NASREDDİN HOCA HİKÂYELERİ 5

NASREDDİN HOCA HİKÂYELERİNDEN ALINABİLECEK DERSLER 5

 

Nasreddin Hoca ile ilgili hikâyemize, Tatar Türkleri arasında anlatılan kısa bir hikâye ile devam edelim.

HİKÂYE: BEN DE ATLI OLURUM

Nasrettin Hoca sokakta giderken bir nal görmüş. Hemen eğilip nalı alırken sevinerek şöyle demiş:

— İşte bu iyi oldu, artık geriye üç nal ile bir at bulmak kaldı; ondan sonra ata binip giderim.

YORUM:

Hoca, çoğu zaman olduğu gibi, bu kısa fıkrasındaki sözleriyle insanlara birkaç açıdan öğüt vermeye çalışıyor.

Birinci olarak, bizlerden bulduğumuza sevinmemizi istiyor. Çoğu insanın ilgilenmeden veya görmeden gideceği basit bir metal parçasına dikkat ediyor. At sahibi insanların bile çoğunun eğilip almaya tenezzül etmeyeceği nalı, kendisinin bir atı bile olmadığı halde, hemen eğilip alıyor. Yani, “bir, sıfırdan iyidir” diyor.

İkinci olarak çıkarabileceğimiz bir dersin, elimizdekilerin değerini kavramaya çalışarak, mutlu olmasını bilmemizi istediği olduğu kanaatindeyim. İnsanların çoğunun mutsuz olmalarının temelinde, elindekileri, sahip olmadıklarından daha değersiz bulması yatmaktadır.

Üçüncü olarak çıkarabileceğimiz ders; daha güzele kavuşmak için umudunu hiçbir zaman kaybetmemektir. Yerde bulduğu bir nal, Hocanın mutlu olmasına yetiyor. Ama aynı zamanda, geleceğe yönelik olarak hayal kurarak mutluluğunun devam etmesini sağlıyor. Eğer Hoca böyle bir hayal kurmasaydı, bulduğu nal ile mutlu olmakla yetinecekti, fakat mutluluğunun etkisi pek olmayacaktı. Hoca, gelecekle ilgili olumlu hayal kurarak, yaşayacağı mutluluğunun daha uzun süreli olabilmesi için, ortam hazırlıyor.

Dördüncü olarak, Hocanın mutluluğunun süresini uzatacak bu ortamı, başkası değil, kendisi hazırlıyor olmasıyla, bize, mutluluğu başka yarda aramamamız gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Mutluluğu kendimizin oluşturacağımızı ve süresini de kendimizin ayarlayabileceğimizi vurguluyor.

Bu sitede yayınladığımız yazılarımızda, düşüncelerin ve hayallerin de bir nevi dua olduğunu aktarmıştık. Hoca, muhtemelen, kalpten gelen bir duyguyla güzel bir hayal kurarak, Yüce Yaradan’a, talebini ifade etmiş olmanın sevincini de yaşıyor

HİKÂYE: BU KEZ SÖZÜNÜ TUTMUŞ

Nasrettin Hoca çocukken, babası ona ne derse hep tersini yaparmış. Babası onun bu huyunu bildiğinden, ne yapmasını isterse, tersini söylermiş.

Bir gün, değirmenden eşeklere un yükleyip eve dönerlerken bir çaydan geçiyorlarmış. Babası bakmış, Hoca’nın önündeki eşeğin iki yanındaki çuvaldan sağ tarafındaki aşağıya doğru biraz kaymış. Düşmesin diye oğluna seslenirken yine tersini söylemiş.

_ Oğlum, sol taraftaki çuval biraz kaymış, sağ taraftakini çekiver de dengelensin, demiş.

Hoca aceleyle düşünmüş. Babamın dediğinin hep tersini yaptım. Ama şimdi kritik bir durum var. Şakanın yeri değil, demiş ve hızla babasının dediğini yapmış.

Unlar da suya dökülmüş.

