RASYONELLİK VE AKIL ETME

RASYONELLİK VE AKIL ETME

 

Rasyonel davranıştan maksat, akla uygun olan, hesaplı olan ve gerçekçi olan yolların izlenmesidir. Sözlüklerdeki tanımlar bu şekildedir. Bu anlamlarıyla rasyonellik, nefsin hoşuna giden işler yapmayı çağrıştırır. Dolayısıyla rasyonellik, bireyselliği öne çıkarır.

Akıl etmek, düşünmeyi çağrıştırır. Bu nedenle, Kur’an’da çok sayıda geçen bu söz, bazen, aklı erdirmek, bazen ise, düşünmek şeklinde tercüme edilmektedir. Kur’an’da, bu kavram genellikle, Yüce Yaradan’ın insanlara sorusu şeklinde ele alındığından, “hiç akıl erdirmez misiniz?” veya “hiç düşünmez misiniz?” olarak geçmektedir. Dolayısıyla akıl etmek, sadece şahsi menfaati değil, toplumun ve insanlığın sorunlarını da düşünmeyi çağrıştırır. Hattâ, dünyanın işleyişini ve evrenin yaratılış sebeplerini de düşünmemizi bekler.

Eğer bir çocuğu, bir kişi yetiştirirse, o çocuğun rasyonel davranışlar göstererek, menfaatini düşünen bir birey olması ihtimali daha fazladır. Fakat bir Afrika atasözündeki “çocuğu, bütün köy yetiştirir” anlayışı uygulanırsa, o çocuğun, aklı eden ve düşünen insan olması ihtimali daha kuvvetlidir.

Günümüzdeki ekonomi fakültelerinin büyük çoğunluğu, kapitalizmim harp akademileri olarak görev yapmaktadır. Fırsatlardan yararlanma konusu öğrencilere anlatılırken, bu uygulamanın akıllı bir davranış olduğu söylenir. Öğrencinin ticaretle uğraştığı varsayılarak, onlara şöyle bir soru sorulur. “Senin firmanın elindeki bir malda, herhangi bir mücbir sebeple, talep patlaması ve arz eksikliği olduğunda, sizin elinizdeki ürünün Pazar fiyatı hızla yükselince, siz bu malınızı eski fiyattan mı yoksa yeni oluşan fahiş fiyattan mı satmanız mantıklıdır?” Bu soruya, öğrencilerin çok büyük çoğunluğu, yeni oluşan fahiş fiyattan satmanın akıllılık olduğu şeklinde cevaplandırmaktadır. Sorudaki “mücbir sebepler” ve “fahiş fiyat” kelimeleri, öğrencileri düşünmeye bile sevk etmemektedir. Çünkü onlar, rasyonel davranmak üzere yetiştirilmişlerdir.

Ekonomi fakültelerinde öğrencilere öğretilenler, rasyonellik adı altında fırsatçılıktır. En çok fırsatçılık yapan, kendisini en akıllı olarak görmek üzere yetiştirilmektedir. Son dönemlerde, ekonomik buhranların sıklaşmasının ve fakir ile zenginin arasının açılmasının en önemli sebebi, finans sektöründe çok yaygın olan rasyonel davranma anlayışıdır.

İnsanlar, yalnız yaşamak istemezler. Yaşadığımız en küçük birim, ailemizdir. Birden fazla insanın yaşadığı her toplulukta olduğu gibi, ailemizde de mutlaka sorunlar olur. Eğer fertler, sorunlara kendi menfaatleri açısından yani rasyonel yaklaşırlarsa, çözüme ulaşmak pek mümkün olmaz. Sorunlar bitmez. Sorunlar, ancak, ortak çabaların sonucunda oluşturulacak ortak akıl ile çözülebilir. Ortak akıl, akıl etmenin ve düşünmenin sonucunda oluşur.  

Benzer durum, en küçük birim olan aileden itibaren, en büyük birim olan insanlığa kadar geçerlidir. Dolayısıyla, insanlığın sorunlarını, kişilerin, şirketlerin ve devletlerin rasyonel bakışla oluşturacakları tavırlarla çözmek mümkün değildir. İnsanlığın sorunları, ancak, aklı erdirme ve düşünme sonucunda oluşturulacak ortak akılla çözülebilir.

Rasyonellik, bizlere, hayvansal dürtülerimizi önceliğe almamızı öğütler. Böylece bireysel aklı öne çıkarır. Bireysel akılla da, sonuç alınamaz. Eğer sonuç alınsaydı, “akıllar pazara çıkmış, herkes kendi aklını almış” meşhur deyişi olmazdı. Demek ki, günlük geçimini sağlama peşinde koşan bir insan bile, kendisini kraldan daha akıllı görebilmektedir.

Aklı etme ise, ister sosyal olaylarda olsun, isterse teknolojiyi geliştirme konusundaki araştırma çalışmalarımızda olsun, bizi gurup halinde düşünmemiz için zorlar. Ancak gurup halinde düşünürken, özgür olunması gerekir. Eğer gurup baskısının etkisiyle düşünürsek, bu defa gurubun menfaati doğrultusunda rasyonel davranma ihtimalimiz artar. Bu aksaklığı bertaraf etmek için, “akıl etmek” sözünü gerçekten uygulamak gerekir.

Siyasi partilerin, bazı vakıf ve derneklerin, gurup halinde düşünmelerindeki tıkanıklık “gurup baskısı” olayından kaynaklanmaktadır. Rasyonel düşünen bir siyasi parti, en iyi partinin kendileri olduğunu, diğerlerinin hepsinin işe yaramaz olduğunu iddia ederken, bu söylemlerine kendileri de inanmaya başlarlar.

Bütün siyasi partilerin, seçmen konusundaki düşünceleri birbirine benzemektedir. Çünkü hepsi de rasyonel düşünmektedir. Siyasette rasyonellik, -bilhassa seçimlerden önce- en iyisini seçmen bilir anlayışını öne çıkarır. Akıl etme ise, demokrasinin zaaflarını da dile getirmeye çalışır.

Benzer fark, ticarette de görülür. Rasyonellik, “müşteri daima haklıdır” der. Aklı etme ise, velinimet olarak gördüğü müşterisini ikna etmeye çalışır.

Her okuyucunun, bizim örnek verdiğimiz bu alanlardan çok daha fazlasını vereceğine inanıyoruz. Biz, rasyonellik ile akıl etme arasındaki büyük farka dikkat çekmek istiyoruz. Eğer hep rasyonel davranırsak, belki nefsimizin isteklerini yerine getirebiliriz. Ama ruhumuzun gıdasız kaldığını anladığımızda çok geç olması ihtimali kuvvetlidir.

Bu sebeple, hem kendimizin hem de ailemizin, milletimizin, insanlığın huzur bulabilmesi, rasyonel davranmayı azaltmamız ve akıl edip düşünerek, ortak aklı oluşturmayı artırmamız ile doğru orantılıdır.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.