DÜNYA SADECE İNSANA AİT DEĞİLDİR

DÜNYA SADECE İNSANA AİT DEĞİLDİR, İNSAN VEKİL YÖNETİCİDİR

 

Bu sitede yayınladığımız “Evrenin Yaratılış Sebebi Üzerine Düşünceler” başlıklı makalelerimizde, evrenin yaratılışının muhtemel sebepleri hakkındaki bazı düşüncelerimizi okuyucularımızla paylaşmıştık.

Bahsettiğimiz yazımızda, “günümüzdeki bilimsel bulguların sonuçlarına göre, evrenin insanlar tarafından bilinen veya gözlenen bölümündeki düzen, yer kürenin yaşamını sürdürebilmesi için organize edilmiştir” şeklinde bir kanaat belirtmiştik. Bu fikrimizi, bazı bilimsel bulgulara dayanarak pekiştirmeye çalışmıştık.

Yine bu sitede yayınladığımız “Allah, Yakın Kâinatı (göğü) Dünya İçin, Dünyayı İnsan İçin Kurgulamış İken, İnsan Ne Yapıyor?” başlıklı yazımızda da, Yüce Yaradan’ın, yeryüzünü insanın yaşayabileceği şekilde kurguladığını ifade etmiştik. Bu fikrimizi de, aşağıdaki Kur’an ayetlerine dayandırmıştık:

Nahl 16/5: “Hayvanları sizin için yarattı….”

13: “Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır.”

14: “O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.”

Daha önce yayınladığımız bu makalelerimize bakarak, yeryüzünün sadece insana ait olduğu fikrine varanlar olabilir. Eğer bu düşünceye ulaşmış olanlar varsa, yanlış bir sonuca sahip olduklarını yine Kur’an ayetlerine dayanarak gösterelim.

Fussilet Suresi 41/10: “O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.”

Görüldüğü gibi, ayetin sonunda “orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti” denilmektedir.

Eğer Yüce Yaradan, yeryüzünde sadece insanların rızıklanması için bolluk ve bereket oluştursaydı, bunu açıkça söylerdi. O zaman ayetin sonu muhtemelen şöyle olurdu “orada insanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.”

Nitekim aşağıdaki ayetteki ifade, evrendeki bazı şeylerin insanın emrine verildiğini, net olarak vurgulamaktadır:

Nahl Suresi 12. “O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.”

Ayette, insanın hizmetine verilenler olarak sadece; gece, gündüz, güneş, ay ve yıldızlardan bahsedilir. Bolluk ve bereketten bahsedilmez. Ayette bahsedilen insanın hizmetine verilen güneş, ay ve yıldızlardan, onların hareketlerinden, elbette, yeryüzündeki diğer canlıların da bazı faydalar sağladıkları düşünülebilir. Ama güneş, ay ve yıldızların, yeryüzündeki diğer canlıların hizmetine verilmesi gibi bir ifadenin geçmesi anlamsızdır ve tek olan Tanrı’nın böyle bir şey söylemesi düşünülemez. Bu nedenle güneş, ay ve yıldızlar için, doğrudan, “sizin hizmetinize verilmiştir” denilmiştir.

Demek ki -ayetlere göre- güneş, ay ve yıldızlar insanlar için, yeryüzündeki bolluk ve bereket ise, rızık arayan bütün canlılar için oluşturuldu.

O halde, yeryüzü, bütün canlıların ortak yaşam alanıdır. Rızık arayan her canlının rızık bulacağı bir mekândır.

Diğer taraftan, Bakara Suresi 2/30uncu ayete göre her insan, Yüce Yaradan’ın yeryüzündeki halefidir. Yani vekil yöneticisidir. Bir insanın bu görevini yerine getirip getirmemesi veya tam tersi davranması bu gerçeği değiştirmez. Tek olan Tanrı, insanı, Kendisinin vekil yöneticisi yaparken, insanlara Kendisinden bazı özelliklerin yansımalarını vermiştir.

 İsmail Hakkı Bursevi’ye göre de, Yüce Yaradan’ın halifesi olmanın sırrı yaratılış özelliklerindedir.

“Allah, insanı, Kendi zatının sıfatlarının suretinde hayat sahibi, çekip çeviren, işiten, gören, bilen, güç sahibi, konuşan ve iradesi olan bir varlık olarak yaratmıştır.”

Bilhassa hayvanlara göre, daha fazla akıl ve çok değerli özellikler vermiştir. İnsana verdiği en güzel vasıflardan birisi de özgürlüktür. Yüce Yaradan, Kendisinin vekil yöneticisi yaptığı insana özgürlük verecek kadar da, yücelerin yücesidir.

Ama insanların büyük çoğunluğu, onlara verilen vekil yöneticiliğin gerektirdiği sorumluluğu yeterince kavramış mıdır sorusuna her insan kendisi karar versin.

