TAASSUP VE CAHİLLİK
Taassup kelimesinin Türkçe karşılığı, bağnazlıktır. Bu kavramın anlamı hakkında genel anlayış şöyle; “Bir inanca, bir fikre körü körüne bağlı kalıp, diğerlerine tahammül edememe.”
Bu tarife bakılınca, taassup gösterenlerin cahil insanlar oldukları düşünülmektedir. Gerçekten böyle olup olmadığını anlayabilmek için, konuyu irdelemeye başlayalım.
Yukarıdaki tanım ile bütün semavi dinlerin anlatımlarını ve Budizm öğretisinin söylediklerini karşılaştıralım. Yapılacak mukayeseler sonunda, okuyucularımızın, bütün semavi dinlerin ve Budizm’in amacının, taassubu yıkmak ve yok etmek olduğu kanaatine varacaklarını düşünüyoruz.
Bilindiği gibi, değişmeden kalmış tek kutsal kitap olan Kur’an’da, atalarının yolunu sorgulamadan takip edenler kınanır. Kur’an’ın aktardığına göre, insanlar hemen her peygambere, “eski köye yeni adet getirenler” olarak bakmıştır. Bu sebeple, dışlanmışlar ve öldürülmek istenmişlerdir. Kitaplarda, peygamberlere karşı çıkanların, kavmin veya şehrin ileri gelenleri oldukları anlatılır. Yani, bağnazlık ederek peygamberlere saldıranların bayraktarlığını yapanlar bunlardır.
Takdir edileceği gibi, kavmin veya şehrin ileri gelenleri arasındaki okumuşluk oranının, halkınkine göre çok daha fazla olacağı aşikârdır. Dolayısıyla, taassubun en net örneğini gösteren bu kimseler, okumamış veya bilgisiz insanlar olarak nitelenemezler.
Taassup kavramının ve bağnazlıkların görüldüğü alanların ayrıntılarına girmeden önce, cahillik nedir konusunu da ele almakta fayda var. Cahil denilince akla ilk gelen, okumamış insanlar olmaktadır. Ama üzerinde tekrar düşünülünce, bu tarifin hem eksik hem de yanlış kaldığı anlaşılmaktadır. Benim daha uygun gördüğüm tanım, Tarihin Aydınlattığı Gelecek isimli kitabımın sunuş bölümünde yaptığım şu tariftir; “Cahil, kendisinde bilgi eksikliği bulunmadığını zanneden insandır. Dolayısıyla, yeni bilgiye ihtiyaç duymaz ve kendisini geliştiremez.”
Yukarıda yaptığım tanımın gerçeğe en yakın olduğunu, yaygın olan tarifin yanlışlığı, şarkılara konu olmasından anlaşılmaktadır. Konumuzla bağlantılı olan şarkı sözleri şöyledir:
“Ne cahiller gördüm, âlimden daha bilgin,
Ne âlimler gördüm, cahilden en cahil.”
Gerek cahil, gerekse taassup kavramlarının yukarıda verdiğimiz anlamları birlikte dikkate alındığında, taassup sahiplerinin cahil insanlar oldukları kanaatine ulaşılıyor. Yani, bağnazlık yapanlar, kendilerinde bilgi eksikliği olmadığını düşünenlerdir.
İlkokulu zor bitirmiş bazı insanların, diploma sahiplerini eleştirirken söyledikleri “ben onun gibi elli tane mühendisi cebimden çıkarırım” sözü, bizim cahil tanımımızı doğruluyor.
Üniversiteyi bitirmiş, hattâ akademik kariyere kalarak profesörlüğe kadar yükselmiş bazı insanların da benzer tavırları vardır. Bir sohbet sırasında konuşurlarken, “aptallar, cahiller, bir de şöyle söylüyorlar” diyerek söze başlamaları, okumamışlardan daha tehlikeli olmalarına vesile olmaktadır. Çünkü bu profesörlerin konuştukları ortamda bulunan ve farklı düşünen gençler, seslerini çıkaramamakta, fikirlerine baştan damga vurulduğu için konuşamamaktadırlar. Bu yapıdaki okumuşların, hiçbir istişareye ve tartışmaya gerek görmeden, kendisinin dışındaki fikirleri doğrudan dışlamaları, onların da bizim cahil tanımına uyduklarını göstermektedir.
Bazı insanlar, geçmişte savundukları bir fikirlerini, zaman içerisinde değiştirerek, neredeyse tam tersi bir düşünceye sahip olabilirler. Bu normal karşılanabilir. Hatasını görmüş ve fikrini değiştirmiş denilebilir. Normal olmayan, taassup sahibi insanlardaki dönüşümdür. Eğer bir insan, geçmişte savunduğu bir konunun bağnazlığını yapıyor idiyse, çok büyük bir ihtimalle, yeni fikrinin de bağnazlığını sergilemektedir.
