AİLE BİRLİĞİNİ DESTEKLEMENİN DÜŞÜK MALİYETİ
(Bu yazı Şubat 2014’te yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz.)
Zengin şehirlerde yaşayanlara, fakir bölgelerde yaşayanlar dışarıdan bakarlar ve onlara imrenirler. Onların her türlü imkânlarının olduğunu dolayısıyla, mutlu olduklarını düşünürler. Hâlbuki kent yaşamı büyük sorunlar yaratır. Ama bu sorunlar gelişmekte olan ülkelerde görülenlerden çok farklıdır. Toplumsal çöküş, parçalanmış aileler, işsizlik, madde bağımlılığı, artan suç oranları, kayıt dışı ekonomi ve hiçbir yerde dikiş tutturamayan, asi tabaka, içiçe olan zengin ve fakir yaşam. Hepsi geleceğin büyük sorunlarıdır.
Dünyada 1960’lı yıllarda başlayan serbest aşk anlayışı, günümüzde sadece ABD’ye yılda 100 milyar doların üzerinde bir maliyet yüklemiştir. Bu maliyet hesabında etki eden kalemler arasında boşanmalar, cinsel temas yoluyla bulaşan hastalıklar ve diğer etkenler bulunmaktadır.
Zengin ülkelerin çoğunda evlilik dışı doğumlardaki artış her yıl hızlanarak %40’ları buldu. Bu hızlı artışa rağmen, bu ülkelerde evli ve çocuklu çiftlere itibar giderek artıyor. Aileler gelecekte millet yapısının baskın dilimi olmaya devam edecekler.
Çünkü aile istikrar demektir. Bu istikrar hem bireyler için hem de toplum için geçerlidir. Bu sebeple parçalanmakta olan toplum içerisinde, uzun vadede kazanan kurum AİLE olacaktır. Böyle olması gelecek için, sadece çocukların refahı anlamında değil, yaşlıların bakımı açısından da son derece önemlidir.
Dünyada hiçbir Devlet, felsefeleri ne olursa olsun, geleneksel ailelerin azaldığı toplumların maliyetine katlanamaz. Bunun göstergelerinden biri, Avrupa ülkelerindeki 60’lı yıllardan beri gelen sol partilerin bile, “önce aile” söylemesine dönmüş olmasıdır. Çünkü öteki seçenek, altından kalkılamayacak kadar pahalıya mal olmaktadır.
Altmışlı yılların kuşağında büyümüş ana ve babaların büyük çoğunluğu, çocuklarının bugün aynı değer yargılarıyla yetişmesini istememektedirler. Çünkü kendileri her şeyi yaşamış, her şeyi yapmış ve bunun sıkıntılarını çekmişlerdir. Artık çocukları için daha iyi bir şeyler istemektedirler.
İngiltere çevre birimi, 10 yıl içerisinde %80’inde bekâr insanların yaşadığı 4,4 milyon eve ihtiyaç olacağını hesaplamış. Gelişmiş ülkelerin çoğunda aynı hesaplar yapılıyor.
Afganistan, dünya Afyon üretiminin %92’sini gerçekleştiriyor. Bu durum Afganistan’daki istikrarsızlığın temel etkenidir. Günümüzde Asya’nın her kentinde uyuşturucu büyük bir sorun haline gelmiştir. Afrika’da da benzer sıkıntı başlamıştır.
İngiltere’de trafik kazalarında ölen insanların %20’si, bedenlerinde yasa dışı uyuşturucuların izlerini taşımaktadır.
Hızlı kentleşmenin bir diğer özelliği madde bağımlılığıdır. Madde bağımlılığı medeni yaşam üzerinde gittikçe büyüyen bir tehdit oluşturmaktadır. Bunu toplum genelinde en fazla hissedenlerden birisi, Rusya’dır. Rusya’da alkol tüketimi erkeklerin yaşam süresini 57 yaşına kadar düşürmüştür.
Hâlbuki din, doğa, teknoloji, sanat, hepsi insana hizmet etmelidir. Bütün bunların temelinde de ‘insanın insana hizmet etmesi’ anlayışı yatar.
Dünya küresel bir köy gibidir. Hangi alanda olursa olsun olaylar, sadece o ülkeyi etkilemekle kalmamaktadır. Bulaşıcı bir şekilde umulmadık yerlere sirayet edebilmektedir. Bu yönüyle bakıldığında Dünya, geniş bir ailedir.
Nasıl ailenin çocukları, yaşlıları, hastaları, güçlüleri varsa, dünyanın da desteğe muhtaç devletleri, güçlü ülkeleri vardır. Dünyadaki devletlerin hepsini, ailenin bireyleri olarak görmek gerekir.
Aile içerisinde yardımlaşıldığında aile kurumu nasıl güçleniyorsa, dünyada devletler de aynı uygulamaları yapmalıdır. Küreselleştikçe, köy halindeki bir aile konumuna doğru yol alan dünyada, hiçbir kurum veya devlet, başkalarının başına gelenlerden etkilenmeden yaşayamaz. Toplumları ayakta tutan yapı nasıl güçlü aile kurumuysa, dünyayı da ayakta tutacak yapı aynı aile kurumu anlayışıdır.
Aile kurumunu güçlendirmek nasıl ülkelerin maliyetlerini düşürüyorsa, dünyanın maliyetlerini de düşüreceği açıktır. Maliyet hesapları da hiçbir zaman, sadece maddi açıdan yapılmamalıdır. Manevi maliyetler belki de daha önemlidir.
Bütün ülkelerin güzel ve sıkıntılı yönleri var. İnsanlığın geleceği açısından bakılınca, gelişmekte olan ülkelerin kalkınmışlardan, kalkınmış zenginlerin de diğerlerinden öğrenmeleri gereken güzel yönleri var.
Birbirinden öğrenen, birbiriyle yardımlaşan dünyada, insanlık huzur bulacaktır. Kendi kendini yok etmeye başlayan yaşam ve insanlık, geri toparlanınca, devletler de rahatlayacaktır.