RAMAZAN, SOSYAL YARDIMLAŞMANIN YOĞUNLAŞTIĞI AYDIR
Bilindiği gibi Ramazan, Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Yüce Yaradan, bu aya erişenlerin oruç tutmalarını istemiştir. Oruç tutan insan, imkânları olduğu halde, belli bir vakte kadar bir şey yememektedir. İmkânı olduğu halde aç kalmaya devam eden insanın, imkânı olmadığı için aç kalanların halinden anlaması ihtimali, oruç tutmayana göre daha fazladır.
Allah, sağlık gibi sebeplerle oruç tutamayanların, fidye olarak fakirleri doyurmasını istemektedir. Oruç tutamayanlardan istenilen bu davranış da, insanları yardımlaşmaya teşvik etmektedir.
İnsanlar, toplum halinde yaşadıklarından birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Hiçbir insan, kendi kendine meslek sahibi olamaz. Kendi kendine ilim öğrenemez. Hiç kimse, tek başına çalışarak zengin olamaz. Bir şahsın zengin olabilmesi için, onun emriyle hareket edecek çalışanların olması şarttır.
Dolayısıyla birbirimize ihtiyacımız vardır. Yüce Yaradan, bizleri farklı özelliklerde yaratmıştır. Bu farklılıklardan dolayı, sosyal düzen kurabiliyoruz. Eğer farklı özelliklerimiz olmasaydı, ne olurdu bir düşünelim. Bir ülkede herkes, başbakan olmak isteseydi, her insan yaşadığı şehrin yöneticisi olmayı hedefleseydi nasıl bir durum oluşurdu acaba?
Demek ki, zengin olmak veya yönetici olmak, bizim kendi kendimize başardığımız bir şey değildir. Allah’ın kurduğu düzen ve öylelerine verdiği farklı özelliklerden dolayıdır. Yüce Yaradan, fazla rızık verdiklerinden, sahip olduklarını başkalarıyla paylaşmalarını isterken, muhtemelen birinci sebep bu durumdur. Dolayısıyla, hiçbir zenginin veya yöneticinin kibirlenmesinin anlamı yoktur.
Bir diğer muhtemel neden, zenginleri ve yöneticileri korumaktır. Tahmin edileceği gibi, zenginler paylaşmazlarsa, yöneticiler insanlara yardımcı olmazlarsa, mevcut konumlarını devam ettiremezler. Kendileri dışındaki insanlarda kin ve nefret duygularını harekete geçirirler. Biriken kin ve nefret, bir gün bendini yıkan baraj misali, önüne geleni alır götürür.
O halde toplum halinde yaşamanın gereği olarak, insanlar her daim sosyal yardımlaşma içerisinde olmalıdırlar. Böylece, öncelikle zenginler ve üst yöneticiler olmak üzere, bütün insanlığın huzuru sağlanmış olur. Bu yardımlaşmada sorumluluk, öncelikle zenginlere ve üst yöneticilere aittir. Öncü bu kesimler olmalıdır.
Yardımlaşmanın oluşması için, zenginliğe veya üst yöneticiliğe ulaşılırken neler yaptığının önemi yoktur. İsterse helâl isterse haram yollardan ulaşılmış olsun, her insan yardımlaşmalıdır. Yardımlaşma, ilk önce yardım eden insanın kendisini mutlu hissetmesine vesile olur. Sonrasında yardım edileni mutlu eder. Böylece toplumsal barış oluşur. Sosyal barışın olduğu yerlerde, zenginler ve yöneticiler mevkilerini korurlar.
Yardımlaşma içerisinde olan insanların, geçmişlerinde arzu edilmeyen hatıralar olabilir. Eğer yapılan yardımlar içten bir şekilde yapılırsa, geçmişteki yanlış davranışların bir kısmının hükmünü yitireceği bizzat görülecektir. Yaptığı yardımlardan mutluluk duyan, yardım ettiği kişinin mutlu olduğunu gören insan, geçmişteki yanlışlarının bir kısmından kendi vicdanında kurtulacaktır.
Kalan yanlışlıklar için tek yetkili, Yüce Yaradan’dır. Yüce Yaradan’a sığınan ve güzel işler yapan her insan geleceğe daha bir umutla bakmaya başlayacaktır. Hem bu dünyada hem de ahirette güzelliklere ulaşabilmenin umudunu taşıyacaktır.
Yüce Yaradan’ın varlığını tanımayan insan ise, her iki cihanda da cezasını çekmeyi hak etmiş olacaktır.
Bizim umudumuz, içinde bulunduğumuz Ramazan ayından istifade edileceği yönündedir. Bu ayda sosyal yardımlaşmamızın daha yoğunlukla gerçekleşeceği inancındayız. Bu yardımlaşmalar, sadece bireysel olarak yapılmamalıdır. Guruplar ve hattâ devletler temelinde de olmalıdır.
Küreselleşen dünyada huzuru tesis edecek en önemli amil, kardeşlik duygusunun gelişmesidir. Aradaki kardeşlik hisleri arttıkça, kimse, kardeşinin geçmişini araştırmaya çalışmayacaktır. Kardeşinin geçmişinde, kendi aleyhine bazı davranışların olduğunu bilse bile, kardeşlik adına affedici olacaktır.
Zaten çok büyük çoğunluğun geçmişinde yanlış davranışlar vardır. Nitekim Yüce Yaradan, Kur’an’ında şöyle söylemektedir:
16 Nahl Suresi 61: “Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.”
Dolayısıyla, kardeşlik duygusu olmazsa, kimse kimseyle uzun vadeli birliktelik oluşturamaz. Çünkü birlik hareket etmeyi düşünen her bir insan veya devletin elinde, karşı tarafın yanlış davranışlarının bilgisi vardır. Dolayısıyla kurulan birliktelik, güven üzerine olmaz. Aksine, her biri diğerini kollamakla zaman geçirir. Bir taraftan da, karşı guruptakilerle dirsek temasını sürdürür. Bir gün aniden karşı guruptakilerle birlik hareket etmeye başlayarak, daha önce beraber olduklarını perişan edebilir. Demek ki, geçici menfaat ve düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışı üzerine kurulan birliğin bütün üyeleri, her an diken üzerindedirler.
Uykusuz geceler geçirilmesine sebep olacak bu durumu düzeltecek tek şey, kardeşlik duygusudur. O halde, Ramazan ayından istifade edelim. Birbirimizle daha çok yardımlaşalım. Kardeşliğimizi geliştirelim. Günlerimizi uykusuz ve sıkıntı içerisinde değil, huzurlu geçirelim.
26 Şuara Suresi 68: “Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.”
Mutlak galip olan Yüce Yaradan’ın, gazabına uğramak veya merhametine sığınmak bizim elimizde. Seçim bizim.