ZENGİN VE FAKİR FARKININ AÇILMASININ SEBEPLERİ ÜZERİNE
Dünya genelindeki rakamlara baktığımızda, zenginlerle fakirlerin gelirleri arasındaki farkın açıldığını görüyoruz. Hemen bütün ülkelerde zenginler giderek daha çok zenginlerken, fakirler giderek iyice yoksullaşıyor. Bunun sebeplerini irdelemek için, enginlerin ve fakirlerin gelirlerinin kaynaklarını incelemeye çalışalım.
Fakir insanların gelirlerinin büyük çoğunluğu, bedensel güçlerini kullanarak yaptıkları çalışmalardan elde ettikleridir.
Zenginlerin gelirlerinin çok az bir bölümü, fakirlerin bedensel güçlerine ödedikleri ücretlerin karşılığında elde ettikleri üretim sayesindedir.
Zenginlerin gelirlerinin büyük çoğunluğu, rant adını verdiğimiz üretim dışı gelirlerdir.
Üretim dışı kaynakların en önemlisi, borsa gelirleridir. Bilindiği gibi, ülke ekonomisinde durgunluk yaşanırsa, ekonomik çarklarda ücretlerin payı azalır. Ücretlerdeki azalmaya karşın, şirketlerin birçoğu yüksek kârlar elde etmeyi sürdürürler.
Eğer dikkatlice incelemezsek, borsadaki hisse senetlerindeki iniş ve çıkışların, ekonominin kötü veya iyi olması ile doğru orantılı olduğunu zannederiz. Hâlbuki bazen böyle olmakla birlikte çoğunlukla doğru orantılı değildir.
Örneğin, ekonomideki durgunluğu açmak isteyen bir Merkez Bankasının, faizleri düşürerek tüketimi ve dolaylı olarak üretimi artırmak istemesine, borsa her zaman aynı tepkiyi vermez. Bazen hisse senetlerinin değerleri düşer, bazen yükselir.
Bilindiği gibi, borsalarda işlem yapan güçlü şirketler, hayali değerler yaratarak, küçük ve orta ölçekli yatırımcıları yönlendirebilirler. Böylece, genel ekonomik düşüşten bağımsız olarak, hisselerin değerleri bir süre yükselebilir. Bu şirketler, daha sonra, ellerindeki hisse senetlerini yükselmiş seviyeden satarak, büyük kârlar elde edebilirler. Daha sonra, küçüklerin ellerindeki aynı hisse senetlerini düşen değerler üzerinden satın alırlar. Güçlü şirketler aynı oyunu bıkmadan sahneleyebilirler. Siyasi yönetimler tarafından herhangi bir engelle de karşılaşmaları ihtimali de zayıftır.
Günümüzden 2400 yıl önce yaşamış Antik Helen tarihçisi Tukydides’in bir sözü bu durumla bağlantılı olduğundan hatırlatmak istiyoruz: “Adalet, dünya devam ettikçe, sadece eşit güçler arasındaki bir mesele olacaktır. Bu arada güçlüler ellerinden geleni yaparlarken, güçsüzlerse, katlanmak zorunda oldukları acılara katlanacaklardır.”
Eğer ilâhi adalet olmasaydı, durum tam da Tukydides’in dediği gibi olurdu.
Zenginlerin gelirlerinin sebeplerinden birisi de devleti yönetenlerin uygulamalarıdır. Örneğin, teşvik destekleri ve sübvansiyonlardan çoğunlukla zenginler faydalanmaktadırlar. Hâlbuki bu sübvansiyonların verildiği devlet bütçelerinde, fakirlerin de verdikleri vergilerin payı vardır. Dolayısıyla, sübvansiyonlar ve teşvikler, düşük gelirlilerin de katkıları olan bütçelerin bir bölümünün, doğrudan zenginlerin kâr hanelerine yazılması anlamına gelmektedir.
