EN HAYIRLI PLANLARI KİM YAPAR

EN HAYIRLI PLANLARI KİM YAPAR

 

Bu soruyu hangi insana sorsak, kendisinin yapacağını söylemesi ihtimali kuvvetlidir. Dolayısıyla, en hayırlı plan yapma yarışması düzenlense, jürinin doğru karar vermesi mümkün olmaz.

Çünkü bizler insanız ve Yüce Yaradan’ın bize verdiği akıl kadar fikir yürütebiliriz. Ulaştığımız bu düşüncelerin de birçoğunda nefsimize yeniliriz.

Velev ki, plan yapanlar peygamberler bile olsalar, aynı ortam geçerlidir. Peygamberler, bizlere göre, nefislerine çok daha az uyarlar. Ama onlar da, tek olan Tanrı’nın kendilerine verdiği akıl kadar fikir yürütebilirler. Tanrı, peygamberlere, normal insanlardan daha fazla akıl vermiş olsa bile sonuç değişmez. Çünkü peygamberler de, gördükleriyle ve güvenilir insanlardan duyduklarıyla karar verirler. Hâlbuki insanlar, hiçbir zaman olayın perde arkasındaki sebepleri bilemezler. Bazılarını bilseler bile, gelecekte olacakları bilemezler.

Yüce Yaradan, bu durumu, Kur’an’ında anlattığı, Hz. Musa ve ilim verdiği bir kişinin yol arkadaşlığındaki olaylarda, bize net bir şekilde gösteriyor. Kur’an’da Kehf Suresinin 64 ila 82inci ayetleri arasında anlatılan olayları Kur’an’ı okuyarak hatırlayalım. Peygamber olan Hz. Musa, Allah’ın ilim ve hikmet verdiği kişiye, bunları kendisine de öğretmesi için ona tabi olmak ister. İlim verilen kişi, Musa’ya sabredemeyeceğini söylerken şöyle der: “iç yüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?” Sabredeceğine söz vermesine rağmen Hz. Musa, karşılaştığı üç olayda da itiraz eder. İtiraz eden kişi bir peygamberdir. Ama işin iç yüzünü bilemediği için, tabi olmak istediği kişiyi suçlamak gibi bir yanlışa düşmüştür.

Bilindiği gibi Hz. Musa sıradan bir peygamber değildir. İsrailoğullarını kölelikten kurtarmak için, Yüce Yaradan’ın denizi yararak, kavminin gözünde yücelttiği bir peygamberidir. Ama o bile, kendi aklıyla tavır alınca, üç hadisede de yanlış karar vermiştir.

Bu durumda, en hayırlı planları yapacak olanda iki özelliğin birlikte bulunması şarttır. Birincisi, olayların ve konuşulanların hepsini bilmesidir. Diğer özellik ise, nefis sahibi olmamasıdır.

Bu iki vasıf, sadece ve sadece Yüce Yaradan da vardır. Her şeyi bildiği için, en mükemmel planları yapabilecek olan, yalnızca, tek olan Tanrı’dır. Sahip olmak istediği bir şey için sadece “ol” emrini vermesi yeten bir Tanrı’nın nefis sahibi olması düşünülemeyeceğinden, Onun yaptığı planların, en hayırlı planlar olması gayet mantıklıdır.

Yukarıda verdiğimiz Hz. Musa ile ilgili olaylar, Kur’an’da anlatılan ders niteliğindeki kıssalar olduğu için, bazılarımız “biz geleceği hiç bilemeyiz, dolayısıyla, başımıza gelen bir olayı nasıl kavrayacağız” diye düşünebilir. Konuyu bir başka peygamberin yaşanmış hayatından bir kesit sunarak, daha iyi kavranmasını sağlayabiliriz.

Bilindiği gibi Hz. Muhammed, yedi evlat sahibi idi. Çocuklarının bir tanesi hariç, hepsi de kendi sağlığında vefat ettiler. Peygamberden sonra vefat eden ise, kız evladı Hz. Fatıma’dır. O da kısa bir süre sonra ebediyete intikal etmiştir.

Şimdi düşünelim. Yedi çocuğunun bir kısmı, Hz. Muhammed’den sonraya kadar yaşasalardı, neler olabilirdi?  Çocuklar, taht kavgasına düşmeseler bile, zor karşısında Müslüman olmuş insanlar onları birbirine düşürerek, kendilerinin intikamını alma peşine düşmezler miydi? Veya sonradan doğan bazı muhteris kişiler, peygamberin çocuklarını, torunlarını bahane ederek, kendi saltanatlarının peşine düşmezler miydi?

Çoğaltılabilecek bu sorular için “böyle olaylar olmazdı” diyebilmenin zorluğunu anlamak için, peygamberin torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in başlarına gelenleri bilmenin yeterli olacağı açıktır.

Eğer, peygamberlerin çocukları böyle yapmazlar, nefislerine hâkim olurlar ve oyuna gelmezler diye düşünüyorsak, Hz. Yakup’un oğullarını düşünelim. Ağabeylerinin kardeşleri Hz. Yusuf’u öldürmek istediklerini, ölsün diye bir kuyuya attıklarını hatırlayalım.

Peygamberlerle ilgili olarak verdiğimiz örneklerin benzerleri, hemen hepimizin hayatında yaşanmıştır. Eğer yaşadığımız olaylara ihlaslı bir şekilde yaklaşıp o açıdan yorumlamazsak, hiçbir ders alamayız. Sadece kendi aklımızla ve bazısında da nefsimize yenilerek yapacağımız yorumlarda, işin hakikatini kavrayamayız.

Karşılaştığımız böyle konuları yorumlarken unutmamamız gereken bir şey, bizim için neyin hayırlı ve neyin şer olduğunu sadece Yüce Yaradan’ın bildiğidir. Nitekim hemen hepimiz, yaşadığımız birçok olaydan bir süre sonra karşılaştığımız şeylere bakınca, yanıldığımızı anlamışızdır.

Çoğumuz yaşayarak öğrendiğimiz bu gerçeğe rağmen, başlangıçta yine de bazı olaylar karşısında çok üzülürüz. Elbette o an için üzülmemiz normaldir. Çünkü biz insanız ve dolayısıyla, olayların iç yüzünü bilmiyoruz.

Karşılaştığımız çok üzücü ve çok sevindirici olaylarla ilgili olarak, unutmamamız gereken bir şey daha var. Böyle olayların, bize vermek istediği bazı dersler vardır. Yüce Yaradan, her olayı her yönüyle düşünerek oluşturur. Bizden de, hiç olmazsa birkaç yönünden irdeleyerek, ders almamızı bekler. Fakat kavrayamadığımız yönleriyle ilgili olarak da “Yüce Yaradan neylerse güzel eyler” şeklinde ihlasla yaklaşmamızın, tek olan Tanrı’nın hoşuna gideceği muhakkaktır.

Allah’ım, hüküm ve hikmet sahibi olan, sadece ve sadece Sensin.

Allah’ım, Sen, en hayırlı ve en mükemmel plan yapansın. Bizim için, ihlaslı kulların için, insanlık için, Senin nezdinde en hayırlısı ne ise, lütfunla onu oluştur.

 

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.