GOETHE’NİN DOĞU-BATI DİVANI VE DÜŞÜNCELER

GOETHE’NİN DOĞU-BATI DİVANI VE DÜŞÜNCELER

 

(Not: Bu yazı Eylül 2014 tarihinde yayınlanmıştı. Silindiğinden aynen yayınlıyoruz.)

Önceki yazımızda Hegel’in Doğu ile Batı ayrımı yaptığını aktarmıştık. Avrupalı bazı düşünürlerin böyle bir ayrıma gitmelerine ve Doğuyu; düşünmeyi bilmeyen, aklı olmayan, kavramlarla değil, kavramsız düşüncelerle konuşan olarak görmelerine sebep olan hatalarını incelemiştik.

Bazı Alman düşünürler bu hatalara düşerken, yine bir Alman olan Goethe (Johann Wolfgang von Goethe, 1749-1832), onlardan farklı hissetti, düşündü, sezgisini kullandı ve yazdı.

Tek yönlü eserler okumadı. Okuduklarını kendi mantık süzgecinden geçirdi. Birilerine veya bir yerlere yaranmak için yazmadı. Böylece o, felsefi sistem ve düşüncelerin içerisinde kaybolmadı. Dolayısıyla sonuçlarını kendi dünya görüşü olarak bizlere sundu.

Bu şekilde davranarak, daha az hata yaptı. Diğer bazı düşünürlerden farklı davranabilmesinin muhtemel sebebi, sahip olduğu temaşa kudretidir.

Goethe, bilimlerin, tasvir yoluyla parçadan bütüne giderken sürekli tökezlediklerini düşünür. Onların elde ettikleri bilgiyle ne yapacaklarını bilmedikleri söyler.

Goethe, Divan’ında Mefistotoles’in ağzından çağının bilgilerini tenkit eder ve tavsiyelerde bulunur:

‘’Zamandan istifade ediniz, o pek çabuk geçip gider. Lakin intizam size vakit kazanmasını öğretir. Onun için değerli dostum, ben size ilk önce mantık dersini tavsiye ederim…”

Goethe, 65 yaşında iken yazmaya başladığı Doğu Batı Divanı’nı başta Hafız olmak üzere sadece İran Edebiyatının etkisinde kalarak kaleme almamış, bilakis aynı zamanda büyük ölçüde Türk Edebiyatı’nın sultan şairlerinin, düşünürlerinin, devlet adamlarının ve sanatkârlarının bariz etkileriyle yazmıştır. Doğu Batı Divanı, Goethe tarafından Arap, Fars ve Türk Edebiyatına yazılmış eşsiz bir naziredir. Doğunun sanat ve kültür malzemelerinden ördüğü renkli bir şiir halısı gibidir.

Goethe, Hammer von Purgstall’ın 1812-13 yıllarında tercüme ettiği Hafız Divanı’nı okumasa belki de kendisi böyle bir Divan yazmayacaktı. Ayrıca İstanbul’daki Prusya maslahatgüzarı olarak 1785-1791 arasında çalışan Heinrich Friedrich von Diez’in Türkçe Farsça ve Arapça menşeili tercümelerinden de çok fazla etkilenmiştir.

Goethe, Marko Polo, Johannes von Montevilla, Pretro della Valle, olearius, Tavernier ve Chardin gibi seyyahların Doğu ile ilgili notlarından da çok istifade etmiştir. Hafız’ın Divanı muhtemelen tetikleyici olmuştur.

Bundan 200 yıl önce tercümeler ve seyyahların anlatımlarının çok az olması, bunları yorumlama ferasetini gösteremeyen düşünürlerin dünyaya bakışlarında hata yapmalarına sebep olabiliyordu. Günümüzün küresel dünyasında böyle bir kaynak sıkıntısı yok.

Küreselleşmenin sonucu olarak artan insanlar arası etkileşme, bölgeler arası farklılıkları törpülüyor. Doğu Batı, Kuzey Güney gibi farklılıklardan ileride bahseden azalacak En azından, özellikleri belirgin çizgilerle birbirinden ayrılmış bölgeler orta vadede kalmayacak.

Goethe’nin Doğu Batı Divanı’nın ‘’Notlar ve Araştırmalar’’ bölümünde ‘Çölde İsrail’ başlığı altında yaptığı irdeleme bugün içinde geçerlidir:

‘’Dünya ve insanlık tarihinin asıl, biricik ve en derin konusunu inançla inançsızlık arasındaki çatışma teşkil eder, diğer konular ise buna tabi ve ayrıntıdır…

İnançtan maksat, sadece, bir dine inanmak değildir. Sadece dini ve ruhi hayatla sınırlı da değildir. Varoluşun bütününü kucaklamaya çalışmak, insanı gerçek inanca götürür. Varoluşun ve hayatın manasını anlamak, insanı inançlı kılar.

Dolayısıyla dünyanın her bölgesinde, kendi içinde farklı anlayışlar vardır. Asıl olan, her bölgeden hayatın anlamını anlayanların, Dünyanın güzel geleceği için birlikte hareket etmeleridir.    

Bu yazı Sosyal kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.