Bilhassa faizlerin kısmen yüksek olduğu ülkelerde, fakirlerin kullandıkları tüketici kredilerinin faizleri, her zaman zenginlere verilenlerin faizlerinden yüksektir. Zenginlerin aldıkları bu ucuz krediler de, onlar için, üretim dışı kazançlardan birisidir.
İmar planlarının hazırlanış ve uygulanışları da, genel anlamda zenginlerin gelirlerini artırıcı yöndedir. Zenginlerin, imar oyunlarıyla elde ettikleri kazançlar, hemen tamamen üretim dışı gelirlerdir.
Sonuçta, fakirler, bedensel emeklerinin karşılığını bile tam alamazlarken, zenginler, üretmedikleri, yani yapmadıkları işlerin paralarını alarak büyümektedirler.
Yukarıda bahsettiğimiz yöntemler, zenginlerin, artık sermaye yaratarak zenginleme yolunu pek seçmediklerini gözler önüne sermektedir. Artık zenginlemenin en etkin yolu olarak, başkalarının sermayelerine el koyma yöntemini daha çok kullanmaktadırlar.
Küreselleşme hızlandıkça, Serbest Ticaret Antlaşmaları arttı. Fakat bu antlaşmaların muhtevalarına baktığımızda, genel anlamda zengin ülkelerin lehine olduğunu müşahede etmekteyiz. Bu durum da, zenginlerin üretim dışı gelir elde etmelerine vesile olmaktadır.
Bilindiği gibi küreselleşme, servetin, ülkeler arasında serbest dolaşımını sağlamaktadır. Bu rahatlık, servet sahibi zenginlerin ellerini güçlendirmiştir. Zenginler, kendilerine daha çok teşvik veya faiz veren ülkelere servetlerini kolayca aktarmaktadırlar. Bu hızlı geçiş de, zenginlerin üretim dışı gelir sağlamalarına ve giderek, bu gelirin artmasına sebep olmaktadır.
Servetin kolay dolaşımı, üretim yapan zenginlere de avantajlar sağlamaktadır. İşçilerin daha yüksek ücret istemeleri durumunda, yatırımlarını başka ülkelere kaydırmakla tehdit ederek, ücretleri artırmamaktadırlar. Bilhassa sanayileşmiş ülkelerde, ücretlerin alım gücü son 30 yılda, düşmüştür. Bir ailede her iki eş de çalışmazsa, tek maaşla fakirlik sınırında kalınmaktadır.
Görüldüğü gibi, Serbest Ticaret Antlaşmaları ve servetin serbest dolaşımı, zenginlerle fakirlerin kazançlarının arasının açılmasına sebep olmaktadır.
Anlaşılan o ki, zenginler yani sermayedarlar, serbest piyasa kuralları içerisinde kalarak kârlarını artırmıyor. Aksine, kendileri yeni kurallar oluşturuyorlar ve kendi yaptıkları kurallarla kazanıyorlar. Kendi oluşturdukları bu sistem, ranta dayalı olmakla kalmıyor, denetimsiz olarak yürüyor. Kendi oluşturdukları bu kuralları, başka çıkış yolu olmadığı şeklindeki dayatmalarla, hem siyasetçilere hem de halka kabul ettirmeyi başardılar. Hattâ, yargı mensuplarının bakış açılarını da istedikleri gibi yönlendirdiler.
Fakir ve orta hallilerin zayıflaması, talep azalmasına sebep olmaktadır. Azalan talep, sermayeyi, finansal yöntemlerle kâr sağlamaya doğru yönlendirmektedir. Dolayısıyla sistem, kısır bir döngü içerisinde dönmektedir. Bu döngüden kurtulamadığı için sürekli krizler yaşanmaktadır.
Kurdukları sistemin, üretimi azaltarak finansal ekonomiye kayması sürdükçe, zenginlerle fakirlerin arasındaki kazanç farkının açılması hızlanarak devam edecektir. Zengin fakir farkı açıldıkça, insanlığın huzuruna konulan dinamitlerin sayısının arttığı bir gerçektir.