MUTLULUK ÜZERİNE
Bu sitede daha önce “Mutluluk ve Huzur” konulu bir yazı yayınlamıştık. Bu makalemizde, mutluluk ve huzurun arasında ince bir fark olduğunu düşündüğümüzü yazmıştık. Bu konudaki fikrimizi, “İnsan küçük başarılardan veya maddi kazançlardan mutlu olabilir. Ama hayatı huzurlu olmayabilir” diye ifade etmiştik.
Akademisyenler arasında, mutluluğun tanımı üzerinde fikir birliği yoktur. Aynı şekilde, insanlar için de, tanımlar değişmektedir. Bir kişi, aynı konu üzerinde fikir beyan ederken, o andaki haleti ruhiyesine göre kararı değişebilmektir. Diyelim, çocuk sahibi bir anneye bu soru soruldu. Aynı anne, çocuk yetiştirmenin meşakkati ile uğraşırken farklı, çocukla oynaşırken farklı cevap verecektir. Benzer şekilde yasak ilişki yaşayan bir kişi, sevdiğinin yanında iken farklı, kendi standart dünyasına döndüğünde farklı fikir beyan edecektir.
Mutluluk tanımı bazen zevk alma ile karıştırılmaktadır. Mutluluğun biyolojik salgılarla oluştuğunu düşünen akademisyenler, mutluluğu zevk almakla bir tutarlar. Aldous Huxley (1894-1963) bu düşüncenin önderlerindendir. Onlara göre, mutluluğun uzun sürmesi için insanın biyokimyası ile oynamak yeterlidir.
Bazı akademisyenler konuya daha farklı yaklaşmaktadırlar. Onlar insanların gerçekte mutlu olmadıklarını düşünürler. Onlara göre, mutlu oldukları konusunda insanlar kendilerini kandırmaktadırlar. Bu fikri savunanların dayanağı, hayatın zorluğudur. Gerçekten de sıradan bir insan için de, zengin bir kişi için de, makam sahibi bir şahıs için de hayat zorluklarla doludur.
Bilhassa geçim derdindeki insanlar için, genel anlamda hayatın önemli bir kısmı sıkıntı içerisinde geçer. İnsanların mutlu oldukları anların toplamı, yaşam süreleri içerisinde çok azdır. Bu açıdan ve düz mantıkla bakılınca, insanların mutsuz oldukları anlamı çıkar. Hâlbuki kendilerine sorulduğunda, bir kısmı kendisini mutlu olarak tanımlayabilir. Mutlu olduklarını düşünen insanların ortak yönleri, yaşadıkları hayatın geneline baktıklarında, hayatlarını anlamlı olarak nitelendirmeleridir. Hayatının anlamlı olduğuna inanan bir kişi için, yaşamı değerlidir. Değerli bir yaşam da, insanı mutlu eder.
İlahi bir Tanrıya inanmayan akademisyenler, insanların hayatlarına anlam yüklemelerinin, sadece bir zan’dan ibaret olduğunu savunurlar. Onlara göre, dünya olmasa, ya da yok olsa, kâinatta hiçbir şey değişmez. Evrenin işleyişi devam eder. Aslında ister teist, ister ateist düşüncede olalım, bu sonuç doğrudur. Evrenin düzeni devam eder.
Eğer konuya bu açıdan bakarak, hayata anlam yüklemenin yanlış olduğunu varsayarsak, o zaman Tolstoy’un sorduğu şu soruları kendimize sormak gerekiyor:
“Çok zengin olacağım, hattâ en zengin olacağım. Peki, sonra ne olacak?”
“En üst makamlara geleceğim, bu makamlarda uzun süre kalmak için mücadele edeceğim. Peki, sonra ne olacak?”
Meşhur insanların çoğundan daha meşhur olacağım. Peki, daha meşhur olunca ne olacak?”
“Halkın refahını artırmak için uğraşacağım, kafa yoracağım. Peki, halkın refahının artmasından bana ne?”
“Şöhret ve para için kötüyü göklere çıkarıp, iyiyi ezmem gerekiyor. Peki, böyle yaparak neyi ispat edeceğim?”
“Hayatımda ölümümle yok olmayacak bir anlam var mı?”