Kanaatimce, insanların önemli bir bölümü, dünya sadece insanlara ve bazen de kendisine aitmiş gibi davranıyor. Konuşurken belki farklı sözler ifade ediliyor. Ama tavırlar ve uygulamalar, sözlerle uyuşmuyor. Hem de insan olarak, diğer canlılara ihtiyacı olduğunu, onlar olmadan yaşamını sürdüremeyeceğini bildiği halde, onların yaşam haklarını hiç hesaba katmıyor. Nitekim bilim insanlarının ifadelerine göre, sadece arıların yok olmasından kısa bir süre sonra, insanlık da yok olmakla karşı karşıya kalacaktır. Hâlbuki insanlık, salgın hastalık gibi bazı sebeplerle yok olsa, arıların ve tabii ki diğer bitki ve hayvanların yaşamaya devam edecekleri düşünülmektedir.

Öte yandan, insanlar; bırakın bir ayı  ile veya bir kurtla başa çıkmayı, yeri geldiğinde yatak odalarındaki bir sivrisinekle bile mücadelede zorlanırlar. Ama yine de; inekleri, mandaları, filleri, develeri, atları, koyunları ve nicelerini, eğer Yüce Yaradan bizlere boyun eğdirmeseydi ne yapardık diye düşünmek istemezler. Uçan kuşlar karşısında bocalayan insan, tavukları, kazları bizim hizmetimize, tek olan Tanrı’nın sunduğunu anlayamıyor veya anlamak istemiyor.

Enam suresi 6/38. ayet: ‘’Hem yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi bir ümmet olmasınlar. Biz Kitap’ta hiçbir eksik yapmamışızdır; sonra hepsi toplanır Rablerine haşronulurlar. ‘’

Demek ki, bütün hayvanlar, tıpkı insanlar gibi, topluluk halindedirler ve aralarındaki iletişimde bazı kurallar vardır. Ayette bahsedilenlerin ispatını, çekilen bütün belgesellerde gördüğümüz için, örnekler vermeye gerek görmedik.

Her insan için Tanrı tanımı farklı olabilir. Ama insanların büyük çoğunluğu, yapılan haksızlıkları tek olan Tanrı’nın bildiğine ve zamanı geldiğinde haklının hakkını vereceğine, hakkı tesis edeceğine inanır. Dolayısıyla, Yüce Yaradan’ın yaratma vasfı dışındaki vasıflarını tanımlayan en önemli özelliği, adilliğidir. Onun adalet terazisi, zerre kadar bile şaşmaz. Çünkü Onun, haksızlık yaparak Kendi menfaatini düşünmesine ihtiyacı yoktur. O, zaten her şeyin sahibidir.

O halde, vekil yönetici olan insanın birinci sorumluluğu, haklının hakkını vermektir. Bu yükümlülük, sadece insanlara haklarını vermek anlamında değildir. İnsanlar, Yüce Yaradan’ın yeryüzündeki vekil yöneticisi olarak, dünyadaki bütün canlı ve cansız varlıkların haklarını vermekle yükümlüdür. Çünkü tek olan Tanrı, yeryüzündeki bolluk ve bereketi, rızkını arayan bütün canlılar için oluşturmuştur. Yani, Yüce Yaradan, yarattığı bütün canlılara adil davranmaktadır.

Cansız varlıkların hakkını vermek sözü anlamsız gelebilir. Ama cansız varlıkların birçoğu insanlığın geleceğini doğrudan ilgilendirmektedir. Milyonlarca yılda oluşmuş yeraltı zenginlikleri olan madenleri birkaç asırda bitirmenin, insanlığın geleceğini doğrudan etkileyeceği aşikârdır. Kirlenen hava ve su, gelecek kuşaklara bıraktığımız ve çözümü çok zor olan sorunlardır. Dolayısıyla, cansız varlıklara karşı olan sorumluluğumuz, aslında insanlığa karşı olan haklının hakkını verme yükümlülüğümüzle -çoğu zaman- eş anlamlıdır.

Bir koyunun, yeryüzüne ne kadar zarar verme hakkı varsa, insan da çevreye o kadar zarar verme hakkına sahiptir. Yeryüzü, bütün canlıların ortak malıdır.

Eğer insanlık, yeryüzünün sadece kendisine ait olmadığını kavrayarak gereğini yapmazsa, kendi sonunu getirecektir. İnsanların vurdumduymazlığı bu şekilde devam eder ve bitkilere, hayvanlara, yeryüzünün varlıklarına karşı sorumsuz davranışlar hız kazanırsa, insanlığın kendi sonunu getirme süresi, tahminlerden daha kısa zamanda olabilir.

Bu yazı KUR'AN ÜZERİNE kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.