İSLÂM’IN RAKİBİ, BAŞKA BİR DİN DEĞİLDİR
Yüce Yaradan’ın, Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberleri aracılığıyla, aynı din anlayışını bizlere öğütlediğini bu sitedeki yazılarımızla ifade etmiştik. Hatırlatmak açısında bu yazılarımızdan bazılarının başlıkları şunlar: “Allah katında din İslâm’dır”, “Allah’ın dini tektir”, “Allah, insanlar birbirleriyle kavga etsin diye farklı dinler göndermez”, “Bütün dinler Yaratıcıya ulaşmak içindir”, “İnançların konumu”
Bu yazılarımızda Budizm gibi öğreti niteliğinde olan inançları da kısaca incelemiştik. Her dinin ve her inancın, ilk başlangıcındaki anlayışından farklı hale geldiğini vurgulamıştık. En muteber kaynağın Kur’an olduğunun, her aklı başında insan tarafından anlaşıldığını aktarmıştık. Nitekim Kur’an’a göre, Kur’an tasdik etmedikçe diğer kutsal kitaplar muteber değildir.
Daha önce gönderdiği dinleri, insanların sonradan değiştirdiklerini bilen Yüce Yaradan, son Kitabı olan Kur’an’ın korumasını bizzat Kendisi üstlendiğini yine Kur’an’da ifade etmiştir. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed bu durumu çok iyi bilmesine rağmen, insanların Kur’an’ı kendisinden sonra farklı yorumlayabileceklerini düşünmüştür. Önlem olarak, kendisinin vahiy dışında söylediklerini imha etmelerini, sadece Kur’an’ı esas almalarını istemiştir. Aynı tavsiyeler Kur’an’da da vardır. Nisa 87: “Kimin sözü (hadisi), Allah’tan daha doğru olabilir?”
Sevgili peygamberimizin bu tavrını onun en yakınında bulunmuş olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve damadı Hz. Ali aynen devam ettirmişlerdir. “Peygamber efendimiz şöyle demişti, böyle davranmıştı” gibi sözlerin sarf edilmesini yasaklamışlardır. Hatta bu uyarılara rağmen etrafta konuşmaya devam eden Ebu Hureyre, hem Hz. Ömer hem de Hz. Ali tarafından cezalandırılmıştır.
Nitekim Emeviler döneminde Ebu Hureyre “Ömer sağ olsaydı ‘Allah resulü şöyle dedi’ diyemezdik, bizi cezalandırırdı” demiştir. Hz. Ayşe de, Ebu Hureyre hakkında çok şikâyetçidir. Hz. Ayşe “Allah ve resulü hakkında Ebu Hureyre kadar yalan söyleyen bir kişi daha bilmiyorum” demiştir.
Hz. Ayşe’nin ifadeleri hakkında, kesinlikle vardır denilemez. Ancak Ebu Hureyre’nin kendi sözü, sahih denilen hadis kitaplarında mevcuttur. Halifelerin kendisini cezalandırdıkları da, bizzat kendi ifadesinden kesinlik kazanmaktadır.
Demek ki Hz. Peygamber ve onun mümin sahabeleri olan insanlar, dinin nasıl bozulacağının farkına varmışlar. Bozulmayı önlemek için Kur’an dışındaki kaynakları kullanmayı yasaklamışlar. Ancak onların bu gayretleri sadece kendi dönemlerinde işe yaramış. Onlar ebediyete intikal ettikten sonra din rayından çıkarılmış.
Dinin rayından çıkarıldığını, Müslümanların perişan halini bizzat yaşayarak gören Mehmet Akif Ersoy -ki Türklerin İstiklâl Marşının şairidir- şiirlerini topladığı Safahat adlı eserinde sıkça işlemiştir. Müslümanların halini hicvetmiş, eski meşhur âlimlerden birçoğunun cahilliklerini şiirlerinde yermiştir. Sonunda “Eğer İslâm Kur’an ise, ortada İslâm diye bir şey olmadığını söylemek zorundayız” demek mecburiyetinde kalmıştır.
Diğer taraftan Hindistan’da yaşayan ve Türklerin Kurtuluş Savaşı sırasında Hint Müslümanlarından maddi yardım toplanmasında önemli rol üstlenen Muhammed İkbal de, benzer şeyleri söylemiştir. Çünkü bu değerli insanlar, Peygamberimizin ve yakın sahabesinin engellemeye çalıştığı dinin yozlaşmasını, bizzat yaşayarak üzüntüyle müşahede etmişlerdir.
