İSLÂMİ HUKUKUN TEMELLERİ
Bu sitede daha önce İslâmi hukuk konusuyla bağlantılı olarak çeşitli makaleler yayınlamıştık. Bunlar; “Hukuk Kavramı Üzerine”, “Şeriat Hukuku Üzerine”, “İslâm’da Uluslararası Hukuk Anlayışı” başlıklarına sahipti. Bu yazımızda, diğer makalelerimizden daha farklı bir açıdan konuya yaklaşmaya çalışacağız.
Bilindiği gibi İslâm kavramı, Yüce Yaradan’ın, ilk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’e kadar, bütün peygamberleri ve nebileri aracılığıyla insanlara ilettiği kurallar manzumesidir. Bu sebeple İslâm, insanın yaratılışına ve yapısına uygundur. Zaten tek olan Tanrı’nın, Kendi yarattığı kullarına verdiği yapıya uymayan bir dini öğütlemesi, düşünülemez.
Dolayısıyla İslâm’ın amacı, insanları huzur ve güvene eriştirecek esasları oluşturmaktır. Bu nedenle, bütün insanlığı kapsayacak şekilde kurallar koymuştur. İnsanlığın huzur ve güven içerisinde yaşayabilmesi için gerekli hükümler üç ana esasa dayanmaktadır:
Birincisi, adalet kavramıdır. Yüce Yaradan’ın koyduğu bütün hükümler, adalet temeli üzerine bina edilmiştir. Bu sebeple, İslâm’ın olduğu yeri tanımlayan en önemli unsur, orada hak ve adaletin olup olmadığıdır. Yani, adaletin olmadığı yerde İslâm’ın varlığından söz edilemez. Eğer, hakkın verilmediği ve adaletin olmadığı yerde İslâm’dan bahsediliyorsa, ortada bir sahtekârlık var demektir. Nerede İslâm varsa, orada hak ve adalet hükümran olmalıdır.
Adalet kavramıyla ilgili çeşitli fikirler vardır. Bunlarla ilgili olarak bu sitede yayınladığımız bazı yazılarımızda farklı düşünceleri aktarmaya çalıştık. Yine bu sitede yayınladığımız “Adalet için, Fikri yükseklik, İrade ve Fiziki Güç gerekir” adlı yazımızda, adaleti gerçekleştirmek için bazı önerilerimizi ifade etmiştik.
İslâm’ı, yani Yüce Yaradan’a teslim olmayı benimsediğini söyleyen her insan, kendi özel hayatı dâhil, her alanda adaletli davranmak zorundadır. Bu konuda önce kendisi örnek davranış sergilemelidir. Sonra ailesinin, çevresinin ve bulunduğu kurumun adaletle hüküm vermesi için elinden gelen gayreti göstermelidir. Böyle bir gayret içerisinde olmadığı halde İslâm’dan bahsedenler, insanları kandırmaya çalışanlardır.
İnsanlığın huzur ve güven içerisinde yaşayabilmesi için diğer bir esas, ahlâki erdemliliktir. Erdem hususunda da bu sitede bazı makaleler yayınladık. Bu konudaki düşüncelerimizi “Erdemliliğin Ölçüsü Üzerine” başlıklı yazımızda ifade ettik. İslâm, ahlâki erdemlilik olarak tanımlayabileceğimiz fazilet kavramını, bütün insanlığa şamil kılar. Dolayısıyla insanları, ırk, renk, bölge ayrımına tabi tutmadan, bütün dünyayı ahlâklı erdemlilik kapsamı içerisine alır. İslâm’ın fazilet kuralları, aklıselimin kabul edeceği esaslardır.
İkinci esas ile birincisini birlikte değerlendirdiğimizde, İslâm’daki adalet kurallarının, fazilet esaslarına uygun olmasını gerekli kılar. Bu açıdan bakılınca İslâm’ın getirdiği. Adalet kavramı, kişilerin malını, canını, namusunu ve ırzını korumakla yükümlüdür. Benzer şekilde, İslâmi adalet; yalan söylemeyi, ikiyüzlülüğü, insanları aldatmayı, hayâsızlığı yasaklayan kurallar getirerek fazilet esaslarını korumalıdır.
İslâm’ın dayandığı üçüncü esas, toplumsal faydadır. İslâm, bütün insanlığa şamil olduğuna göre, gözlenmesi gereken esas, insanlığın hayrına olacak maslahatlar (genel menfaatler) olmalıdır. İnsanların faydasına veya zararına olacak hususlardaki İslâm’ın hukuk anlayışını, “Kur’an Bağlamında Hukuk” başlıklı makalemizde daha ayrıntılı olarak aktardığımızdan dolayı, burada kısaca ele alacağız.
Eğer, bir şey tamamıyla iyi ise, bunu yapmak zorunludur. Diğer bir deyimle farzdır.
Eğer, bir şeyde iyilik yönü daha baskın ise, o şeyi yapmak tercih edilmelidir.
Eğer, bir şeyde iyi ve kötü birbirine yakınsa veya ikisi de yok ise, bu şeyi yapmak mubahtır (sakıncasızdır).
Eğer, bir şeyde kötülük daha baskın ise, iyilik çok daha azsa, o şeyi yapmak zararlıdır, sakınılmalıdır.
Eğer, bir şeyde kötülük çok daha baskın veya tamamen kötü ise, o şeyi yapmak haramdır.
Demek ki, insanlığın huzuru ve güveni için gerekli olan İslâmi hukukun temelleri; adalet, erdemlilik ve toplumsal faydadır.