SUÇLU DİN MİDİR

YAHUDİLİK, HIRİSTİYANLIK, MÜSLÜMANLIK RAYINDAN ÇIKTIYSA, SUÇLU DİN MİDİR

 

İnsanlığın yaratılışından itibaren, semavi din anlayışı olmuştur. Yazının başlığındaki isimler, semavi dinlerden günümüze kadar yaşayabilen ve farklı isimlerle anılan üç din oldukları için, bu örnekleri değerlendireceğiz. Öncelikle en eskisi olan Yahudilik ile başlayacağız. Günümüzde de kabul gören en eski metin, on emirdir. Bugünkü Yahudilerin ve hattâ Hıristiyanların bile kabul ettikleri bir metindir. Hz. Musa’ya, kavmiyle birlikte yaptıkları Mısır çıkışlarından sonra geldiğine inanılmaktadır.

Tevrat ve İncillerin değişikliğe uğradığı hususunda, o kitapların savunucularının bile büyük çoğunluğu hemfikirdir. Bu sebeple biz, aşağıdaki Kur’an ayeti gereği, on emri, Kur’an ayetleriyle karşılaştırdıktan sonra konumuzu irdelemeye başlayacağız.

Enam Suresi 92. ayetle: “İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitap! Feyzi ve bereketi dünyayı tutacak, evvelki kitapları bu tasdik etmedikçe, muteber sayılmayacak…..”

Hz. Musa’ya gönderilen on emir şöyle:

  1. Allah’tan başka ilâhların olmayacak.
  2. Kendin için oyma put yapmayacaksın.
  3. Allah’ın ismini boş yere anmayacaksın.
  4. Cumartesi günü hiçbir iş yapmayacaksın.
  5. Babana ve anana hürmet edeceksin.
  6. Adam öldürmeyeceksin.
  7. Zina etmeyeceksin.
  8. Çalmayacaksın.
  9. Yalan şahitliği yapmayacaksın.
  10. Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.

İsrailoğullarına gönderilen bu emirlerle ilgili olarak Kur’an, bize doğrudan aşağıdaki ayetle bilgi vermektedir.

2 Bakara Suresi 83: “Hani bir vakitler İsrailoğulları’ndan şöylece misak (kesin bir söz) almıştık: Allah’tan başkasına tapmayacaksınız, ana babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı kılacak, zekâtı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.”

84: “Yine bir zamanlar misakınızı almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarınızdan çıkarmayacaksınız. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrarınıza şahit de oldunuz.”

Yukarıdaki iki ayet, on emrin bir kısmını tasdik etmektedir. Zaten bu uyarılar, Kur’an’daki diğer birçok ayette de, Hz. Muhammed (s.a.v.) aracılığıyla bütün insanlığa yapılmaktadır.

On emirin konusuyla ilgili diğer bazı ayetler şunlardır.

On emrin üçüncü maddesiyle ilgili olan ayet: Bakara Suresi 224: “Sözünüzde durmanız, kötülükten sakınmanız ve insanların arasını düzeltmeniz için, Allah’ı yeminlerinize hedef veya siper edip durmayın. Allah, her şeyi işitir ve bilir.”

On emir içerisinde olup ta, diğer insanlara yapılmayan tek emir, cumartesi yasağı konusudur. Cumartesi yasağı, aşağıdaki ayetten anlaşıldığı üzere, sadece Yahudiler için geçerlidir.

16 Nahl Suresi 124: “Cumartesi gününe saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.”

Nitekim Araf Suresi 157inci ayetin anlatımına göre, diğer dinlerdeki bu ve benzeri bazı külfetler, insanların Kur’an’a inanmaları şartıyla kaldırılmıştır.

Beşinci emir, Bakara 83’te bahsedilmiş. Altıncı emir ile ilgili olan ayet:

17 İsra Suresi 33: “Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki verdik. O da öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü ona (dinin kendisine verdiği yetki ile) yardım olunmuştur.”

Zina konusunda ise, Kur’an daha kararlı bir yasaklama getirmiştir. Dört şahit ile zinanın kesinleşmesi halinde, taraflara değnek cezası verilmesini istemiştir. Sadece aşağıdaki ayet bile, zinanın çirkinliğini göstermeye yeter.

17 İsra Suresi 32: “Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur.”

Çalmayacaksın emrinin de Kur’an’da benzeri vardır. Uygulanması istenilen ceza da, çok nettir.

5 Maide Suresi 38: “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah’tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.”

(Not: Zina ve hırsızlık konusundaki ceza konularını, bu sitede “İslâm’da Bedeni Cezalar Üzerine” başlığı altında birkaç yazı ile ele aldık.)

Yalan şahitlik konusunda Kur’an şöyle der:

25 Furkan Suresi 72: “Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler.”

Komşu hakkı konusunda yine birçok ayette bilgi verilir. Yukarıda verdiğimiz Bakara 83 ve Nisa 36 bu ayetlerden bazılarıdır. Nisa Suresi 36: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.”

