KAPİTALİZMİN YAYGINLAŞMASI 3

KAPİTALİZMİN YAYGINLAŞMASININ NEDENLERİ ÜZERİNE 3

 

Kapitalizme nefes aldıran diğer bazı gelişmeleri kısaca şöyle sıralayabiliriz.

Reklâmlardaki yoğunluk, abartılar ve tüketicinin baskı altına alınarak yanıltılması, kapitalizmin yayılmasında etkili olmaktadır. Reklâmların amacı, insanları tüketim toplumu haline getirmektir. Bunu gerçekleştirebilmek için, insanların, ihtiyacı olmayan şeyleri satın almalarını sağlayacak yönde reklâm yapılmaktadır. Bu konunun etkileriyle ilgili olarak bu sitede yayınladığımız, “Reklamın Amacı Üzerine” başlıklı yazımızda fikirlerimizi daha geniş bir şekilde ifade ettiğimizden, burada bahsetmeyeceğiz.

Ailelerin giderek parçalanmaları da etkili oluyor. Bu parçalanmalar, hem yeni mecburi ihtiyaçlar ortaya çıkarmıştır, hem de ebeveynlere ve devlete görülmeyen çok ciddi yük getirerek, kapitalizme hizmet etmektedir. Bu konunun bir başka yönüyle ilgili düşüncelerimizi, bu sitede yayınladığımız, “Aile Birliğini Desteklemenin Düşük Maliyeti Üzerine” başlıklı yazımızda ifade etmiştik.

İş hayatının yoğunluğundan, insanlar pişirilmeye hazır yiyeceklere yöneldiği için yeni iş alanları gelişmiştir. Ancak bu harcamalar, şahısların tasarruf imkânlarını azaltmaktadır. Ayrıca bu tip hazır yiyecekler, insanların sağlıklarını tehlikeye atmakta ve bir süre sonrasında ilaçlara bağımlı hale getirmektedir.

Pederşahi aile tipinden çocukşahi aile tipine dönüldüğü için, ebeveynlerin harcamalarını denetlemeleri zorlaşmıştır. Ayrıca çocukların eğitimleri ve bazısı ihtiyaç olmayan diğer harcamaları için, bütçeler zorlanmaktadır. Değil tasarruf etmek, kredi almak zorunda kalınmaktadır.

Diğer yandan, “Z” kuşağı denilen yeni gençlerin yapıları da, kapitalizme hizmet edecek konumdadır. Bu gençlerin zevkleri birbirine benzemektedir. “Z” kuşağının kendilerine sorarsak, çoğu, kendini “özel” olarak niteleyerek, diğerlerinden faklı görmektedir. Fakat aslında, sadece ülke genelinde değil, dünya çapında birbirlerine benzemektedirler. Bu kuşağın beğendikleri yemekler, çeşidi çok olan tencere yemekleri değil, birkaç çeşit ayaküstü çabuk atıştırmalıklardır. Okudukları kitapların çoğu, çok satanlar listesine girenlerdir. Seyrettikleri filmler de, çok izlenenler listesindekilerdir. Dinledikleri müzikler, ülkelerine özgü olanlar olmayıp,  birbirine benzemektedir. Giyimleri de, birbirine benzemektedir. Hattâ saç tıraşı şekilleri bile, birbirine benzemektedir. Böyle olunca, kapitalizmin ürün çeşitliliği azalmakta, sunumu ve imalatı kolaylaşmaktadır. Böylece, yemek, gıda, müzik, kitap, giyim üreten büyük şirketlerin dünya çapında şubeler açarak yaygınlaşması kolaylaşmaktadır. Ayrıca bu gençlerin, çalışıp üretmeden, internet aracılığıyla ve kolay para kazanmayı hedeflemeleri de, kapitalizmin yaygınlaşmasına vesile olacaktır.