Diyelim ki bir kişi Komünizmi savunurken, her türlü araştırma ve incelemeye kapalı olarak taassup halinde tek gerçek olarak görüyor. Bu yapıdaki şahısların büyük çoğunluğu, fikir değiştirip kapitalizmi veya dini savunmaya başladıklarında, yeni düşüncelerini de, aynı yöntemle savunmayı sürdürüyorlar. Bu kıskaçtan kurtulabilenlerin sayıları çok az maalesef. Yeni fikirlerini savunurken bağnazlıktan kurtulabilenler, araştırıp, inceleyip mantık yürüterek ilerleyenlerdir. İşin özüne inmeden, basmakalıp sloganlarla savunmalarını yapmaya çalışanların durumu hiç değişmiyor. Yukarıda verdiğimiz bu örneği, ırkçı-dinci, dinci-kapitalist şeklinde çoğaltabiliriz.
Fikir değiştirdikleri halde taassupları değişmeyen insanları yakından incelediğimizde, hemen hepimizin görebileceği bu durum, bize bağnazlık tanımında yeni bir pencere açmaktadır. Demek ki taassup, kırılması zor bir zincirdir. İnsanın yapısına derinlemesine işlemektedir. Yapılarını değiştirememeleri ise, cahilliklerinden kaynaklanmaktadır. Yani, kendilerinde bir eksiklik görmedikleri için sorgulayarak araştırma ve inceleme yapmamaları, eleştirilere kulak tıkamalardır.
Bağnazlık yapanların ortak davranışlarından birisi de, suçu hep başkalarında aramalarıdır. Böyle davranmalarının sebebi, cahil olup, kendilerinde bir bilgi eksikliği görmemelerindendir. Kendisinde hiçbir eksiklik ve hata görmeyen bir insanın, kendisi dışındakileri suçlayacağı açıktır.
Taassup sadece fikri alanlarda görülmemektedir. Meslek taassubu, günümüzün önde gelen sorunları arasındadır. Meslek taassubunun bir zararı, insanların birbirlerini dinlememeleridir. Böyle olunca, hem kendilerini geliştirmeleri zorlaşıyor hem de çevrelerine faydalı olmaları ihtimali azalıyor. Çünkü insanlar arasındaki saygı ve güven azalıyor.
Meslek taassubu bazen kendisini makam taassubu olarak da gösterebiliyor. Taassup sahibi doktor hemşireyi dinlemiyor, hemşire ve doktor hastayı dinlemiyor. Böyle olunca da hasta, güvendiği insanlar ne derse onu uygulamaya çalışıyor. Mühendis teknisyeni dinlemiyor, teknisyen ustayı dinlemiyor, usta kalfayı dinlemiyor, kalfa müşteriyi dinlemiyor. Amir memuru dinlemiyor, memur vatandaşı dinlemiyor. İslâm âlimi olduğunu zanneden kişi müftüyü dinlemiyor, müftü hocayı dinlemiyor, hoca vatandaşı dinlemiyor. Bu örnekler hemen her alandan verilebilir.
Sonuçta, taassup sahibi olan insanların yaptıklarının cezasını vatandaş çekiyor. Tıpkı, askeriyede olduğu gibi oluyor. Evinde eşiyle kavga eden komutanın öfkesi, nizamiyenin önünden sahibiyle geçen inatçı keçinin başında patlıyor.
Meslek taassubunun haricinde, bazı üniversite öğretim üyelerinde ve mesleklerinde gerçekten bilgili olan insanlarda görülen bir başka bağnazlık tipi vardır. Bu insanlar, kendi alanlarında yeterince bilgili olmalarına güvenerek, ilgileri olmayan çok farklı konularda da fikir yürütürlerken, o hususları da en iyi bilenlermiş gibi tavır takınmaktadırlar. Bir konunun ayrıntılarında bilgili olan bir kişinin başka hususlarda da fikir yürütmesi normaldir. Normal olmayan, başka konuları da en iyi bildiğini zannederek, istişare bile etmeden hüküm vermektir. Bu tavırlar da bir çeşit bağnazlıktır. Kendisinde bilgi eksikliği olmadığını zannetmenin, yani cahilliğin bir sonucudur.
Her şeyi bilen siyasetçilerden bahsetmeye gerek bile olmadığını düşünüyoruz.
Yukarıda aktardıklarımızdan anlaşılacağı üzere, taassup sahibi insanlar, aslında, cahil kişilerdir. Bunlar, ister hiç okula gitmemiş, isterse üniversite bitirip en üst kariyere yükselmiş olsunlar, kendilerinde bilgi eksikliği olmadığını düşünenlerdir. İnsanların ve insanlığın önünü tıkayanlar, huzurunu bozanlar bu yapıdakilerdir.