Kur’an ayetlerinden de anlaşılacağı gibi, on emir konusu –cumartesi yasağı hariç- bütün insanlar için geçerlidir. Zaten bu sitede yayınladığımız bazı makalelerimizde ifade ettiğimiz gibi, Allah’ın dini tektir. Allah, bütün peygamberlerine, aynı ilkeleri vahyetmiştir.

On emrin, Yüce Yaradan tarafından gönderildiği konusunda hemfikir olduğumuza göre, şimdi emirleri irdeleyelim.

Bazı insanların itiraz ettikleri husus, birinci ve ikinci maddelerdir. İlgili maddelerde Yüce Yaradan, kendisinden başka yaratıcılar edinmemizi istememektedir. Bilhassa ateistler, evrendeki düzenin kendiliğinden var olduğunu düşünürler. İnsanlığın yaşadığı dünyadaki gelişmelerin bir yaratıcı eliyle olmadığını savunurlar. Dünyadaki canlılar âlemindeki bazı olayları “Bilişsel Devrim” diye nitelerler. Zürafaların boyunlarının uzun olmasını, ispinoz kuşlarının gagalarının farklı olmasını, sapiens denilen bazı türlerden insanların oluşmasını, doğa şartlarına uyum çabasının gerçekleştirdiğini iddia ederler. Yani doğal seçilime ve doğal gelişime inanırlar.

Bu açıdan bakılınca, “doğal seçilim” yeni türlerin oluşmasını sağlamaktadır. Yani yeni türler yaratmaktadır. Dolayısıyla, bu olaylardaki yaratıcının, üst akıl değil, doğal seçilim olduğunu iddia ederler. Onlar da bir yaratıcı ararlar. Onlara göre yaratıcı, doğanın kendisidir, Demek ki bir yaratıcı vardır.

Bazı ateistler, yaratıcının yerine “bilişsel devrimi” koymaktadır. Bilişsel devrim sonucu ilerleyen bilimin, bizzat yaratıcı hale geleceğini iddia ederler. Bunun anlamı, bilimi oluşturan inanın (sapiens), tanrının yerine geçeceği düşüncesidir. Yani sonuçta yine, bir tanrı inancı vardır.

Eğer bütün her şeyi planlayan bir üst akıl olmasaydı, oluşacak kargaşayı hayal bile edemeyiz. Evrenin işleyişinde nasıl terslikler olacağını, soluduğumuz havanın uzayın boşluğuna uçup gidip gitmeyeceğini ve benzeri aksaklık ihtimallerini düşünerek yaşayamayız. Bilhassa insanın kendisinin yaratıcı olduğunu düşünmeyi, kimse istemez. Çünkü Yüce Yaradan’ın dediği gibi, dünyanın bütün hazineleri bir insanda olsa, başkasına zerresini bile vermek istemez.

Zaten eğer, ateist düşünce içerisinde de, bir yaratıcı inancı varsa, bu yaratıcının; adil, yarattığı kullarının huzurlu yaşamasını isteyen, zalimleri ve haksızlık yapanları cezalandıran, güzel işler yapanları mükâfatlandıran bir Yüce Yaradan olması tercih edilir.

İşte Yüce Yaradan da, bizlerden, başka uyduruk tanrıların peşinden gitmememizi istiyor. Kendi ellerimizle yaptığımız büstlere taparak, kendimizi kandırmaya çalışmamızı arzu etmiyor. Bir insanın başkasını kandırması, cezayı gerektiren kötü bir davranıştır. Ama kendi kendini kandırması, felakettir.

Yukarıdaki on emirle ilgili olarak bazı insanların itiraz ettikleri bir madde, zina konusudur. İtiraz edenler, zinanın suç olmayacağını, kişinin kendi seçimi olduğunu düşünürler. Ama zina yapan kişi kendi eşi, sevgilisi veya çocuğu olursa, böyle düşünmezler. Hiçbir mantıklı insan, eşini ya da sevgilisini başkasıyla bilerek paylaşmak istemez. Veya çocuğunun, kendi bilgisi içerisinde ve açıkça zina yapmasını istemez.

On emirin cumartesi yasağının sebebi, Kur’an Nahl Suresi 124üncü ayette izah ediliyor. Zaten kaldırıldığı için de değerlendirmeye gerek yok.

On emrin öteki maddelerine itiraz edecek insanlar çıkarsa ve bu düşüncelerini açıkça ifade ederlerse, diğer insanlar tarafından kınanırlar. Bunun anlamı, bu emirlerin genel kabul gören davranışlar olduğudur.

Demek ki, dinin insanlardan istediği şeylerde yanlışlık yok. İnsanların kendi menfaatleri için, dinin emirlerini uyguluyormuş görünürken, gerçekte ise, tersini uygulamalarından gelmektedir. Diğer bir anlatımla, Allah’ın adını kullanarak insanları kandırmalarından gelmektedir. İnsanların bu yapısını bilen Yüce Yaradan, böyle yapılmaması için, konuyu on emrin içerisine alarak, insanları uyarmaktadır. Aslında, insanların dinin emirlerini uyguluyor görünüp uygulamamaları bile, kendi başına, adil bir hesap sorucuya çok ciddi bir ihtiyaç olduğunu gösterir.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE, Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.