İNSANLARI KANDIRDIĞINI ZANNEDENLERE
(Not: Bu yazı Haziran 2013’te yayınlanmıştı. Silindiğinden, bir cümle hariç, aynen yayınlıyoruz.)
Allah, Davud peygamberin emrine dağları ve toplu olarak kuşları amade kılmıştır. Ama böylesine mucizelerle desteklediği kulunu dahi bakın nasıl uyarıyor.
SAD 26: Ona dedik ki: “Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa nefis seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”
Demek ki, nefsine uyarak adaletten ayrılanlar, Allah’ın sevdiği peygamberi bile olsalar, azap var. Ayetten anlaşıldığına göre, bu azap bu dünyada da var.
Nefsine uyarak adaletten ayrılmayı sürdürebilmek için en önemli şart, insanlara yalan söylemektir. Yalan söylemeye başlayanlar, devamını getirmek zorunda kalırlar. Çünkü başka türlü, mevkilerini muhafaza edemezler.
KEHF 105: Onlar, Rab’lerinin ayetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr etmişlerdir. De ki: “Hayır namına yaptıkları bütün işleri boşa gitmiştir.”
Burada Allah inkâr eden müşriklere seslenmektedir. Ama ayetleri bildiğini ve güya kabul ettiğini diliyle söyleyip de, uygulamada başka davrananlar için de geçerli olacağı düşünülmelidir.
Nitekim Allah, ZUMER 3’te: “……..Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” diyerek arada bağ kurabileceğimizi gösteriyor.
Aşağıdaki ayette de, salih amel olmadan güzel sözlerin bile, Allah indinde fazla bir anlamı olmadığını gösteriyor.
FATIR 10: ” Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. O’na ancak güzel sözler yükselir. Onu da amel-i salih yükseltir. Kötülükleri kuranlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.”
Demek ki asıl olan sözler değil, düzgün işler yapmaktır. İçten pazarlıklı olanları halk bilmeyebilir, ama Allah her şeyi biliyor. Hattâ kalplerimizden geçenleri bile.
Buradan, kendinin yanlışlarını bilen, ama halkı güzel sözlerle ve tiyatro oyunu oynayarak kandırmaya devam edenlere sesleniyorum. Halkı kandırmaktan vazgeçin. Allah’ın rahmeti geniştir. Tövbe edin ve yalanlarınızı ve hattâ görevlerinizi bırakarak istiğfar edin. “İnsanlara yalancı olduğumuzu söylersek, başımıza kötü şeyler gelir” diye korkmayın. Güzel işler yapmaya başlayın, sonra Yüce Yaradan’ın merhametine sığının.
Allah, bu konuda sizleri uyarıyor: Maide- 44: “…….Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, Benden korkun ve ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.”
Demek ki dünyada çekecekleriniz, ahirettekilerin yanında devede pire bile değil.
Halen yeryüzünde efe gibi kibirle, böbürlenerek dolaşanları da Allah uyarıyor: İSRA 37: “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.”
FATIR 43: “Yeryüzünde bir kibirlenme ve suikast düzeni! Oysa fena düzen, ancak sahibinin başına geçer.”
KASAS 76. “…….Hani, kavmi kendisine (Karun’a) şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.”
Firavun için Allah diyor ki; YUNUS 92: “Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan birçoğu ayetlerimizden gerçekten habersizdir.”
Firavunun bedeni, denizde belki binlerce yıl kalmasına rağmen hiç bozulmadan günümüze geldi. Çünkü Allah, onun kötü sonunun bize ibret olmasını istedi.
Günümüzde, hatalarından dönmeyerek, halen yalan ve kötülük düşünme batağına doğru gidenleri uyarmak gerekiyor. Çünkü gidişleri o kadar kötü yöne ki, sonunda sadece kendileri değil, halk da zarar görebilir. Halk zarar görürse artık o yalancıların Allah’ın mağfiretine sığınmaları iyice zorlaşır.