Kapitalizmin yaygınlaşmasında, uluslar aşırı büyüklüğe ulaşmış şirketlerin, üretimlerini, ülkelerin küçük ve orta ölçekli firmalara yaptırmaları da etkili olmuştur. Şirketlerin bu uygulamaları sonucu, kapitalist olma şansı elde ettiklerini düşünen firmaların sayıları artmıştır. Hâlbuki büyük şirketler, gittikleri ülkelerin yönetiminden ciddi destekler alırlar. Ama bununla da yetinmezler. Gittikleri ülkenin küçük ve orta ölçekli şirketlerinin sermayelerini faizsiz kredi olarak kullanırlar. Yani, küçükleri, tabiri caizse, karın tokluğuna çalışmaya mahkûm etmektedirler. Küçükler, büyük şirketlerden iyi fiyatla iş alamadıklarından, para kazanabilmek için, ülkelerinin insanlarını ucuza ve çok çalıştırırlar. Kazandıklarını da, daha çok üretmek için, yatırıma harcarlar. Böylece, orta ölçekli firmalar, uluslararası şirketlerin ucuz maliyetli hizmetçisi olmayı sürdürürler. Eğer, kalkınmaya çalışan ülkelerin orta ölçekli firmaları aralarında dünya çapında birleşmeyi sağlayabilseler, uluslar aşırı firmaların hükümranlıklarının etkisini azaltabilirler. Ama bu ülkelerdeki küçük ve orta müteşebbislerin kâr hırsı ve zengin olma beklentisi, bu birleşmenin önündeki ilk engel olduğu gibi, kendi ülkesi ve şehrindeki komşusuyla bile birleşmesine mani olur.

Kapitalizm, kendisinin sebep olduğu buhranlardan bile faydalanır hale geldi. Bu durum, bilhassa 2008 büyük ekonomi buhranı sonrasında daha net anlaşıldı. Buhran öncesinde, borsacılar ve bankalar, birbirleriyle yarışırcasına, vatandaşı yanıltıcı bir şekilde davrandılar. Bu dönemde, borsadaki firmaların mali yapılarını kamu adına incelemekle görevli notlandırma ajansları da görevlerini gereğince yapmadılar. Sonunda, hep birlikte şişirdikleri balon, patladı. Ama cezanın büyüğünü vatandaş çekti. Bankalar, ya vatandaşın malına ucuza el koydular yahut da, bilhassa çok büyüklüğe ulaşmış bankalar, devlet tarafından kurtarıldılar. Benzer ortam borsacılarda da oldu. Banka ve borsa yöneticilerinin büyük çoğunluğu, kazançlarını artırarak yaşamaya devam ettiler. İlginçtir, batan banka ve borsa firmalarında bile, benzer ortam görüldü.

Bu dönemde bazı bankalar ve borsacılar, hileli iflas yöntemine başvurdular. Bilindiği gibi, bankaları kurtarma işlemi, kapitalizmin anlayışına zıt idi. Ama kurtarmadıkları takdirde, sistemin çökeceğinden korkuldu.

İlginç olan, 2008 büyük ekonomi buhranının, bu ortamdan doğrudan zarar gören vatandaşı bile uyandıramamasıdır. Böyle olmasında borsacıların, büyük şirketlerin CEO’larının ve ekonomistlerin payı çoktur. Bilindiği gibi, CEO’ların kazançları 1980 ile 2008 arasında, dolar bazında, en az elli kat civarında artmıştı. Dolayısıyla borsacılar ve bankacılar bu buhrandan çok az zararla, hattâ çoğu, kârla çıkmıştı. Borsa şirketlerinin ve bankaların üst yöneticilerinin çoğunun, buhrandan bile kârlı çıkmaları, kendilerine olan güvenlerini artırdı. Bu nedenle, vatandaşlara yanıltıcı bilgiler vererek kandırmaya devam ettiler. Dolayısıyla kapitalizmin önünün açılması, beklenenden daha kolay oldu.

Dünyada, farklı bir açıdan benzer bir durum, 2020 başlarında bütün dünyaya yayılan Covid 19 salgını ile yaşandı. Salgının etkili olduğu ilk dönemde insanların bazılarının düşüncelerinde farklılaşmalar görüldü. Yüce Yaradan’ın bedavaya verdiği oksijeni, hastanelerde yüksek paralar ödeyerek alan bazı insanlar, parayı değil, insanlığı ve Tanrı’nın yol göstericiliğini öne çıkarmaya başladılar. İnsanların dostlarına ziyarete gidemez hale gelmeleri, birbirlerine sarılamamaları, çoğu kişiyi düşünmeye sevk etti.

