İNSANLIĞIN ORTAK DİNİ İSLÂMDIR

BÜTÜN DİNLER, YARATICIYA ULAŞMAK İÇİNDİR

 

Bu sitede Semavi Dinler konusunda birkaç yazı yayınlandı. Tek yaratıcı olan Allah tarafından bizlere yol göstermek üzere ulaştırılan bilgiler konusunda bilgiler verildi. Yüce Yaradan’ın, insanlar birbirleriyle çatışsınlar diye farklı bilgiler, yani dinler göndermeyeceği vurgulandı.

Sonuçta bütün Semavi Dinlerin aynı kökten geldiği, hepsinin İslâm olduğu üzerinde duruldu. İslâm, kelime anlamı olarak Allah’a teslim olmak olduğundan, böyle yapanlara yani Yüce Yaradan’ın yolundan gerçekten gidenlere Müslüman denileceği belirtildi.

Konuya birde, Semavi olmadığı düşünülen dinler ve öğretiler açısından bakalım. Acivika’lardan Cain’lere, Buda’dan Hinduizm’e, Helen bilgelerinden Konfüçyüs’e, Taoculuktan Yoga’ya, Samkhya mezhebinden Brahmancılığa kadar bütün arayışlar, insanların ve insanlığın daha huzurlu olması için yapılmıştır.

Helen bilgeleri ve Taoculuk doğayı incelemeye ağırlık verdiler. Bilgeler ve Konfüçyüs, erdem anlayışı üzerine derinlemesine araştırmalar yaptılar. Taocular ise, “Tanrıya giden gerçek yol” anlamında kullandıkları Tao’ya erişebilmek için, doğaya uygun bir şekilde yaşamak gerektiğini savundular. İnsanların doğa ve toplumla ilgili olarak koydukları birçok kuralı, insanların yaptıkları “dalavereci icatlar” olarak nitelediler.

Diğer düşünce sistemleri ise, incelemelerinin merkezine insanı koydular. İnsanın madde ve ruh şeklinde iki ayrı yönünün olduğunu düşündüler. Ruhu maddeden kurtarmanın yollarını aradılar.

Bazıları, nefis denilen arzuların insanlara acı verdiğine kanaat getirdiler. Acıdan kurtulmak için, nefsi yenmek gerektiğini söylediler. Bazıları kaderin önemini vurguladılar. Kimisi, iç huzuru elde edebilmek için tefekkür etmek gerektiğinin üzerinde durdular.

Acıyı yenme, iç huzuru elde etme konusunda belki de en kapsamlı yöntemi Buda anlattı. Bunlar sırasıyla;

Doğru görüş, doğru karar, doğru ve iyi söz, doğru davranış, doğru iş, doğru çaba, doğru hafıza, doğru gözlem.

Bütün araştırmalar, insanların davranışlarının karşılığı olarak, ceza ve ödül verilmesinin gerektiğini vurguladılar. Kimine göre ceza ve ödül, ruhun bir başka bedende yeniden dünyaya gelmesiyle verilecekti.

Türkler, ceza ve ödülü Tanrının bizzat Kendisinin vereceğine inandılar. Bilge Kağan’ın Orhun Anıtlarında söylediği gibi, “Zamanı Tanrı yapar, Tanrı yaşar. İnsanoğlu ölümlüdür” diyerek Tanrının ölümsüzlüğüne vurgu yaptılar.

Balkan Bulgar Türklerinin hakanı Kurum Han 810’lu yıllarda, “Doğru insanı ve yalancıyı Tanrı bilir. Bulgarlar, Hıristiyanlar için çok çalıştılar. Ancak onlar bunu çabuk unuttu. Fakat Tanrı biliyor” derken, ödül ve cezanın her şeyden haberdar olan Tanrı’ya ait olduğunu vurguladılar.

Hazar Türklerinin hakanı, 862 yılında kendisini ziyaret eden Aziz Kyrillos’a, Hıristiyanların Tanrının üçlü kişiliğine (trinity) inandıkları halde, kendilerinin tek Tanrıya inandıklarını söyleyerek, tek Yaratıcı inancında olduklarını gösterdiler.

Acaba Allah peygamberler göndermeden insanlar bunları nasıl ayrıntılarıyla birlikte düşünebildiler? Tabii ki, Yüce Yaradan’ın verdiği akıl sayesinde düşündüler. Nefislerini, yani arzularını nasıl dizginleyebildiler? Elbette ki, Allah’ın verdiği irade sayesinde arzularını yendiler. Erdemliliği, iyilikleri nasıl tanımlayıp önerebildiler? Yüce Yaradan’ın verdiği vicdan sayesinde anladılar.

Demek ki Yüce Yaradan bizleri uyarmak için hiç elçi göndermese bile, insanlar Yaratıcının varlığına doğru düşüncelerini yöneltebilirler. Allah’ın verdiği irade ve vicdan sayesinde, hak ve adaletle davranabilirler.

Fakat Yüce Yaradan kullarına yardımcı olmak için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Gönderdiği bilgilerin din tacirlerince tahrif edilmeleri üzerine son Kitabı olan Kur’an’ı indirmiştir. Bu Kitabının korumasını da Kendisi üstlenmiştir.

Kur’an, insanlığın çocukluk evrelerini geçerek, buluğ çağına geldiği bir dönemde indirildiğinden hem ayrıntılı olmuş hem de insanlık var oldukça geçerli olacak bir yapı oluşmuş. Bir insanın huzurlu olmak için, yaşamı boyunca kullanabileceği yol gösterici bilgilere sahip bir hüviyete bürünmüş.

Huzurlu bir gelecek isteyen her insan ve dolayısıyla insanlık, Kur’an’ı Yüce Yaradan’ın verdiği akıl, irade ve vicdan eşliğinde irdelerse, ortak bir sonuca ulaşabilir. O halde “düşünen bütün insanlığın ortak dini İslâm’dır, yani Yüce Yaradan’ın gösterdiği yoldan gitmektir” demek, gerçeğin dikkatlerden kaçan bir ifadesi olacaktır.

Allah’ım, insanların hidayete erebilmeleri için, onlara irade gücü ver. Senin gönderdiğin ayetleri anlayabilmeleri için, anlayış ihsan eyle. Senin verdiğin akıllarını kullanabilmeleri için, onlara yardımcı ol.

Bu yazı Dini kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.