KUR’AN’I KERİM’İN ANLATIM YÖNTEMLERİ
(Not: Bu yazı Haziran 2014 tarihinde yayınlanmıştı. Silindiğinden tekrar yayınlıyoruz.)
Yüce Yaradan buyruklarını ve tavsiyelerini, yarattığı kullarının daha huzurlu yaşayabilmeleri için bizlere her dönemde insan elçiler aracılığıyla iletmiştir.
Kur’an, insanların maddi hayatın esiri oldukları ve Tevrat ile İncil’de bahsedilen peygamberin beklenildiği bir dönemde, 23 yılda parçalar halinde Hz. Muhammed’e (s.a.v.) inmiştir. Uzun bir sürede inmesiyle, insanların anlatılanları içselleştirebilmesi imkânı sağlanmıştır. Bazı ayetler, gelişen olaylara göre gelmiştir. İnsanın yaratılış yapısı günümüze kadar değişmemiştir. Bu sebeple o günkü olaylar ve sözlerin benzerleri her dönem yaşanmıştır. Allah yaratılışımızı değiştirmedikçe de, sonsuza kadar Kur’an’ın ana hükümleri geçerli olacaktır.
Kur’an’ın anlatım yöntemi, sanki Yüce Yaradan’ın yarattıklarıyla konuşması gibidir. Bir sohbet meclisinde, o meclisin saygın bir büyüğünün anlatımlarıyla benzer yapıdadır. Dolayısıyla Kitabı layıkıyla okuyanlar, sanki Yüce Yaradan ile konuşuyormuş hissine kapılırlar.
Yüce Yaradan’ın anlatımda kullandığı dil, sıradan insanın anlayabileceği yapıdadır. Bazı kendisini yaşadığı toplumdan üstü gören yazarların dili gibi anlaşılmaz değildir. Eğer anlamakta zorlanıyorsak, Kur’an’ın vermek istediğini değil, nefsimizin arzu ettiğini aramaya çalışıyoruz demektir. Allah niye bize anlaşılmaz bir dille tavsiyelerde bulunsun ki? Anlatanın büyüklüğü anlaşılmaz olmasında değil, anlattıklarında ve uygulamalarındadır.
Kur’an’ın anlatım dili, şiir diline yakındır. Böylece ezberleme kolaylığı sağlar. Nitekim kolay ezberlenen şiirler, yaşayan kelimelerle ve kafiyeli bir şekilde yazılanlardır.
Yazılması zor olan şiir, halkın bilmediği kelimelerle yazılan değildir. Aksine günlük kullanılan sıradan kelimelerle yazılan, kafiyesi olan ve içerisinde derin anlamlar içeren şiir yazmak çok zordur. Bu çok zor yazılan şiir okunurken yazılması kolaymış gibi görülür. Ama şiirin anlatmak istediklerini tam anlamak için bilgili insanlara ihtiyaç vardır.
Yüce Yaradan’ın sözleri olan Kur’an’ı Kerim de, basit anlatım içerisinde derin anlamlar içermektedir. Anlatılanların derinliğinin bir kısmını anlayabilmek için, Kur’an’ı bıkmadan defalarca okumak gerekir.
Nasıl günlük kelimelerle yazılan bir şiiri okuyan bazı kişiler “bu şiirde ne var? ben de yazarım” hissine kapılırsa, Kur’an’ı kendi dilinde ilk kez ve fazla düşünmeden okuyan kişi de benzer bir duyguya kapılabilir.
Ama aynı kişi, Kur’an’ı veya bir şiiri defalarca ve düşünerek okuduğunda, fikri değişir. Şiirler kısadır. Anlamları sınırlıdır. Fakat Kur’an uzundur, alanı çok geniştir. Her ayette ayrı bir anlam gizlidir. Dolayısıyla her okuyuşta insan, Kur’an’a daha çok bağlanır.
Yüce Yaradan’ın Kur’an’daki öğretme yöntemlerinden biri de tekrarlamaktır. Tekrarların insanı bıktırmaması için hikâyeler şeklinde anlatılmıştır. Hikâyeler her anlatılışta farklı bir yönünden ele alınmıştır. Bu sebeple dikkatlice okuyanlar için bu anlatımlar tekrar olarak algılanmaz. Okuyanı sıkmaz.
