ASRISAADET ORTAMI, ŞİMDİ DAHA YAKIN
İslâmiyet, insanların şehvet gibi düşük duygulara gömülmüş ruhlarını, insanlığın iftihar edeceği yüksek zirvelere yükseltmiştir. Bu ruhi akım, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) güzel örnekliğiyle önce ashabında, sonra diğer insanlarda mucizeye benzer bir değişime sebep olmuştur. Bu değişimin zirve örnekleri Ebu Zer ve Hz. Ömer’dir.
Bu ruhi akım yavaşladıkça, insanlar kendi yüce ufuklarından uzaklaşmaya başladılar. Uzaklaşıldıkça moraller bozuldu. Bu arada İslâm’ın gerçek ruhunu muhafaza edebilmiş olan insanlar yine hep var oldu.
Ancak bu güzel insanlardan bazıları, “Bizim Asrısaadette gerçekleştirilenleri gerçekleştirebilmemiz için, bizzat Hz. Peygamber’in ve ashabının var olmasına muhtacız” düşüncesine kapıldılar.
Hâlbuki günümüzdeki genel duruma baktığımızda, bu kaygı yersizdir. Günümüzde insanlık âlemi artık, yüzyıllardır yaşadığı kötü tecrübelerden ders almış görünüyor. Ahlâki değerlerin evrenselleşebilmesi için gerekli zemin, eskiye göre daha iyi. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in ve ashabının ulaştığı zirveye, geçmişe nazaran daha yakınız.
Günümüzde birçok ülke, bir dönem cinselliği serbest bırakmanın faturasını çok pahalıya ödedi. Bu milletler içerisinde, erkek-kadın ilişkilerinin daha seviyeli olmasını savunan ve uygulayanların sayısı giderek artıyor. Kadın-erkek ilişkilerini saygı çerçevesinde yürütenler artarken, halen eski düşük şehvet duygularıyla hareket edenlere yapılan kınanmalar da artıyor.
Diğer taraftan demokrasi uygulamalarında yanlış yapan, yolsuzluğa veya soysuzluğa bulaşan yöneticileri azleden veya cezalandıran devletler de artıyor. Bu milletlerin ulaştığı konum, Hz. Ebubekir’in “yanlış yaparsam beni dinlemeyin” ve Hz. Ömer’in “Hak’tan ayrılırsam beni düzeltiniz” şeklindeki ve o dönemlere göre mucize sayılabilecek davranışlarına ulaştıklarını gösterir.
Dünyada henüz bu sistemi kuramamış devletler, elbette var. Ama onların vatandaşları içten içe kaynıyor. Yanlış yapan yöneticilere karşı tavır alanlar artıyor. Birçok devlette, halkın durumu patlama noktasına yakın.
Asrısaadete ulaşabileceğimizin bir başka göstergesi, zalimler konusundaki dünyanın geldiği noktadır. Rusya’da Çarların baskısına karşı çıkanlardan biri olan Stalin’in insanlara yaptığı zulmü savunan kimse yok. Üstün ırk hayaliyle insanlığa ve kendi milletine en büyük acıları çektiren Hitler’ler artık halkları peşlerine takamaz.
Bir başka açıdan bakıldığında, bilindiği gibi, İslâmiyet sosyal adalet anlayışını getirmiştir. Sosyal adalet o dönem için, hem anlaşılması hem de uygulanılması zor bir konu idi. Günümüzde ise, dünyanın hemen her yerinde bu amaçla kurulmuş vakıfların ve derneklerin sayısı her gün hızla artıyor. Ayrıca sosyal adalet kavramını kendisine temel ilke edinerek uygulama gayretinde olan devlet ve siyasetçi sayısı da artıyor.
O dönemin müşriklerinin günümüzün kötülerine göre daha seviyesiz olması, moralleri bozabilir. Ama moralleri bozmayalım. Çünkü yukarıda saydığımız şartlar, güzel düşünen insanların daha başarılı olacaklarının göstergeleridir. Yeter ki güzel insanlar inançla, ısrarla, hak ve adaletten ayrılmadan yollarına devam etsinler.
Hz. Muhammed’in bir hadisine göre; “Muhakkak ki Allah katındaki Cihadın en yücesi, zalimlere karşı hak ve adaletle yapılan mücadeledir.”