Ama Covid 19 salgını hafifleyip, krediler tekrar açılınca, büyük çoğunluk, insanca düşüncelerini unutarak, hiç düşünmeden borç almaya hücum etti. Bu gibi nedenlerle, günümüzde kredi pazarı, neredeyse esir pazarına dönmüş durumdadır.

Bilhassa offshore denilen sistemlerle de, üretmeden kazanmanın yöntemi oluşturulduğundan, kapitalizmin önünün açılmasına vesile olmuştur.

Bütün bu gelişmelerin temelinde yatan sebep, kapitalizmin, insanın nefsini okşayan ve hırsına fırsat sunan bir sistem haline dönüşmüş olmasıdır. Bu anlayış ve buraya kadar aktardığımız nedenler dolayısıyla, hükümetler, kendi ekonomilerini uygun bir şekilde düzenleme güçlerini giderek yitiriyorlar.

Kapitalizm, kendi ahlâk anlayışını topluma kabul ettirdiği ölçüde, yaşamını sürdürmesi ihtimali kuvvetlidir. Fakat bu durum, dünyayı ticari bir hapishaneye dönüştürecektir.

Zenginler; yükte hafif pahada ağır üretimler yaparak daha da zenginleyecekler. Diğer yandan orta halliler ve fakirler; yükte ağır pahada hafif üretimler yaparak kalkınmakta olduklarını zannetmeye devam edeceklerdir. Bu ortam, fakir ülkelerde ücretlerin baskılanmasına sebep olacaktır. Hâlbuki ezilen ücretlerin, kapitalizmin yaygınlaşmasının önünde engel olması ihtimali her zaman vardır.

Bütün bunlar, fakirlerle zenginlerin arasındaki farkın sürekli artan bir ivme ile açılmasına sebep olmaktadır. İşte kapitalizmin geleceğini ve zenginleri bekleyen asıl tehlike de burada yatmaktadır. Kaybedecek bir şeyi olmayan köşeye sıkışmışlardan her zaman korkulur. Eğer, bu yapıdaki insanlar dünya nüfusunda etkili bir konuma gelir ve organize olurlarsa, durumun vahameti, zenginler için, korkutucu hale gelir. Diğer yandan, Yüce Yaradan’ın da, mevcut ortama daha fazla izin verip vermeyeceğini bilemeyiz.

Kapitalizmin en önemli sonucu, insanların, mutsuzluğunun artması ve dostsuz kalarak yalnızlaşmasıdır. Çok zengin olan bile, zenginliğini yeterli görmeyerek, en zengin olmak için daha çok kazanmaya çalışmakta. Mevcut konumundan mutlu olmamaktadır. Dünyanın en zengini olan ise, yerini kaybetmenin korkusunun mutsuzluğunu yaşamaktadır.

Fakirler ise, zenginlerin dışarıdan görüntülerine bakarak, onların maddi varlıklarını kendisiyle karşılaştırdığından, kendini mutsuz hissetmektedir.

İnsanların büyük çoğunluğu zenginliği, bu dünyadaki para ve mal miktarı ile ölçüyor. Bunlara ilaveten makam sahibi olunursa, daha zengin sayılıyor. Anlayış böyle olunca da, insanlar arasındaki kavga artarak devam ediyor.

Kapitalizmin günümüzde geldiği nokta, servet yaratmadan para kazanmaktır. Bu hususla ilgili olarak aynı başlıkla bu sitede yayınladığımız bir makalemizde daha geniş olarak fikirlerimizi serdettiğimizden, burada bahsetmeyeceğiz. Kapitalizmi kendi içinden yıkacak olan unsurlardan birisinin de, servet yaratmadan kazanma anlayışının olması ihtimali kuvvetlidir.

Bu yazı Ekonomi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.