Bu sorulara anlamlı cevaplar verememenin sonucu, mutsuzluk ve intihardır. Nitekim Tolstoy da, intiharı çok düşündüğünü, ama korkak olduğundan beceremediğini anlatır.
Hayatının anlamlı olduğunu düşünen insanlar, zorluklara göğüs gererken mutsuzluk hissetmezler. Hissetseler bile bu durum geçici olur. Fakat önceki yazımızda ifade ettiğimiz gibi, insanlar giderek tahammülsüzleşiyor. İnsanların konforu arttıkça, tahammülleri azalıyor. Tahammülsüzlük, mutsuzluğu tetikliyor. Bir insanın tahammülsüzlüğünün ana sebebi, hayatının bir gayesi olmamasıdır.
Hayatını, mutfakla tuvalet arasında geçiren bir kişinin tahammüllü olması ihtimali zayıftır. Yazımızın başından itibaren ilettiğimiz faklı bakış açılarının hepsinin, haklı olduğu yönler vardır. Dolayısıyla mutluluk hem elde edilmesi hem sürdürülmesi zor olan bir olgudur.
İnsanların hayatı gerçekten de zorluklarla doludur. Bu sebeple, küçük şeylerden mutlu olmayı başaramazlarsa, huzuru bulamazlar. Bu durum daha çok hayatlarını mutfakla tuvalet arasında geçiren insanlar için geçerlidir.
Hayatına bir anlam yükleyen insanlar için mutluluk, biraz daha yakındır. Bir kişi, ister kendini çocuklarına adasın, ister insanlara yardımcı olmayı hedeflesin, ister Yüce Yaradan’ın gösterdiği yolda yürümeyi kendine şiar edinsin, bu yolda karşılaştığı zorluklar onu fazla etkilemez. Fakat ilahi bir anlam yüklenmeyen hedefler, insanı mutlu ettiği gibi, tam tersine mutsuz da yapabilir. Kendini çocuklarına adayan bir kişi, çocuklarından istediği karşılığı alamayınca mutsuz olur. Hayatını başkalarına yardım etmeye adayan bir şahıs, beklediği karşılığı alamayınca mutsuz olur.
Bu hususlardaki fikrimizi daha netleştirmek için, Dünya Sağlık Örgütünün konumuzla ilgisi olan 2002 yılı rakamlarına bakalım. Dünyadaki ölümlerin 572 bini cinayet sonucu gerçekleşmiş. Aynı dönemde intihar edenlerin sayısı ise, 873 bin kişi. İşin ilginç tarafı aynı yıl savaşlarda ölenlerin sayısı 172 bin olarak veriliyor. Demek ki, hayatına bir anlam yükleyememiş, hayatını değerli görmemiş insanların kendi canlarına veya karşısındakilerin canlarına son vermeleri, terörizm veya savaşlardan ölenlere göre daha fazla olmuş.
Eğer insan kendini, Yüce Yaradan’ın gösterdiği yolda yürümeye adarsa, mutluluğa daha fazla yaklaşır. Yine Tolstoy’un itiraflarından örnek verelim: “Ölüm korkusunu bırakıp, hayatı Allah’a bağışlayınca taş gibi yüreğin uysallaştığını, yumuşadığını ve boyun eğdiğini anlamış.”
Demek ki, hayatını Allah’a bağışlayan kişi, mutluluğa daha kolay ulaşabiliyor. Taş gibi yürek yumuşuyor. Yüce Yaradan’a boyun eğdiği için de tahammülsüzlük göstermiyor. Sıkıntıya düşşe bile, mutsuzluğu kısa sürüyor. Genel anlamda iç dünyasında huzura kavuşuyor. Güzel işler yaptığı için de, kendini mutlu hissediyor. Şartlara göre bazen sert kararlar alsa bile, bunun, Allah’ın gösterdiği yola, Onun uygulamalarına uygun olduğunu düşünüyor ve kendisini vicdanen müsterih hissediyor. Dolayısıyla mutluluğu bozulmuyor. Mutluluk duygusu ve iç huzur birleşince, mutluluğu uzun soluklu oluyor. Huxley’in dediğini yapmaya yani, insanın biyokimyasını değiştirme araştırmalarına, gerek kalmıyor.
Allah’ım, bizlere Senin gönderdiğin ayetleri anlayacak ve uygulayacak bir anlayış ve irade gücü ver.