İNSANLAR GİDEREK TAHAMMÜLSÜZLEŞİYORLAR
Bilimdeki ilerlemelerin insan hayatına yansıması arttıkça, yaşamın her alanında konfor artıyor. Ulaşımdan iletişime, giyim-kuşamdan yeme-içmeye, elektrikli aletlerden sağlığa kadar her şey önceki nesillere göre daha konforlu.
Ferdinand Macellan (1480-1521), 1519 Ağustosunda Portekiz’den hareket ederek dünyayı dolaşmaya çıktı. 1521 Nisanında turu tamamlayamadan Nisan 1521 de Filipinlerde vefat etti. Seyahati devam ettiren çok az sayıdaki kişi, zorlu yolculuğa başladıktan tam üç yıl sonra 1522 Eylül ayında Portekiz’e ulaşabildi. Buna rağmen, buharlı gemiler yapılana kadar üç yüz yıl boyunca, aynı yollardan aynı zorluklara katlanarak seyahat edenlerin sayısı hiçte azımsanacak gibi değildir. Günümüzde, aynı yolları lüks gemilerde “mavi yolculuk” adı altında yapanlar, gemideki açık büfe yemeklerden, kibar gemi personellerinin eğlenceden gezi turlarına kadar yaptıkları diğer hizmetlerden bile şikâyet etmekteler.
Kristof Kolomb (1451-1506) mahkûmlardan oluşturulan tayfalarıyla birlikte 30 günde gittiği mesafeyi, aynı zorlukları yaşayarak, ana gemisi dahi batmasına rağmen 4 defa daha gitti. Aynı yerlere uçakla 5 saatte giden günümüz insanı, havaalanı ve havayolu personelinin hizmetlerinden şikâyetçi olmaktadır.
Kolomb’un çağdaşları olan Avrupalılar, birkaç ayda bir yıkanırken ve aynı elbiseyi uzun süre çıkarmadan giyerken, hallerinden şikâyetçi değillerdi. Günümüzdeki zengin insanlar her gün yıkanıyorlar ve bir saat sular kesilse veya banyo yaparken sıcak su 10-15 saniyeliğine (dikkat edelim saniye) kesilse, hemen söylenmeye başlıyorlar. Eğer, kaldıkları lüks bir otelde bu durumla karşılaşmışlarsa, aşağıya inip yetkili-yetkisiz kimi bulurlarsa haşlıyorlar.
Keşifler öncesi Avrupa ve Asya halkı ile zenginleri, domates, patates, acı biber, kakao gibi ürünleri bilmezdi. İspanyolların Meksika’yı işgalinden sonra onlar tarafından getirildi. Günümüzde ulaşım araçlarının gelişmesiyle, zenginler ve halk dünyanın her bölgesinde yetişen ürünlerden hem de taze olarak yiyebiliyorlar. Ama şikâyet etmekten de geri durmuyorlar.
Giordano Bruno (1548-1600) hem Kilise adamı hem felsefeci hem de araştırmacı idi. Galileo ile tanışıyordu. Kopernik’i okumuştu. Bir gün, “kendisinin göğe çıkarıldığını, çok yükseklere çıktığını, oradan baktığında güneşin dünya etrafında değil, dünyanın güneş etrafında döndüğünü gördüğünü” söyledi. Bu durum bütün insanlığın bilgisine ters idi. Kopernik bile bu yönde bulgular elde etmesine rağmen tam emin olamamıştı. Galileo ise, güçlü teleskopları olmadığından, henüz kendisi de kesin bir sonuca ulaşmamıştı. Bu durumu ilk Bruno açıklamıştı. İlmi bir açıklama olmamasına rağmen, bilim alanındaki en önemli bulgu idi. Bu sebeple hapse atıldı. Dinden çıkmakla itham edildi. Vazgeçmedi. Sekiz yıl hapis yattıktan sonra, hapiste idam edildi. Günümüz araştırmacıları ise, buldukları yeni ve çok küçük bir şey için (kendilerine göre) yeterince itibar görmemekten şikâyetçiler.
Madam (Marie) Curie (1867-1934) uzun hayat mücadelesi verdi. Polonya’dan Fransa’ya geldi. Evlendi. Eşi ile birlikte, borç alarak araştırmalar yapmaya başladı. Tonlarca kömürü bizzat kendileri ayıkladı. Sonunda radyoaktif madde olan radyumu elde etti. Bu buluş, onun dünyanın en zenginleri arasına girmesini sağlayabilirdi. Ama o “hastaların tedavisi için bulduğum bir maddeden faydalanmak benim bilimsel manevi şahsiyetimi zedeler” diyerek, buluşunu insanlığa hediye etti. Üniversitede maaşlı çalışmaya ve insanlara yardımcı olmaya devam etti. Kendisi de, radyoaktif maddeye çok fazla maruz kalmaktan dolayı aplastik anemi hastalığına yakalandı ve bu sebeple vefat etti. Günümüz araştırmacıları, devletlerin veya şirketlerin ciddi destekleriyle ve teknisyenler kullanarak yaptıkları araştırmalardan elde ettikleri gelirin (kendilerine göre) azlığından şikâyetçiler.
Çocuk ölümleri sadece son iki yüz yılda %33’ten %5’lere indi. O dönemlerde bir kadın 15 civarında çocuk yapıyor, yaşayabilenler kalıyor, diğerleri ölüyorlardı. Ama kadınlar; hastane olmayan bir ortamda, kimisini evde, kimisini tarlada, kimisini yolda olduğu halde, bu kadar çok çocuk doğurmaktan şikâyetçi değillerdi. Günümüz kadınlarının yarısı, tek ya da iki çocuğunu hastane ortamında ve sürekli doktor denetiminde olmasına rağmen, sezaryen yöntemiyle doğurmak istemektedir.
Osmanlı Devletinin güçlü padişahı Yavuz Sultan Selim, sekiz yıllık iktidarında doğusundaki iki büyük rakibini yendi. Kendi devletinin hazinesini döneminin en üst seviyesine getirdi. Ama şirpençe denilen ve günümüzde basitçe tedavi edilen bir hastalıktan dolayı acılar içerisinde vefat etti. İngiltere’nin ünlü kralı Aslan Yürekli Richard, omuzundan okla vuruldu. Günümüzde basit bir antibiyotikle tedavi edilebilen bu durumdan kurtulamadı. Yara kangren oldu. Kangren olan uzuv kesilerek hasta kurtarılmaya çalışılırdı. Omzu kesilemezdi. İki hafta içerisinde acılar içerisinde vefat etti.
Savaşlarda yaralanan bir askerin, kangren olur korkusuyla o uzvunun kesilmesi ise, tam bir faciaydı. Narkoz olmadığından dört güçlü insan askeri zaptetmeye çalışırken tabip veya kasap, askerin feryatları arasında uzvu keserdi. Günümüzde, en ufak bir doz ayarlaması veya hastane personelinin dalgınlık hatasında neredeyse bütün ülke ayağa kaldırılmaya çalışılıyor.
Elbette insan sağlığıyla ilgili olarak azami dikkat ve gayret sarf edilmelidir. Elbette insanların konforunu artırmak için çalışmalar sürdürülmelidir. Ama günümüzde, gelirleri, dünya ortalaması ve üzerinde olan insanlarındaki bu tahammülsüzlük, hem insanların mutsuz olmalarına, hem de başkalarına yardımı değil, sadece kendilerini düşünmeye yönlendiriyor.
Bu konuyla bağlantılı olarak, mutluluk ve kanaatkârlık gibi hususları başka yazılarımızda ele almaya çalışacağız.