Yüce Yaradan yarattığı kullarının, alışkanlıklarını değiştirirken çok zorlanacaklarını bildiği için, tavsiyelerini kademeli olarak bizlere iletmiştir. Allah öncelikle, Ona inanmamızı ve güvenmemizi sağlayacak konulardan bahsetmiştir.
Kendisine (Yüce Yaradan’a) inancı ve güveni sağladıktan sonra, sorunların çözümü için bizlere yollar göstermeye başlamıştır. Böylece toplumda çözülemez zannedilen sorunların çoğu çözülebilmiştir.
Nitekim Cihad emri, Allah’a inanan ve güvenenlere gönderilmiştir. Cihad, sadece Allah’a karşı gelenlerle savaş anlamında değildir. Kur’an’ın bütününe bakılınca, insanın kendi nefsiyle yaptığı savaş anlamının, diğer manası kadar önemli olduğu anlaşılır.
Kur’an’daki diğer bazı yasaklar, Cihad emrinden sonra kademe kademe indirilmiştir. Çünkü Cihad emriyle kendi nefsiyle ve Allah’a karşı çıkanlarla mücadele eden insanlar için, yeni yasaklara uymak daha kolaydır.
Hâlbuki Allah’a inanmayan ve güvenmeyen bir kişiye göre, kendi nefsiyle mücadele ederek yasaklara uymak enayiliktir. Hattâ delilik gibi bir şeydir.
Fakat aynı kişi, Kur’an’daki “hiç akıl erdirmez misiniz?”, “hiç düşünmez misiniz?” sözlerine uyarak düşünmeye başlayınca fikri tamamen değişir.
Düşünerek ve defalarca okunmasına rağmen, Kur’an’ın anlatmak istediklerini tamamıyla anlamak mümkün değildir. Çünkü nefsimiz araya girer ve bilgimiz yetersiz kalır. Nitekim insanların ilmi bilgileri arttıkça bazı yorumlar ve anlamlar değişebilmektedir.
Bu sebeple Kur’an’dan azami faydalanmak ve daha az hatayla anlamak için bir insanın Kur’an’ı tek başına okuması yetmez. Okuyan kişinin ilahiyatçı olması da yeterli olmaz.
Kur’an, kalp gözü açık bir din insanının başkanlığında, pozitif ilimler ve sosyal ilimlerin bilgili insanlarıyla birlikte tefsir edilirse daha faydalı olur.
Kalp gözü açık diye tabir edilen din insanını, dünya gözüyle anlamak kolaydır. Eğer kişinin hayatı boyunca yaptıklarını yakından (ama mutlaka yakından) incelediğimizde Kur’an ile uyuşuyorsa, o kişinin kalp gözünün açık olması ihtimali yüksektir. Yani kalp gözü açık değilse bile, bizim öyle kabul etmemiz yanlış olmaz.
Fakat yine de bu kişinin söylediklerini ve yaptıklarını bizim her yeni dönemde irdelememiz şarttır. Kişinin davranışlarında sapma gördüğümüzde onun peşinden gitmemeliyiz. Ama sapma yoksa peşini bırakmamalıyız.
Eğer, kişinin hayat boyu yaptıklarını yakından incelediğimizde, söyledikleri ile uyguladıklarının çoğunlukla ve temel anlayışta Kur’an ile uyuşmadığını görürsek, o şahsa dini sömüren bir sahtekâr gözüyle bakmamız yanlış olmaz.
Sonuç olarak, tek olan Tanrı’nın dinini, önce değişmeyen kaynağından öğrenmeye çalışmak gerekir. Konuları daha derinliğine anlamak için, güvenilir kaynakların anlatımlarıyla desteklenmek faydalıdır.
Allah’ım, insanların hidayete erebilmeleri için onların iradelerine güç ver. Onlara, Senin gönderdiğin ayetleri anlayabilmeleri için, anlayış ihsan eyle. Senin her şeye gücün yeter.