EKONOMİK BUHRANDAN DERS ALINDI MI?
Bu konuda karar verebilmek için, günümüzdeki uygulamalara kısaca bakmak gerekiyor. Ekonomik buhranlarla ilgili olarak bu sitede yayınladığımız bazı yazılarımızda, bankaların ekonomik kriz üzerindeki tetikleyici etkilerinden bahsetmiştik. Verdikleri kredileri acele geri çağırarak bunalımı hızlandıran bankaların önemli bir kısmı, devletleri tarafından kurtarılmışlardı.
Ekonomik kriz öncesinde, borsacılar ve bankacılar, en yüksek ücretleri alıyorlardı. Günümüzdeki bankacılar, neredeyse o dönemdeki ücretlerinden daha yüksek ödemeler almaya başladılar. Yani, ödenen ücretlere bakıldığında 2008 buhranından, en azından, bankacılar açısından ders alınmış gibi görünmüyor.
Bankaların sermaye tamponları, eski döneme göre daha düşük. Diğer taraftan bankalar birleşerek büyümeye devam ediyorlar. 2008 ekonomik buhranında, gördük ki, bazı büyük bankalar, sırf “batmalarına izin verilemeyecek kadar büyük” oldukları için kurtarılmışlardı. Demek ki, günümüzde değişen bir şey yok. Birleşerek büyüyen ve yüksek ücretler ödemeye devam eden bankalar, ileride oluşabilecek bir buhran anında, “mecburen” kurtarılacaklar. Şimdiden görünen o ki, tarih tekerrür edecek.
Bankacılara bu durum hatırlatıldığında, hepsinin yaptığı tek bir savunma var. O da, “başka alternatif olmadığı” şeklindedir. Hâlbuki 2008 ekonomik buhranı başladığında hepsi şaşkın haldeydi. Nitekim bankacıların aksakalı olan ABD Merkez Bankasının efsanevi başkanı Alan Greenspan de benzer durumdaydı. Gazetecilere açıklama yapamadığı için, duruma hayret ettiğini ifade etmekten başka bir şey söyleyememişti. Fakat aradan birkaç yıl geçip, bankacılar rahatlayınca bu defa, benzer sorulara kendinden emin cevaplar vermeye başladı.
Greenspan, ekonomik buhran öncesindeki uygulamalarında bir hata olmadığını ifade ederek, fikirlerinde bir yanlışlık bulunmadığının altını çiziyordu. Çünkü ona göre, başka alternatif yoktu.
Demek ki, bir uygulama dibe vurmadan insanlar çözüm arayışını düşünemiyorlar. Demek ki Avrupa, iki Dünya Savaşı yaşayarak dibe vurmasaydı, günümüzdeki Avrupa Birliği fikri ortaya çıkmayacaktı. Demek ki, alternatif aranılması için bütün sisteminin çökmesi bekleniyor veya gerekiyor. Aslında, eğer, ekonomik kriz sırasında devletler bankaları kurtarmasalardı, bütün bankalar domino taşı etkisiyle devrilerek batabilirlerdi. Bankacıların ve bankacılığın bugünkü halini görünce, “bankacılık sistemi batsaydı da, yepyeni ve farklı bir çözüm aransaydı” diye düşünenler artıyor.
Çünkü anlaşılan o ki, henüz buhranın sebepleri tam anlaşılamamış. Ekonomik krize doğru gidişi başlatan borsalar ve bankacılar, durumdan ders almamışlar. O dönemlere göre daha iyi şartlarda yaşıyorlar. Ama bu yaşama “yaşamak” mı demek gerekir, yoksa “uyku halinde yaşamak” mı demek gerekir siz takdir edin.
Sonradan yapılan araştırmalar gösterdi ki, 2008 ekonomik buhranını tetikleyenler asıl ürünler değil, türev ürünlerdir. Bu ürünlerin ne olduğunu halen anlamak zor. Belki tam olarak anlayan kişi sayısı, bir elin parmaklarını geçmez. Dolayısıyla halk hiç anlamıyor. Ama halk, bankacılar “bu iyidir” dedikleri için satın almışlar. Bankalara bunları satan Wall Street borsacıları da, konuyla ilgili şeffaf ve yükümlülükler içeren bir yönetmelikler oluşturmamışlar. Kendi kârlarını azamileştirmeyi hedeflemişler.
