KURALLARI SADECE İNSANLAR KOYARSA, DÜZEN KURULAMAZ
23 Müminun Suresi 71: “Eğer Hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.”
Yukarıdaki ayetin başında Yüce Yaradan net bir ifade kullanıyor. Eğer diyor “Tanrı, insanların bazılarının kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunların arasında bulunan kimseler bozulur giderdi.”
Ayetin ilk ifadesi, göklerin ve yerin de bozulacağı şeklindedir. Bu anlatımı iki farklı açıdan değerlendirmek mümkündür. Birincisi, cansız olarak nitelediğimiz varlıklardaki bozulmadır. Bu durumu Fussilet Suresi 11inci ayetinden anlamaktayız:
41 Fussilet 11. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: “İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.” dedi. Her ikisi de: “İsteyerek geldik” dediler.
Demek ki, göğün ve yerkürenin birlikte olması seçimini onlara bırakmadı. Eğer onlara bıraksaydı, bir düzen kurulamazdı. Bazı ateistlerin doğadaki düzenin kendiliğinden olduğunu iddia etmelerinin bir anlamı olmadığını, bu sitede yayınladığımız “Evrenin Yaratılış Sebepleri Üzerine” başlıklı makalemizde ünlü bilim insanlarının bulgularından ve bazı düşünürlerinin ifadelerinden faydalanarak ifade etmeye çalışmıştık.
İkincisi, insanların bilimdeki gelişmeleri hırslarının aracı yapmalarıyla gerçekleşebilir. Nitekim yerküredeki doğal düzen aksamaya başlamıştır. Bu gidişin durdurulmaması halinde, insanlık olarak geleceğimizin karanlık olduğu inancı genel kabul görmektedir. Bu nazik durumu fark eden bazı guruplar şimdiden vaziyeti düzeltmek için çalışmalara başlamışlardır.
Beklenildiği gibi, insanların bilimsel çalışmaları hızlanarak sürecektir. Bilim insanlarının elde ettikleri bazı yeni bulguları, kendi şahsi hırsları uğrunda kullanacak bazı şahıslar ise, her zaman olacaktır. İleride elde edilecek yeni bulguların, yanlış insanların kötü kullanımıyla, yerküreyi saran atmosfere nasıl bir kötü etki yapacağı bilinemez. Hattâ atmosfer dışında daha geniş alanda bile kötü etkisi görülebilir.
Ayetin devamında, gökler ve yerin haricinde ikisi arasında bulunan kimselerin de bozulacağından bahsedilmektedir. Ayetteki “kimseler” ibaresinden ne anlayacağımızı belirlemek için Kur’an’a bakalım. Kur’an’a göre bu ifadeyle, insanlar, cinler ve melekler kastedilmektedir. Meleklerin bozulmasının mümkün olmadığını düşünebiliriz. Ama unutmayalım ki, şeytan da bir melektir.
Ayetteki “kimseler” sözüyle başka kastedilen şuurlu varlıklar da olabilir. Bu durumu biz bilmiyoruz. Fakat aşağıdaki ayetin ifadelerinden bazı şuurlu varlıkların olabileceğinin sinyalini alıyoruz:
17 İsra Suresi 70: “Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları (insanları) yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”
Bu ayetle ilgili düşüncelerimizi “Allah’ın Bizleri Vekil Yönetici Kıldığı Yeryüzüne, Sahip Çıkalım” başlıklı makalemizde ifade ettiğimizden burada bahsetmeyeceğiz.
Aslında, ayette bahsedilen “kimseler” sözünü biz insanlara söylenmiş olarak değerlendirmemiz, daha uygun olur. Çünkü bizim için önemli olan, biz insanların konumudur. Asıl olan, bizim bu ayetten ne öğrendiğimiz ve ne ders alacağımızdır.
Ayette insanlar arasındaki düzenin bozulmasının sebebi olarak, Yüce Yaradan’ın bazı insanların kötü arzu ve isteklerini yerine getirmesi şeklinde ifade edilmiştir. Ayetin devamından anlaşıldığına göre, Allah, bazı insanların kötü arzularına hiçbir zaman uymaz. Aksine insanları yeryüzündeki vekil yöneticisi olarak gördüğü için, onlara şan ve şeref vermeye çalışır. İnsanların şan ve şeref elde edebilmeleri için de, onlara zaman zaman elçiler göndermiştir. Son olarak da Hz. Muhammed (s.a.v.) aracılığıyla insanlara yol gösterici olarak Kur’an’ı göndermiştir.
Kur’an’a uyarsak insanlık olarak huzur buluruz. Bu konuda yine bu sitede yayınladığımız çok sayıda makalemizde fikirlerimizi ifade ettik. Zaten okuyucularımız, Yüce Yaradan’ın kendilerine verdiği akıl, vicdan ve irade sayesinde, hiçbir açıklamaya gerek kalmadan, huzur bulmak için Allah’ın gösterdiği yoldan gitmeleri gerektiğini kavrayacaklardır.
İnsanların bazısı, Kur’an hükümlerinin yerine, bilimsel yöntemlerle kurallar ortaya koyarak da huzura erişebileceklerini düşünürler. Bu anlayış, bazı dönemlerde geçerli imiş gibi görünebilir. Fakat unutulmamalıdır ki, bilimsel kuralların en önemli özelliği yanlışlanabilir olmalarıdır. Çünkü yanlışlanabilir olmazsa bilim ilerlemez. Yeni bilgi ve bulgulara ulaşılamaz.
Diyelim ki bilimsel bakış açısından bir kural koyduk. Ancak bu kuralın ne kadar bir süre geçerli olacağı belli olmaz. Ne zaman yanlışlanırsa, o an yeni kural devreye girer. Bu durumda, haram ve helali belirleyen, yasak veya geçerli olan anlayışları kapsayan kurallar, sık sık yanlışlandıkları için sürekli değişirler. Hattâ sadece zaman içerisinde değil, yaşanılan bölgeye göre de değişirler.
Böylesine değişken kuralların olması, insanların inançlarını zayıflatır. Nasıl davranmaları gerektiği hususunda, aralarında hiçbir zaman anlaşamazlar. Anlaşabilecekleri bir temel kurallar zinciri olmayınca, insanların huzur bulmaları düşünülemez.
Demek ki, insanların huzurlu bir yaşam sürdürebilmeleri için, adil ve rahmeti bol bir Yaratıcının belirlediği evrensel kurallara ihtiyaç vardır.
Allah’ım, insanların, Senin koyduğun kuralları anlayıp uygulayarak huzur bulabilmeleri için, onlara lütfunla, yardımcı ol Allah’ım, yardımcı ol Allah’ım, yardımcı ol Allah’ım.
Senin her şeye gücün yeter Allah’ım.