YORUM:

Bu fıkrada verilen ilk mesaj, hayatın bir oyun olmadığını göstermektir. Hayatı bir oyun olarak görenlerin, bir gün, elindekileri kaybetme ihtimallerinin yüksek olduğunu hikâyenin sonundan anlıyoruz.

Verildiğini düşündüğüm bir başka mesajın, nesiller arasında bir iletişim sorunu olduğunu, nesillerin, birbirlerini anlamamakta diretildiğini gözler önüne sermek olduğu kanaatindeyim. İnsanlığın belgelendirilmiş tarihi boyunca, nesiller arasında iletişim aksaklığının olduğunu net bir şekilde görmekteyiz.

Hikâyede, Hocanın babasının çocuklarını eğitirken yaptığı yanlış ortaya konuluyor. Çocuklarla konuşurken, her zaman doğruları ve gerçekleri söylemek gerektiğinin önemini vurguluyor. Nitekim babası, çocuğuna doğruları söylemeyip, yapmasını istediği şeylerin tersini yapmasını söylemesinin sonucunun pahalıya malolması, babasının, çocuğunu yetiştirirken yaptığının yanlış olduğunu gösteriyor.

Aynı zamanda, çocuklara şaka yaparken çok dikkat edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Ayrıca çocukların, bizim istediğimizin tersini yaptığında, “şaka yapmış” gibi bir tavır takınmaları halinde, bunun yanlışlığının anlatılmasının gerekliliğini açıklamaya çalışıyor.

Günümüzde, çocuk yetiştirirken aynen karşılaştığımız bu sorunlar, daha ciddi olarak ele alınmaktadır. Nasreddin Hoca’nın hem bu sorunları hem de nesiller arasındaki anlaşmazlıkları aktarış şekli, Hoca’nın fıkralarının günümüz ifadesiyle hem psikolog, hem de sosyolog gibi görev yaptığını gösteriyor.

HİKÂYE: EŞEK (AHMAK) BİLİR DE…

Çocukluğunda bir gün Hoca, sokakta oynarken bir altın bulmuş. Başlamış onunla oynamaya. Bunu gören yoldan geçen bir adam hemen Hoca’nın yanına gelmiş.

_ Gel oğul! Demiş. Ben sana bir akçe vereyim. Bu kızıl mangırı (parçayı) sen bana ver.

Küçük Hoca;

_ Ben akçe istemem, demiş. Ama bir eşek gibi anırırsan bu mangırı sana veririm…

Adam başlamış anırmaya. Kendisine altının verilmesini bekleyen adama dönen küçük Hoca;

_ Ya adam! Demiş. Senin gibi bir eşek (halk arasındaki anlayışa göre, ahmak) bile bunun altın olduğunu biliyor da ben onun altın olduğunu niye bilmeyeyim.

YORUM:

Bu fıkrada; kendilerini açıkgöz (akıllı), başkalarını enayi (akılsız) zannederek davrananlara güzel bir ders verilmek istenilmiş.

Kimseyi küçümsememek gerektiği anlatılmaya çalışılmış. Nitekim Allah, insanlara genel anlamda eşit davrandığını, her insanı bir özelliği açısından çevresindekilerden daha üstün kıldığını, bize kutsal kitaplarında aktarmış. Dolayısıyla, insanlara tepeden bakmamamız gerektiğini vurgulamış. Bu durumun geçerliliği, yani bir insanın görünüşüne ve fiziki sorunlarına bakarak karar vermenin yanlışlığı, John Stephen Hawkings, Franklin Rosewelt gibi tanınmış insanlar incelendiğinde net bir şekilde anlaşılır.

Ayrıca Hoca, kendilerini akıllı, başkalarını saf bir ahmak görenlerin, aslında kendilerinin nasıl zavallı duruma düşebileceklerini de göstermiş. Böylece, asıl enayilerin, kendilerini açıkgöz ve akıllı zannedenler olduğunu vurgulamış.

Bu yazı YAŞAM kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.