İNSANLARIN DAVRANIŞLARINI FİZİKİ OLGULAR MI BELİRLER
Eğer, bir insanın davranışlarını fiziki olgular belirlemişse, o insan, o hareketi kendisi seçmemiş demektir. Kişi, davranışını kendi seçmemişse, yaptığı hareket nasıl gelişmiş olabilir diye düşündüğümüzde, akla ilk gelen basit refleks karşılıklardır. Veya bazı hastalıklar ile hormonal etkilerin belirtisi olabilir diye düşünülebilir.
Fakat felsefeci Richard Dawkins, bu hususta, olgular ve sebepler açısından, daha ileri gidiyor. Dawkins, insanı tanımlarken, “davranışlarını genlerin oluşturduğu ve başka seçim şansı olmayan varlıklar” olarak betimliyor. Hattâ daha da ileri giderek, bizleri, “genler olarak bilinen bencil molekülleri korumak için gözümüz bağlı programlanan robotlar” olarak görüyor.
Zeki bir felsefeci olan Dawkins’in böyle düşünmesinin bir nedeni, savunduğu ateizme kendince bir hareket noktası bulmak arzusu olabilir. Diğer bir sebebi de Charles Darwin’in türlerin çeşitliliği üzerine yaptığı araştırmalar olabilir. Darwin, çalışmalarının sonuçlarını aktarırken “doğal seleksiyon” ifadesini kullanmıştır. Hattâ bir adım daha ileri giderek, “en güçlü olanın hayatta kalması” tezini savunmuştur.
Bu ifadelerde belirgin bir hata vardır. Çünkü bu sonuca ulaşmak için yapılan araştırmalar, hayvanlar üzerinde gerçekleştirilmiştir. Ama genelleme yapılırken, işin içine insanlar da katılmıştır. İnsanlarla diğer türleri bir tutmak, aradaki çok net farkları yok saymak, ilim adamlarının, ulaştıklarını düşündükleri bu sonucun en temel hatasıdır.
İkinci bir hata, hayvanların davranışlarının sebeplerinin bile, eksik incelenmiş olmasıdır. Hayvanların davranışlarının bir bölümünü, fiziki olgular belirlemezler. Bu durumu, bilhassa günümüzdeki belgesel çekimleri izleyen her insan gözlemleyebiliyor. Gerek insanların kendi gözlemleri, gerekse belgesel çekimler yapanların gördüklerini anlatmaları dikkate alındığında, doğal seleksiyondan bahsedilemez.
Davranışların tamamını fiziksel olguların belirlemediği ortamlar için, doğal seleksiyon ifadesinin kullanılması, araştırmayı yapan kişinin kendi tercihidir. Ama okuyucuları yanıltmaktan başka bir gerçekliği yoktur. Doğada yaşananlar için (insanların müdahil olmadıkları ortamlarda), belki doğanın kendi yapısını koruması olarak nitelenebilir.
Hayvanların durumu böyleyken, insanlar için Dawkins’in yaptığı tanım, tamamen geçersizdir. Eğer insanlar, genlerinin yönlendirdiği robotlar ise, hiçbir güzel davranış, güzel veya kötü söz gibi moral etkiler, robotların davranışlarını değiştirememelidir. Hâlbuki bütün siyasetçiler ve din tüccarları, insanları olduklarından farklı davranmaya bu yöntemlerle yönlendirirler. Bu gerçeği gören bazı felsefeciler ve ateistler, umutlarını geleceğe saklamaktadırlar. Gelecekte bir gün, “duygusal robotların” yapılacağını söyleyerek, iddialarını gülünç olmaktan çıkarmaya çalışmaktadırlar.
Geleceği biz insanlar bilemeyiz. Bu sebeple, bilinmeyen üzerine teori oluşturmak, bilimsel düşündüklerini söyleyenlerin düştüğü tezat çukuru oluşturur. Eğer ileride insanların benzeri olan duygusal robotlar yapılırsa, yukarıdaki iddiaları, o dönemde yaşayanlar dile getirebilirler. Ama günümüzdekilerin dile getirmeleri, kendi fikirleriyle çelişmekten başka bir şeye yaramaz.
Çünkü eğer, robotlar bile duygusal olabilecekse, insanın da duygusal bir yönü var demektir. Bilindiği gibi insanlar, ileride yapılacağı iddia edilen “hayali robotlardan” çok daha karmaşık duygu yumağına sahiptirler.
Şimdi yazımızın başlığına dönelim. Eğer davranışlarımızı fiziksel olgular belirlemişse, bu hareket bizim seçimimiz değildir. Eğer kişinin hareketlerinin sebeplerini, duygusal veya ahlâki nedenlere göre açıklamak zorunda kalıyorsak, o davranış, o şahsın seçimidir. Çünkü bu sebep açıklama savunmasından, bir başka şahıs, aynı şartlarda farklı bir davranışı seçebilirdi anlamı çıkar.
Bilindiği gibi insanların, nefislerinin isteklerine karşı direnme seviyeleri farklıdır. Dolayısıyla, kişilerin, aynı veya benzer ortamlardaki davranışları farklı olur. Hattâ aynı kişinin aynı sonuçla ilgili tepkisi, kendisi farklı duygusal konumda veya değişik ortamlarda iken, birbirini tutmaz.
Demek ki, insanların davranışları fiziki bir gereklilik değildir. İnsan davranışları için “tek bir sonuç vardır, başka davranışlar imkânsızdır” denilemez. Bu iddia ancak, doğa olayları için yapılabilir. “Yukarıya atılan her cisim yere düşer” veya “belli bir derecenin altında su donar, üstünde ise kaynar” demekle, başka bir sonucun imkânsız olmasından bahsetmek, sadece doğa yasaları için mümkündür. İnsan davranışlarının büyük bölümünü, ahlâki ve duygusal yapılar oluşturur.
İnsanların bu yapılarının değişmesi söz konusu değildir. Çünkü genlerimiz; fedakârlık, acımasızlık, sevecenlik, cömertlik, cimrilik, merhamet gibi duyguları ne oluşturabilecek ne de yok edebilecek bir donanıma sahip değildir.
Biz, insanlar olarak, kendi duygusal yapımızı değiştirecek gen yapısına sahip değil iken, duygusal robotları nasıl oluşturacağız? Ya da biz insanlar olarak, kendimiz, nasıl “robot” gibi olacağız?