İSLÂM’DA İYİ-DAHA İYİ KONUSU

İSLÂM’DA SALAH-ASLAH, YANİ, İYİ-DAHA İYİ KONUSU ÜZERİNE

 

Yüce Yaradan’ın yarattığı evrenin mükemmel olup olmadığı hakkında, gerek din adamları gerekse felsefeciler çok çeşitli fikir yürütmüşlerdir. Üzerinde tartışmalar yapılmasına rağmen fikir birliğine varılamayan husus, iyi-daha iyi konusudur.

İmam Gazali, salah-aslah olarak nitelenen bu konuda şöyle der: “Dünyada mevcut olandan daha iyi, daha tam ve daha mükemmel olanı imkân dâhilinde değildir.” Bu görüş, Mutezile ile benzerdir. Leibniz (1646-1714) ve Spinoza (1632-1677) da benzer şeyleri savunmaktadır.

İbni Sina, bu konuda şöyle düşünür: “Allah, tasarlanabilecek en yetkin evreni yaratmıştır. Evrendeki mevcut kötülük –ki, iyiliğe göre çok azdır- bu yetkinliğin var olması için zorunludur.” Aslında, İbni Sina ile benzer şeyi söyleyen Gazali, bir başka sözünde şöyle der: “Ortada şer gibi görülen her şeyin altında mutlaka bir hayır vardır. Eğer bu şer ortadan kalkarsa, altındaki gizli hayır da kalkar ve büyük bir şer oluşur.” Gazali, bu savunmasını desteklemek için, kanserli (kangren olmuş) bir el veya kol kesilmezse, vücudun da ölebileceği örneğini verir.

Gerek Gazali’nin gerekse İbni Sina’nın bu görüşleri, kâinata ve olaylara, insan olarak bize bahşedilen aklımızla ve kendi menfaatimiz tarafından baktığımız zaman geçerlidir. Fakat konuya, Yüce Yaradan açısından yaklaşıldığında yanlıştır. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter. O, Kendisi açısından, daha iyisini her zaman yaratabilir. İsterse bütün evreni sonlandırır, yeniden ve yepyeni düzen kurar.

Yazının başlığındaki konuyu irdeleyenlerin sordukları sorulardan birisi de; “Allah, daha iyisini yaratmak mecburiyetinde midir?” şeklindedir. Gerek İmam Gazali ve gerekse Mutezilenin cevaplarına bakılınca, sanki mecbur gibi algılanmaktadır. Fakat Gazali, konuyla ilgili fikirlerinin sonunda şöyle der: “Eğer, var olanın daha iyisini başaramasaydı, bu, ilahlığa ters düşen bir acizlik olurdu.” Böylece ilahi kudreti tamamen gözardı etmediğini göstermek ister. Buna rağmen, İmam Gazali gibi Ehli Sünnet ve Osmanlı ulemasından olan Hamdan b. Osman el-Cezairi (1773-1842), bu algılamaya Ehli Sünnet adına itiraz eder.

Bizler, gerek bu soruyu ve gerekse diğer soruları sorarken, konuya sadece, insanlar ve gezegenimiz açısından bakıyoruz. Hâlbuki kâinatta, bizim bilmediğimiz başka âlemler de var. Gezegenimizin yaşamını aynı düzende sürdürebilmesi için bile, sadece bizim samanyolumuzun değil, kâinattaki diğer samanyollarının düzenlerine de ihtiyaç var. Dolayısıyla bizlerin, konuyu yalnızca insanlar açısından değerlendirerek, kendimizce eksiklikler tespit etmemiz, bir anlam ifade etmez. Zaten bizler, kendimiz için faydalı ve zararlı şeyleri bile tespitte başarılı değiliz. Şeker bize tatlı gelir. Büyük çoğunluğumuz severiz. Ama vücudumuz için aslında genel anlamda zararlıdır. Acı biberi sevmeyiz. Ama vücudumuza faydalıdır.

Bu sebeple, insanlar açısından sormamız gereken soru, iyi-daha iyi konusu üzerine olmamalıdır. İyi ve daha iyi konusunda insanlara fikirlerini soracak olsak, çoğunluğu farklı cevaplar verecektir. Dolayısıyla daha başlangıçta, sorduğumuz sorudan ne kastettiğimiz hususunda bile, anlaşma sağlanamayacaktır.