Filibeli Ahmet Hilmi (1865-1914) de, geçen bin yılda İslâm âlemine hâkim olan eskiye tapıcılık şeklindeki muhafazakârlığın, Müslümanları zamanın dışına ittiğini üzülerek gözlemleyenlerdendir. Filibeli, bu eskiye tapıcılık anlayışının, İslâm toplumunu, sünnetullahla karşı karşıya getirdiğini görmüştür. Bunun sonucunda İslâm binasının içten içe kemirildiğini, temellerinin yıpratıldığını üzülerek müşahede etmiştir.
Filibeli’ye göre, dış saldırılar da başlayınca, üç yüz yıldır İslâm âlemi cehaletin zulmüyle kararmış, bütünüyle mahkûm hale gelmiştir. Bu duruma çok üzülen Filibeli, eskiye tapıcılık peşindeki muhafazakârların, pişkinlikle bu çöküşün ve sefaletin neden olduğunu kendilerine sordukları halde, akıl ve bilimin kabul etmeyeceği cevaplarla suçu başkalarında aramalarına içerlemektedir.
İslâm âleminin mevcut halinden memnun olan insan sayısı muhtemelen çok azdır. Fakat ne yapılması gerektiği konusunda, bir şeyhe bağlı olanlar dışında (onlar için şeyhleri ne derse odur) kafalardan farklı fikirler çıkmaktadır. Bu açıdan bakılınca İslâm âleminin rakibi, yine İslâm âlemidir.
Hâlbuki çözüm basittir ve tektir. O da Kur’an’a sarılmaktır. Hz. Peygamberin ve sahabesinden mümin olanların yolundan yürüyerek, onların yaptığı gibi sadece Kur’an’ı rehber edinmektir. Kur’an rehber olunca, zaten Peygamber efendimizin ve mümin sahabesinin yolundan gitmiş oluruz. Çünkü onlar da Kur’an’ın yolundan gitmişlerdi.
Kur’an yolundan gitmeye çalışan her sahabe aynı yapıda değildi. Öyle olsaydı, sahabeler birbirlerini cezalandırmaz ve birbiri aleyhine konuşmazlardı. Benzer şekilde sonraki yıllarda yaşayan din âlimleri de, birbirlerini dinden çıkmakla, zındıklıkla suçlamazlardı. Bütün âlimlerin icma ettikleri (karar birliği yaptıkları) bir konu hemen hemen yoktur. Bir dönem “Kur’an yaratılmıştır” diyenler öldürülürken, bir sonraki dönemde “yaratılmamıştır” diyenler öldürülmüştür.
Birbiriyle savaşan sahabelerin dahi var olması, insanların bazen nefislerine yenilebileceğini veya yeterince bilgi sahibi olmadan karar verebildiklerini gösterir. Bizler de nefsimize hâkim olamayabiliriz. Yanlış yapabiliriz. Bilgiye dayanmadan kararlar alabiliriz.
Ancak, Kur’an’a uygun yaşamaya çalışırken, bazen nefsimizin isteklerine uymamız başka şeydir, Peygamber efendimizin söylemesinin imkânsız olduğu (çünkü peygamber, Kur’an’a aykırı sözleri kesinlikle söylemez) sözleri kullanarak, Kur’an’ın anlatmak istediklerini yorumlamaya çalışmak başka şeydir. İlkinde günahkâr olunur. İkincisinde, Allah’a, Hz. Muhammed’e, mümin sahabelere iftira atmış olmak durumuna düşülebilir.
İşte İslâm’ın rakibi, Kur’an’ı, Kur’an’a zıt hadisleri kullanarak yorumlamalarına rağmen, uydurma bir hadis olan “ümmetim benden sonra 73 fırkaya ayrılacak, bunlardan sadece biri cennetlik diğerleri cehennemlik olacak” sözü gereği, kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları, İslâm olarak görmeyenlerdir. Bu kişiler ister iyi niyetli olsunlar ister art niyetli, sonuç değişmez.
Allah’ım, bizleri doğrulukla girdir ve doğrulukla çıkar. Senin gönderdiğin ayetleri anlayabilmemiz için, anlayış ihsan eyle.