BUDİZM VE TEK TANRILI DİNLER 3
Japon Budist başrahiplerden Dainin Katagiri diyor ki; “Buda’ya sığınırız, çünkü Buda, bizim büyük öğretmenimizdir. Dharma’ya (yasaya) sığınırız, çünkü o bizim ilacımızdır…Buda’nın topluluğuna Sangha’ya sığınırız, çünkü orada mükemmel dostlar vardır…” (Not: Türkçedeki yanlış anlamadan dolayı bundan sonra Budha olarak yazılacaktır.)
Yukarıdaki sözler, tek Tanrılı dinlerde şöyle sıralanabilir. Tek olan Tanrı’ya sığınırız, çünkü o bizim yaratıcımız ve merhamet edenimizdir. Peygamberlerine sığınırız, çünkü onlar bizim büyük öğretmenimizdir. Yüce Yaradan tarafından indirildiğine inandığımız kitabına sığınırız, çünkü o, bizim ilacımızdır. Yüce Yaradan’ın yolunda kalpten gelen bir inanışla yürüyenlere inanırız, çünkü onlar bizim kardeşlerimizdir ve orada mükemmel dostlar vardır.
Takdir edileceği gibi, insanların kendilerini iyileştirecek bazı acı ilaçları kendiliklerinden içmeleri zordur. Çevrelerinden destek beklerler. İşte, nefsine yenilme ihtimaline karşı da, bir insana bu desteği kendisi gibi düzgün anlayışta olan insanlar verebilir. Sangha veya Yüce Yaradan’ın yolunda yürüyen topluluklarla birlikte olmak bu açıdan çok önemlidir. Din tüccarlarıyla, duygu sömürücüleriyle ve nefsinin esiri olmuşlarla birlikte yaşayanlar, kendileri düzgün bile olsalar, her an egolarına yenilebilirler.
Budha, kendini geliştirebilmek ve kafasındaki sorulara cevap bulabilmek için meditasyonlar yapıyordu. Uyanışa ulaşabilmek için yaptığı bu derin düşünüşlerinde, karşısına çıkan “Mara” adlı bir karakter vardır. Arnie Kozak’a göre Mara, Budha’nın baş hasmıydı. Mara, arzuya, sıra sıra dizilmiş güzel kadınlara ve Siddarta’yı yolundan alıkoymaya çalışan cezbedici görünümlerle bir metafor olarak kabul edilebilir.
Budizm’deki bu Mara karakteri, tek Tanrılı dinlerdeki şeytan ile çok benzer. Her ikisi de insana cezbedici ortamlardan bahseder. Ama bu ortama uyması için insanı zorlamaz. İnsana sadece nefsinin arzu edeceği şeylerden bahseder.
Budha, Mara’yı, meditasyonuna devam ederek yenmeye çalıştı. Budha, Mara’nın ona verdiği vesveselerin yani güzel arzuların da geçici olduğunu, gerçek olmadığını, dolayısıyla bağlanmaya değer olmadığını düşündü. Böylece Mara’yı yendi. Her türlü hile hurdayı deneyen Mara, pes edip gitti.
Tek Tanrılı dinlerdeki, diğer bir anlatımla Yüce Yaradan’a teslim olmak anlamındaki İslâm’daki kavramıyla şeytanın insana verdiği güzel arzuların geçici olduğu, gerçek olmadığı, kutsal kitaplarda bize bildirilmektedir. (Nisa Suresi 4/120) Bu sebeple, Yüce Yaradan sık sık, “şeytan sizin düşmanınızdır, ona bağlanmayın” diye uyarır.
Budha’ya göre, ıstırap, hoşnutsuzluk veya gerginlik (stres) insanın her anını zehirler. Istırabın sebebi, istekler yani arzulardır. İnsanın çektiği acıların çoğunun sebebi, yine kendisidir. Bu ortam bir karmaşadır. Bu karmaşanın ötesinde bir yer vardır ve o yer, Nirvana’dır.
Nirvana, kelime anlamı olarak, ateşin soğuyarak sönmesi, sönmek anlamındadır. Budha’nın, “üç ateş” dediği hırs, nefret ve hezeyana olan bağlılığın sönmesidir. Şiddetle duyulan arzuları reddederek ondan vazgeçiştir. İsteklerden özgürleşmek ve ona bağlılığı sonlandırmaktır.
Budha’ya göre, hayata arzu yerine bilgelikle yaklaştığımızda, keder sona erebilir.
Yüce Yaradan da, insanları düşünmeye, akıl erdirmeye davet etmektedir.
Budha’ya göre, arzuyu yenmek için bilgelikle yaklaşabilmenin yolu, meditasyondur. Bu farkındalığa meditasyon olmadan erişmek zordur.
