Ya biz insanca bir gelecek oluşturacağız, ya da insanları kandıranların kuracakları geleceğe mahkûm olacağız.
(Not: Bu yazı Aralık 2013’te yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz)
Küreselleşme, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünya için fırsattır. Yapılması gereken şey, küreselleşmenin olumsuzluklarını azaltmak için özüne ve sözüne güvenilir insanların birlikte cesaretle çaba göstermeleridir.
İnsanlığın geleceğiyle ilgili sorun sayısı çoktur. Bazılarını sıralarsak:
Yiyeceklerimizin ve içtiğimiz suyun geleceği önemli bir sorundur. Yeni ortaya çıkan hastalıklar, sağlıksız kentleşme ve doğaya verilen geri döndürülemez tahribat konuları de ortak sorunlarımızdır. Ticaretteki tekelleşmeler, fakir-zengin arasındaki farkın açılması, terör, silahların insanlığın geleceğini yok edebilecek güce ulaşmaya yönelmesi, genetik devrimin kontrolsüzlüğü ve sanallaşma çözüm bekleyen sorunlar arasındadır. Siyasetçilerde giderek artan halkı kandırma, yolsuzluk ve soysuzluklarını saklama kabiliyeti başlı başına bir sorundur.
Bu gibi sorunlar ve çözüm yollarıyla ilgili zaman içerisinde ayrıca ve ayrı ayrı fikrimizi paylaşacağız.
Ancak sorunların çözümünün temeli ahlâki yani etik değerlere bağlılıktır. Değerlerimiz, hem özel hayatımızın hem de toplumsal yaşamımızın temelidir. Eğer değerlerimiz olmasaydı robot ya da sadece içgüdüsüyle hareket eden varlıklar olurduk.
Küreselleşmenin yapıcı olabilmesi için değerlerimizin olması gerekir. Nasıl ki ortak değerlerimiz olmazsa ticaret, iletişim, toplumsal hayat olmazsa, değerlerimiz ahlâk temelinde değilse geleceğimiz de olmaz.
Mevlana diyor ki: “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol!” Mahatma Gandi bu sözü farklı bir şekilde şöyle söylüyor: “Ya düşündüğün gibi yaşa, ya da yaşadığın gibi düşün”
Allah gönderdiği bütün kutsal kitaplarda insanları ahlâklı olmaya, hak ve adaletle hüküm vermeye davet etmiştir.
İsra Suresi 36: “Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme; çünkü kulak, göz, gönül; bunların her biri ondan sorumlu bulunuyor.”
Demek ki beni kandırdılar deme lüksümüz yok. Kimlerin peşinde gittiğimizi, nelerin ardına düştüğümüzü araştırmakla yükümlüyüz. Hele yanlış yapanların yakınında olanlar için, hem Allah hem de kullar indinde kaçacak yerleri yok.
Toplumların değerleri, bazen yaşadıklarından bazen de yaşadıklarına tepki olarak oluşur. Tepkiler ilkelerin ışığında olmazsa, biz de şikâyet ettiklerimizle aynı duruma düşeriz.
Onlar yolsuzluk, soysuzluk yapabilirler. Kendileri gibi düşünmeyenleri sindirmeye çalışabilirler. İnsanların gözlerine bakarak yalan söyleyebilirler. Söylemlerinde yaptıklarının tam tersini savunabilirler.
Bunların hepsini Allah biliyor. Birçok ayette bu konuya değiniyor. Bizlere de nasıl davranmamız konusunda yol gösteriyor. Bu ayetlerden birisi de Nisa Suresi 91. Ayet. Ayette bazı insanların fitneye sevk edildikçe dönüp dönüp içine atıldıklarını anlatır. Eğer onlar barışa yanaşıp size saldırıdan ellerini çekmezlerse kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün diye de yol gösteriyor.
Böyleleri dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, onlara karşı mücadele hukuk sistemi içerisinde, hak ve adaletten ayrılmadan yapılmalıdır. Ayetteki gibi önce barış çağrısı yapılmalıdır. Daha önce yapılanlar karşılıksız kalmış olsa bile. Çünkü son kararda vicdanen müsterih olmak gerekiyor. Belki barış çağrısı yerini bulur. Yaptıkları yanlışlardan dönerler. Eski işlerini bırakırlar, ruhen inzivaya çekilirler. Yeni hayatlarında güzel işler yaparlar. Böylece Allah’ın hidayetine mazhar olmayı beklerler.
Eğer aynı şekilde devam ederler, hukuku kendilerine uydururlar, zenginliklerini haksız yollarla sürdürürler, yalan söyleyerek insanları kandırdıklarını zannederlerse, Allah bize ne yapılması gerektiğini emrediyor. Bu mücadelede de, bizlerin yanında olduğunu beyan ediyor.
Diğer taraftan Allah, Kuran’ında çeşitli olayları bize örnek olarak anlatıyor. İnsanlığa ibret olsun diye de Firavun’un ve Karun’un sonunu oluşturduğunu söyler. Firavun siyasi erki temsil eder. Karun ise haksız yere zengin olanları ve halkı ezenleri temsil eder. Allah Firavun’un iktidarda olmasına karşı değil. İnsanları ezmesine ve kandırmasına karşı. Allah Karun’un zenginliğine karşı değil. Ona da aynı sebepten karşı.
Allah’ın bize verdiği bu iki ibretlik olaydan çıkan sonuç, yanlışı yapanların bütün hatalarını, düşman dedikleriyle işbirliklerini halkın da bilmesini sağlayarak cezayı onları destekleyenlerin vermesini beklemektir.