BEYNİMİZİN ÇALIŞMA YÖNTEMİ VE SEÇİMLERİ

BEYNİMİZİN SEÇİMLERİ ÜZERİNE

 

David Eagleman “Incognito” veya “Beynin Gizli Hayatı” adlı eserinde “beynimiz, üçkâğıtçıları sezmek gibi toplumsal problemleri çözebilecek, ama genelde akıllı ve mantıklı davranmayı gerektirmeyecek biçimde evrimleşmiştir” demektedir.

Eagleman’in iddiasındaki “beynin evrimleşmesi” geçerli olsaydı, her insan için aynı şey söz konusu olurdu. Dolayısıyla böyle bir iddiada bulunmak yanlış olur. Fakat beynimizdeki bu evrimleşme iddiasını “beynimizin bir tarafı, akıllı ve mantıklı davranmaya meyilli iken diğer yanı değildir” şeklinde bir ifade ile değiştirirsek, hem yazarın kitabında bahsettiklerine hem de daha gerçeğe yakın bir teori oluşturulmuş olur.

İnsanlar, Allah’ın verdiği ve beynimizin işlevi olan akıl, vicdan ve irade sayesinde iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, dürüstü-üçkâğıtçıyı sezebilir ve hattâ çoğu zaman bilebilirler. Sahip oldukları bu becerilerini kullanarak, toplumsal yaşamı düzenleyebilirler. Zaman içerisinde oluşan ve toplum hayatını olumsuz etkileyen sorunları çözmek için çareler üretebilirler. Beynimiz, diğer insanların beyinlerinin fikirlerini irdeleyerek ortak bazı çözümlerde uzlaşabilir.

Ancak sorun, çözüm yolunun doğrudan beynimizin kumanda ettiği alanı ilgilendirdiğinde ortaya çıkmaktadır. Üretilen çözüm yolları, kişinin doğrudan kendi menfaatine veya inançlarına ters ise, işte o zaman beynimiz, çoğunlukla, akıllı ve mantıklı davranmayı seçmemektedir. Kur’an’daki nefse yenilme anlatımları, böyle durumları tanımlar. Düşünmeme ve akıl erdirmeme sözlerinin bazısı da böyle durumlar içindir.

Beynimizin çalışma yöntemi üzerinde araştırma yapanlara göre, her insan, hayatının neredeyse her döneminde, kendi içerisinde böyle bir ikilem yaşar. Beynin bir bölümünü etkileyen nefis, her şeye sahip olmak ister. Beynin, şahsın insanlık tarafı olan ruhunu temsil eden kısmı, vicdan ve iradesini kullanarak kısa günün kârını değil, uzun dönemi düşünür. Böylece beynimizin içerisinde iç çatışma yaşanır.

Bu çatışmalarda, insana, çevresinde oluşan hangi anlayış baskın gelirse, kişi daha çok o yöne meyleder. “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” atasözü bu sebebe dayanır. Bu açıdan bakılınca, kendimizi düzeltmek yani akıl, vicdan ve irademizi birlikte kullanmak istiyorsak, önce çevremizi değiştirmeye çalışmamızda fayda var. Çevremizi değiştiremiyorsak, hicret etmeye çalışmamız yararlı olacaktır. Fakat insanlar için çoğu zaman, fiziki hicret etmek zordur. Bu sebeple önce fikren hicret etmeyi başarmak gerekir.

David Eagleman, beynimizde gerçekleşen bu mücadelede, farklı tarafların birbirinden etkilenerek bir şeyler öğrendiğini savunur. “Bunun sonucunda durum, kısa ve uzun dönemli arzular arasında gerçekleşen bir bilek güreşi olmaktan çıkar ve şaşırtıcı ölçüde incelikli bir pazarlık sürecine dâhil olur” der.

Bize göre, bu pazarlık sürecinde, insanlık tarafının daha ağır basabilmesi için, imkân varsa fiziki hicret, eğer mümkün değilse fikri hicret gerekir.

Eagleman’in bu konuda verdiği örneklerden biri, hemen her insanın gittiği bir misafirlikte yaşayabileceği bir durumdur. Bize ısrarla ikram edilen çikolatalı pastayı, beynimizin bir bölümü kısa dönemli zevkli bir tat için hemen yemek ister. Beynimizin diğer bölümü, beslenme biçimimizden endişelenerek, yemememizi ister. Bu durumda bazen kendi kendimizle anlaşma yaparak pastayı yiyebiliriz.

Eagleman’e göre, beynimizin bir tarafı diğer tarafına, yarın spor yapacağını veya bir süre için ilave diyet yapacağına dair söz verir. Özgürce aldığımız bu kararlar bizi gelecekte bağlamaktadır. (Bize göre aldığımız bu kararda bile, çevremizin etkisi verdır.)

Yazarın verdiği bir diğer bilgiye göre Oseusdys, güzel kadınların yaşadığı adanın yanından geçmesi gerekir. Hilekâr dediği kadınların cezbeden müziklerine kapılıp adaya doğru gitmemesi için tayfalarına kendini geminin direğine bağlatır. Vereceği emirleri dinlememelerini ister. Böylece kendi geleceğini bağlayan kararı kendi hür fikriyle verir. (Bize göre Odysseus’un bu kararında, çevresi nezdinde itibarını yitirmeme düşüncesinin etkisi de vardır.)

Yazar, başkalarının fikirlerine uyarak hareket eden milyonlarca insanın hayatlarından verdiği uzun örneklerin sonucunda şu kuralı belirler: “kendi akılcı sisteminize güvenemediğinizde, başkasınınkini ödünç alın.”

İşte Yüce Yaradan tam bu noktada müdahil oluyor. Bizim, hem Allah’ın verdiği sağlıklı vücudumuzu hem de kurduğumuz toplumsal düzeni koruyabilmemiz için bizlere sıkça yol gösteriyor. Eğer biz, kendi başımıza kalırsak, her iki durum için de uygun olmayanı seçebiliriz. Nakli ilimler dediğimiz ilâhi bilgiler, bizlerin iradesini güçlendirerek, beynimizin kararlarında uzun dönemi dikkate almasına destek vermek içindir.

Yusuf Has Hacip’in deyimiyle özetlersek “Bir anlık zevk için ne kadar sefa sürersen sür, tat gider günah kalır. İnsanlara hizmet için ne kadar cefa çekersen çek, cefa gider mutluluğu kalır.”

Eğer, Allah’ın kelâmı olduğuna gerçekten inandığımız nakli bilgileri içselleştirmezsek,  Yunus Emre’nin “bir ben vardır benden içerü” diyerek ifade ettiği “ben’ler” mücadelesini, kısa dönem kârını hedefleyen tarafımız kazanır.

Her insanın içerisinde, hem eşkıyalık hem de evliyalık vardır. Yaşadığımız çevre, sahip olduğumuz farklı kişiliklerden hangisinin öne çıkacağı hususunda etkilidir. Bu etkiyi azaltmak için önce, nakli bilgilerle fikren hicret etmeli, sonra kendimize yeni çevre edinerek fiziki hicret etmeliyiz. Ancak böylece kurtuluşa erebiliriz. Yoksa hem bu dünyamızı hem de ahiretimizi kaybedebiliriz.

Yüce Yaradan bize gelişmiş bir beyin vermiş. Bununla da yetinmemiş. Sürekli bizlere (bir bütün olarak beynimize) yol gösteriyor. Beynimizin bir bütün olarak hareket edebilmesi için irademizi güçlendiriyor. Ama bizleri seçimimizde özgür bırakıyor. Dolayısıyla seçim bizim. Seçimimizin sonuçları da bizim.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.