürelim diyenlere, “doktor ne yapıverecek, ben bunca yaşa gelmişim, bundan sonra ufak tefek veya başka türlü şeyler olacak; ayağımızla gidecek değiliz ya öteye” cevabını verirdi.

            Dudu teyzenin bağırsak gazını tutamaması mahallede meşhur olmuştu. Kazara yellenenlere, Dudu teyze gibi veya Dudu teyzeyi geçtin yakıştırmaları yapılır olmuştu. Her ne kadar midesindeki şişkinliğe ve ondan kaynaklanan gaz oluşumuna ve sonuçta yellenmeye mani olamıyorsa da; etrafta toplum içerisinde, yanında birileri varken onları rahatsız etmemeye dikkat ediyor, hiç olmazsa biraz uzaklaşarak gazını savuşturuyordu.

            Bir gün mahallenin meydanında, kimsenin olmadığı zannettiği bir ortamda (Veli ağanın küçük oğlu Halil’i görmedi mi nedendir bilinmez) sesli bir şekilde yellendi. Bunu duyan Halil, Dudu teyzeye “Kocaman kadınsın utanmıyor musun yellenmeye, burada adamlar varken” dedi. Etrafına şöyle bir bakınan Dudu teyze, Halil’den başkasını göremedi ve “Hadi len, sen de adam mısın” cevabını verdi. Bu cevap Halil’in hiç hoşuna gitmedi.

             Veli ağanın küçük oğlu Halil o zaman 17- 18 yaşlarında idi. Sadık ustanın yanında terzi çıraklığı yapıyordu. Çıraklığı da ilerlemiş kalfalık seviyesine; pantolon, gömlek dikebilme aşamasına gelmişti. Ustası da ona hatırı sayılır bir haftalık ücret veriyordu. Halil askere gitmeden ustasından makas alacak, elbise kesmesini öğrenecek ve tam bir usta olacaktı. Askerde de, “ben terziyim” diyerek, orada rahat edecek, hem de mesleğini ilerletecekti.

            Halil orta boylu, sportmen yapılı, kendine güvenen, medeni cesareti yüksek yağız bir delikanlı idi. Yaşının ve mesleğinin seviyesine göre kendisine güveniyordu. Dudu teyzenin, ona “Sen de adam mısın” demesi delikanlılık gururunu incitmişti. Aslında Dudu teyzenin kusuruna bakmaması gerekirdi, ama incinmişti bir kere.

            Aradan günler haftalar geçti, bir gün mahallede, Halil, Dudu teyzeye rastladı. Ona karşı kalbi kırıktı, ama öcünü de almak için aklına bir muziplik geldi. Ona “Dudu teyze öbür mahalleden Mahmutların Halil Ereğli’den gelmiş, kızın onlarla sana bir şeyler göndermiş, gidip alacakmışsın.”İçinde hiç bir kötülük ve art niyet bulunmayan; Halil’i kırdığının ve üzdüğünün farkında dahi olmayan Dudu teyze bu habere inandı ve sevindi. Akşam üzerine doğru yaşlı haliyle şehrin bir başından öbür başındaki Mahmutların Halil’in evinin olduğu yürüyerek akşam ezanına doğru söylenen yere vardı. Kapının tomağını birkaç defa vurdu. Kapıyı Halil efendinin hanımı açtı. Dudu teyzeyi bu vakitte kapıda görünce hem şaşırdı hem eve buyur etti. Dudu teyze yukarı çıktı.

         Akşam yemeği vakti idi sofra hazırlanıyordu, hane halkı tamamdı, sofra kuruldu akşam yemeğine oturuldu. Yemek yenilip bitti. Hoşbeş ve sohbetten sonra yatsı vakti yaklaştı. Dudu teyze ev sahiplerinin konuyu bildikleri düşüncesi ile hiç bir şey söylememişti. Ev sahiplerinin de konu ile ilgili bir şey söyledikleri yoktu. Dudu teyze etti edemedi, ziyaretinin sebebini söyledi. “Vakit geç oldu, benim emaneti verin de daha fazla gecikmeden ben gideyim” dedi. Halil efendi, “ne emaneti dudu teyze” dedi. O, “siz Ereğli’den gelmişsiniz, bana benim kız sizinle bir paket göndermiş, o emaneti” dedi. Halil efendi:” Dudu teyze, biz Ereğli’den falan gelmedik, kim dedi bunu” dedi. Yok, teyze o sana her halde şaka yapmış, öyle bir şey yok dediler.

             Yorulduğuna mı üzülsün, gece vakti evine nasıl gideceğine mi yansın. çaresiz akşam yemeği için kendisini misafir ettikleri için dualar edip, düşüne düşüne, ağır ağır; geldiği bunca yolu gece vakti geri gitti. Gitti, ama o Halil’e de çok kızdı ve fena halde kırıldı. Kendi kendine karar verdi; artık onun adını anmayacak, babası veli ağanın ve annesi Fatma hanımın hiç bir yardımını kabul etmeyecekti.

            Halil, Dudu teyzeye yaptığı bu lüzumsuz davranışın Dudu teyzeyi nasıl yaraladığının farkında bile değildi. Bazen sokakta gördüğünde ona laf atıyor; Dudu teyze de duymazdan veya görmezden gelip hiç cevap vermiyor ve ilgilenmiyordu.

           Aradan epeyi vakit geçti. Halil’in askere gitme zamanı geldi. Her şeyiyle hazırlandı, artık yarın askere gidecekti. Bütün akrabaları, arkadaşları ve komşuları ile vedalaştı. Yörede askere gidenin eline kına yakılırdı. Halil en son, elinin kınası ile Dudu teyzeye Allah’a ısmarladığa gitti. elini öpüp vedalaşmak istedi. Dudu teyze Halil’e elini vermedi. “Ne yüzle sen benim elimi öpeceksin, ihtiyar halimle beni öbür mahalleye yolladın, ele güne mezelendirdin” dedi. Halil, Dudu teyzenin kendisine olan soğukluğunun sebebini o zaman anladı ve özür dileyerek hakkını helal etmesini istedi. Dudu teyze o zaman asaletinin zirvesinin görüntüsünü verdi. Bana bak kara oğlan dedi, “askerde, sabahın en erken vaktinde, yani teheccüt vaktinde, benim için yedi nöbet tutacaksın, o zaman sana hakkımı helal ederim” dedi.

           Bunun üzerine Halil de ağlayarak Dudu teyzeye sarıldı, defalarca ellerini öptü, onun için istediği nöbeti tutacağına söz verdi, helalleştiler ve ayrıldılar.

        Halil ertesi gün askere gitti. Askerlik süresince bir defa izinli geldi. İzinli gelişinde Dudu teyzeye hediye bir kutu lokum getirmişti. O lokumun maddiyatı bir yana, kara oğlan asker haliyle bana hediye getirmiş diye pek memnun olmuştu. Halil, Dudu teyzeye, daha önce söz verdiği şekilde onun için nöbet tuttuğunun tekmilini verdi. Tekrar sarıldı, tekrar ellerini öptü, yeniden helalleştiler ve ayrıldılar. Bu görüşme onların son görüşmesi oldu. Halil teskereli geldiğinde Dudu teyze vefat etmişti.

(Kahramanımız Halil (Kılcan) efendi de, 2008 de vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin)

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.