Bu hususu bir başka yazımızda ayrıca irdelemeye çalışacağız. Ancak, bizi, bu yazı konusuyla bağlantılı olarak ilgilendiren soru şu: “Peki, günümüzde bu hatadan dönüldü mü?”. Cevap, “maalesef halen hata devam ediyor”. Hattâ diğer tahvil veya hisse senedi piyasalarından daha büyük hacme sahip. Ama halen şeffaf değil, halen konuyu tam bilen yok. Halen kimlerin ne kadar sorumlu olduğu bilinmiyor.
Geçmiş bütün ekonomik krizlerde benzer hataların geçerli olduğu, sonradan yapılan incelemelerden anlaşılmasına rağmen, köklü bir çözüm düşünülmüyor. Sadece faiz oranlarıyla oynayarak günü kurtarmaya çalışılıyor.
Yazımızın buraya kadar olan kısmına bakılarak, bizim, bankalara düşman olduğumuz düşünülmesin. Ticari sistemin büyümesinde elbette bankaların payları var. Ama bankaların bu katkısı, tahmin edilenden çok az. Bankalar büyüttükleri sistemden, diğer bir ifadeyle, pastadan aslan payını kendilerine ayırıyorlar.
Ticari ortamın zorlaştığı, kârların azaldığı dönemlerde bile, en çok kâr edenler, bankalar oluyor. Hattâ, üretici firmaların bile bilançolarına bakılınca, üretimden elde ettikleri kârlardan daha fazlasını sair gelirler dedikleri faiz, borsa gibi alanlardan sağlıyorlar. Ekonomik buhran aniden hızlanınca, üretici şirketler batıyorlar, ama bankaların çoğunu devlet kurtarıyor. Sonuçta bankalar yine kazanıyor. Bankacılar yine yüksek gelir elde etmeyi sürdürüyorlar.
Bankalar, borsa simsarlarıyla aynı konuma düştüler. Borsa simsarları servet oluşturmayı bıraktılar, servet kaydırması yapıyorlar. Maalesef, bankalar da aynı şekilde servet kaydırması yapıyorlar.
İşin ilginç yanı, finansçıların ve bankacıların, servet kaydırarak kendilerinin zengin olmaya devam etmeleri. Son dönemlerde bu guruba, avukatlar da katıldılar. Onlar da kolay para kazanmanın yolunu bulmuşçasına, servet kaydırma işlerine giriştiler. Avukatlardaki bu yöneliş, bankacıları ve finansçıları da mutlu ediyor. Her türlü sahtekârlığı yaptıktan sonra kanun önünde aklanıyorlar. Hem kazanmaya devam ediyorlar, hem de toplum önünde aklanıyorlar.
Bankacılar ve finansçıların iki yönlü olarak kazanmalarını sağlayan avukatlar da, giderek daha çok dava alıyorlar. Onlar da daha fazla kazanıyorlar. Sonuçta bu üç gurup, doğru dürüst bir katma değer yaratmadan para kazanmaya devam ediyorlar.
Ekonomik krizlerden ders alınmadığının bir başka göstergesi daha var. Bu gösterge dünyanın büyük çoğunluğu için geçerli. Bilindiği gibi, teknolojideki gelişmeler, gerek tarımda gerekse sanayide verimliliği artırdı. Dolayısıyla üretim miktarları, bütün ülkelerde arttı. Ancak, halen yanlış giden bir şeyler var. Halen finans sektörü, tarım ve sanayiden çok daha fazla kazanıyor. Halen finans sektörünün işlem hacmi, tarım sektörünün 8-10 katı büyüklükte.
Bütün bunlar gösteriyor ki, 2008 ekonomik buhranından yeterince ders alınmamıştır. Dolayısıyla yeni buhranların oluşması an meselesidir. Bu hususta zaman verilemez. Fakat kesin olan bir şey var ki, bizleri hazırlıksız yakalayacak yeni bir ekonomik kriz, 2008’den çok daha yıkıcı olacaktır.
O halde bütün dünya olarak hazırlıklı olalım. Bir ülkenin kendi başına hazırlıklı olması hem mümkün değil, hem de bir işe yaramaz. Hep birlikte hazırlanmalı, hep birlikte hareket etmeliyiz.