O halde, sorgulamamız, Yüce Yaradan’ın kurduğu düzenin adilliği açısından olmalıdır. Bu hususta Allah, Kur’an’ında sıkça, insanlara zulmetmediğini, insanların birbirlerine zulmettiğini ifade etmektedir. Biz de bu konularla ilgili olarak, bu sitedeki birçok yazımızda irdelemeler yaptık. Ayrıca İslâm’da kötülük üzerine yazdığımız makalelerde aynı hususu inceledik. Yüce Yaradan’ın zulmetmediği kanaatine vardık.

Allah, toplumun genel huzurunu bozan insanları, bütün insanlığı korumak adına, bazılarıyla defettiriyor. Bakara suresi 251: “…Eğer Allah’ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karşı büyük bir lütuf sahibidir.” Huzuru bozanları, bazen doğrudan Yüce Yaradan, Kendisi cezalandırıyor. Bütün bu cezalandırmaların sebebi, insanlığın genel huzurunu sağlamaktır. Dolayısıyla huzuru bozanları cezalandırmak, kötülük yapmak değildir.

Adil davranış konusunda bir başka yaklaşım şöyledir. 4 Nisa Suresi 83: “…Eğer size Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, birçok işinizde şeytana uyardınız.” Birçok yazımızda ifade ettiğimiz gibi, Kur’an ayetlerinden anladığımıza göre, Yüce Yaradan, insanları farklı özelliklerde yaratmıştır. Eğer farklı yaratmasaydı, insanlar toplumsal bir düzen oluşturamazlardı.

Fakat farklı yaratılışa rağmen, şeytan karşısında, Allah’ın kişilere olan lütfu, başlangıçta her insana karşı eşittir. Lütfunun devam edip etmemesi, insanların kendi kararlarıyla verecekleri cevaplara bağlıdır. Allah’ın, insanların düşünceleri ve davranışlarına göre vereceği karşılığın fena olması, zulüm değildir. Çünkü aslında o karşılığı, biz kendimiz hakederek almaktayız.

Diğer taraftan kıtlık, kuraklık, afetler konusunda da, biz insanlar olarak kendi menfaatimiz açısından yaklaştığımız için yanılmaktayız.

42 Şura Suresi 27: “Eğer Allah rızkı kullarına bol bol verseydi, mutlaka yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O dilediğini belli bir ölçüye göre indiriyor. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları hakkıyla görür.”

Kıtlıklar, afetler iyi niyetli insanları birbirine yaklaştırır. Kibirli davranışları törpüler. İnsanları tedbirli olmaya sevkeder. Nimetler gibi cezalar da, öğüt alıp kendimizi düzeltmemiz içindir. Yanlışlıklar düzelince, toplum huzur bulur.

Konumuzla bağlantılı olarak sorulabilecek diğer bazı sorular şöyledir:

Kötülüğü, küfrü, hidayeti, dalaleti Allah mı yaratmıştır?

İyiliğe ulaşmak için, bir miktar kötülük olması gerekli midir?

Bu sitede yayınladığımız bazı makalelerde, Kur’an ayetlerinden verdiğimiz örneklerin ışığında, bu sorulara net ve şöyle cevaplar verebiliriz.

Felak Suresindeki ifadelere göre, kötülük, küfür, dalalet ve hidayeti Allah yaratmaz, fakat Yüce Yaradan’ın yarattığı şeyler bunları oluşturur. Ahlaki kötülük ve küfrün yolunu sahip olduğumuz akıl ile açtığımız gibi, dalalet ve hidayetin yolunu da, kendi akıl, vicdan ve irademizle yaptıklarımız açar. Metafizik kötülükler konusundaki fikrimizi, aynı başlıkla yayınladığımız makalemizde dile getirmiştik.

İkinci sorunun cevabı da nettir. İyiliğe ulaşmak için bir miktar kötülük olması gerekmez. Nitekim İmam Gazali’nin verdiği örnek günümüzde geçersizdir. Ancak iyiliğin anlaşılabilmesi için, kötülüğün ne olduğunun anlaşılması şarttır. Aradaki bu farkı anlayıp uygulayabilecek aklı, vicdan ve iradeyi de bize, Yüce Yaradan vermiştir.

Yüce Yaradan, Kendi yaratmadığı kötülüklere karşı insanları korumak için, Enam Suresi 12inci ayete göre, rahmetini üzerine yazmıştır. Bunu da sırf bizim yaratıcımız olduğundan dolayı yapmaktadır. Hem diğer insanların, hem de yarattıklarının şerrinden bizleri korumak için yapmaktadır ve bizlere yardımcı olmaktadır. Yoksa kötülüğü yarattığı ve bize karşı mecbur olduğu için değildir.

Bu ve bağlantılı konularla ilgili olarak zaman zaman irdelemelerimize devam edeceğiz.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE, Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.