PEYGAMBERİMİZİN YOLUNDAN GİTMEYİNCE

PEYGAMBERİMİZİN YOLUNDAN GİTMEYİNCE

 

(Not: Bu yazı Ağustos 2013 yılında yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz.)

Hudeybiye Barışından sonra Suriye taraflarından gelen tehditler için Peygamberimiz, 3.000 kişilik bir ordu hazırladı. Ordunun başına eski bir köle olan Zeyd bin Harise’yi getirdi.

Böylece Hz. Muhammed, insanların geçmişlerine göre değil, şimdiki hallerine, ahlâklarına ve kapasitelerine göre davranmak gerektiğini bizlere öğretmek istemiştir.

Aslında, Gifari kabilesinden kervan soyguncusu bir haydut olan Ebu Zer’in durumu insanlara güzel bir örnek olmuştu. Hz. Muhammed’e sorduğu soruların cevaplarını alınca, kendiliğinden Müslüman olarak peygamberimizi bile şaşırtmıştı. Ama sonrasında sahabelerin dünya nimetlerinin peşine gereğinden fazla düştüğü zamanlarda, onları en çok uyaran o oldu. Çünkü ihlasıyla, tembelliği ve lüksü eleştirmesiyle, titizliğiyle herkese örnek insan haline gelmişti. Ebu Zer, sadece maddiyat peşinde koşmanın sonunun olmadığını yaşayarak görenlerdendi.

Bu seferden birkaç yıl sonra Peygamberimiz, yine aynı bölgeye bir sefer düzenledi. Bu defa da, orduya komuta etmesi için önceki seferde şehit düşen Zeyd’in oğlu, 20 yaşındaki Usame’yi tayin etti. Hâlbuki orduda nice tecrübeli sahabeler vardı.

Bu olayda Peygamberimiz iki konuda bize ders veriyordu. Birincisi tecrübeli sahabelerin nefislerinin terbiyesinin ölçüsünün görülmesini arzuluyordu. İkincisi, eskilerin yorulduğunu, artık yerlerini yeni insanlara bırakmaları gerektiğini vurguluyordu.

Bizlere ahlaki, fikri ve ruhi vasıfların önemli olduğunu, yaşın veya eski halinin bu görevlere gelmesine engel olmaması gerektiğini vurguluyordu.

Nitekim Ertuğrul Gazi, Peygamberimizin bu öğretisini uyguladı. Arkadaşlarını topladı, yoruldum diyerek görevi oğullarından birine bırakmak istediğini söyledi. Onlar da Osman’ı seçtiler. Yaşlı beylerden bir kısmı oğul Osman’ın emrinde çalıştılar. Kendi oğlu olanlar ise görevlerini oğullarına devrettiler. Oğullarını Osman’ın emrine verdiler.

Böylece, küçücük bir beyliğin çok büyük bir devlete geçişinin temelini attılar.

Osmanlı padişahı ll. Murat, daha 40 yaşında iken, yoruldum diye tahtını oğlu Mehmet’e bıraktı. Sağlığında oğlunun eylem içerisinde yetişmesini, kararları kendinin almasını sağladı.

Böylece oğul Mehmet 21 yaşında, çok kişinin fethetmek için uğraşıp başaramadığı İstanbul’u aldı.

Kanuni Sultan Süleyman ise aynı hassasiyeti gösteremedi. Padişah oluşunun 33. yılında evladının ölüm emrini kendi vermek zorunda kaldı. Daha sonra diğer oğlu Beyazid için aynı şeyi yaparak acıların en büyüğünü tattı. Allah da Osmanlıya Şehzade Mustafa gibi şehzadeler vermedi. Devlet durakladı.

Günümüzde dünyanın ve ağırlıklı olarak Müslüman ülkelerin durumu içler acısı. Yeraltı zenginliklerine rağmen iç düşmanlıklar en üst seviyede. Sebebine baktığımızda Peygamberimizin öğütlerini dinlemediğimiz anlaşılıyor.

İran’da Şah Rıza Pehlevi, Irak’ta Saddam, Mısır’da Nasır, Enver Sedat, Mübarek, Libya’da Kaddafi, Suriye’de Esad ailesi.

Şimdilik bu ülkeleri saymamızın sebebi günümüzde halkın birbirine karşı hoşgörüsünün çok az olduğu ülkeler olmaları.

Bir insan aynı görevde uzun süre kalabilmek için, ya sert davranacak veya taraftarlarını tutabilmek için düşman guruplar oluşturup onları taraftarlarına hedef gösterecek. Dolayısıyla halk birbirine düşman hale gelmektedir.

Müslüman dünyasının bu halde olmasının bir başka sebebini Peygamberimiz son günlerinde şöyle ifade etmiştir: “Sizlerin geri putperestliğe döneceğinizden korkmuyorum. Ama dünya malı için birbirinize düşeceğinizden korkuyorum.”

Maalesef Peygamberimizin korkuları Dünyanın küreselleşerek maddiyat ağırlıklı olduğu bu günlerde daha fazla gerçekleşiyor.

Çözüm yolumuz; Kur’anı ve Peygamberimizi gerçek yönleri ile anlamak ve öncelikle kendi hayatımızda uygulamaktır.

Bu yazı Dini, Hz. Muhammed kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.