Tek olan Tanrı’nın insanlardan yapmalarını istediği ibadetlerin bir amacı da, meditasyondur.
Namaz, her gün belli sürelerde yapılan bir meditasyondur. Ancak, namazı, sadece idman yapar gibi kılmak ile Budha’nın tavsiye ettiği meditasyonu, yalnızca, sakince oturmak olarak görmek arasında bir fark yoktur. Dolayısıyla, dosdoğru kılınacak namazlar, insanı her gün meditasyon ortamıyla bağlantılı tutar. Böylece üç ateş denilen hırs, nefret ve hezeyanı söndürmemize yardımcı olur.
Tek olan Tanrı’nın öğütlediği ibadetlerden olan oruç da, üç ateşi söndürmeye yönelik bir başka meditasyondur.
Yüce Yaradan’ın insanlara bahsettiği Cennet ile Budha’nın söylediği Nirvana kavramı birbirine benzer. Her ikisine de ulaşmak zordur.
Budha, Nirvana’ya erişmenin ancak Sekizli Asil Yol sayesinde olabileceğini vurgular. Bunlar; doğru bakış, doğru karar, doğru konuşma, doğru davranış, doğru geçim yolu, doğru çaba, doğru farkındalık ve doğru meditasyondur. Buradaki doğru kelimesi, uygun olan anlamında düşünülebilir. Dolayısıyla, doğru yerine bilgece terimi kullanılabilir.
Tek olan Tanrı ise, Cennete ulaşmanın yolunu, önce Kendisine inanma, inandıktan sonra güzel işler yapma olarak belirtir. (Bakara Suresi 2/82) Görüldüğü gibi Cennete ulaşmak, Nirvana’ya erişmekten daha kolay bile olabilir.
Budha, Nirvana’ya ulaşmayı, ruh sağlığına kavuşma olarak görür. Cennete ulaşmak da, ruh sağlığına kavuşmak demektir. Çünkü güzel işler yapanlar, aynı zamanda ruhen yükselirler. Dolayısıyla, ruh sağlığına bu dünyada yaşarken de kavuşurlar ve Cennette de, hiç kaybetme ihtimali olmadan devam ettirirler.
Birbirine benzeyen Nirvana ve Cennet kavramlarından, Cennet anlayışı, Nirvana’ya ulaşmaya göre daha avantajlıdır. Çünkü Yüce Yaradan’ın, güzel işler yapmakla ilgili tavsiyelerini uygulayan bir insan, sadece ruh sağlığına kavuşmakla kalmaz. Ruh sağlığını uzun süre koruyabilmesine yardımcı olacak olan ilâhi bir desteğe mazhar olur. Ayrıca, ruhen yükselen bu insan, öldükten sonraki dirilişinde Cennete gitme ihtimalini artırmak amacıyla, meditasyon çabasını sürekli hale getirir. İbadetlerini bilgece bir üslupla huşu içerisinde yapmaya çabalar. İnanarak yaptığı bu ibadetler (meditasyonlar) onu kötülüklerden alıkoyar.
Dolayısıyla, inançlı bir mümin, inançlı bir Budist’e göre ruh sağlığına ulaşma ve bu sağlığını koruma açısından yapacakları meditasyonlarda, daha avantajlıdır.
Yüce Yaradan’a inanan bir müminin, bir Budist’e göre en önemli avantajı, öldükten sonra ortaya çıkar. Güzel işler yapmış imanlı bir müminin, Cennete girmesi ihtimali çok kuvvetlidir. Ama tek olan Tanrı’ya inanmamakla kalmayıp, Yüce Yaradan’ı reddeden bir Budist’in, Cennete girmesi ihtimali, bizim kutsal kitaplardan anladığımıza göre, yok denecek kadar azdır. Ancak her konuda olduğu gibi bu hususta da tek karar mercii, Yüce Yaradan’dır. Diğer taraftan, her Budist’in, Tanrı’yı inkâr ettiği de söylenemez.
Budha’nın çok zorlu olan Sekizli Asil Yolunu uygulamayı başarmış bir insanın, kendisini ve var olan her şeyi yaratmış olan Tanrı’yı reddettiği için Cennetten mahrum kalması, hiç arzu edilmeyecek bir durumdur. Fakat madalyonun öbür yüzünden bakılınca, Buda’nın Dharma’daki öğütlerini uygulayan inançlı bir Budist’in, Cennete girmek için atacağı adım çok kolaydır. Kendi varoluşunu, çevresindeki tabiat olaylarını ve evreni incelemesi yeterlidir. Zaten araştırmacı bir ruha sahip olan Budist insanlar, düşünerek inceledikçe, Tanrı’nın varlığını şahit olacak derecede kavrayacaklardır.