BASKICI AİLE RİYAKÂR, BASKICI TOPLUM HAİN ÜRETİR
Bu durumu en iyi bilen, Yüce Yaradan’dır. O, yarattığı kullarına verdiği özellikleri, en yakın bilendir. Kişinin kendisinden de daha iyi bilir. Bu sebeple, insanlara özgürlük vermiştir. Hiçbir baskı altında kalmadan düşünebilme kabiliyeti vermiştir.
Allah, peygamberleri aracılığıyla, insanlara sürekli yol göstermiştir. Hangi yolu takip ederlerse, sonunda nereye çıkacaklarını anlattırmıştır. Kararı insanın kendisine bırakmıştır. Hiçbir şekilde zorlamamıştır. Nitekim Kur’an bu konuda sıkça açıklamalar yapar. Bunlardan biri şöyledir:
24 Nur Suresi 54: De ki: “Allah’a itaat edin; Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.”
Ayet, herkesin kendi konumundan sorumlu olduğunu net olarak ifade ediyor. Her insanın yükümlülükleri olduğu gibi, peygamberlerin de sorumluluklarının olduğunu vurguluyor. Peygamberin sorumluluğu, Yüce Yaradan’ın kendisine yüklediği görevdir. Bu görevin ne olduğunu, ayetin sonunda açıkça belirtmektedir. Peygambere düşen, sadece açıkça duyurmaktır.
Hâlbuki peygamberler, insanların cennet ehli olabilmeleri için yol gösterici olarak gelmişlerdir. Dolayısıyla, insanların yanlış yolda yürümeye devam etmeleri, peygamberleri çok üzer. Bu sebeple, insanları kazanmak isterler. Kazanmak için ise, insanları zorlamaları gerekir. Fakat Allah, zorlama yapılmasına izin vermiyor. Sizin sorumluluğunuz, sadece duyurmak diyor.
Peygamberler, kendi guruplarını güçlü hissettikleri zamanlar zorlama yapsalar, onların peygamberlere ve Yüce Yaradan’a itaatlerinin kalpten olup olmadığını bilemezler. İtaat ettik diyenlerin içlerini sadece Allah bilir. Nitekim benzer bir hususta Yüce Yaradan, peygamberini şöyle uyarmaktadır.
49 Hucurat Suresi 14: Bedevîler “inandık” dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama “İslâm olduk.” deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah’a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
İnsanların konumları bu kadar net bir şekilde belli iken, bizler bazen yanlışta ısrar ediyoruz. Çevremizdeki veya emrimizdeki insanları, bize itaat etmeye zorluyoruz. Biz zorlayınca onların bizi seveceğini zannediyoruz. Veya onlara çok para veriyoruz diye bize itaat edeceklerini düşünüyoruz. Bizi böyle düşündüren en önemli etken, büyüklük kibrimiz. Kendimizin, çevremizdeki diğer insanlara göre daha güçlü olduğumuz yanılgısına düşüyoruz.
Tarih, işlerin böyle yürümediğinin örnekleriyle doludur. Ünlü Roma İmparatoru Sezar’ın ölürken söylediği “sen de mi, Brütüs” sözü kimseye örnek teşkil etmemiş ki, aynı hatalara günümüze kadar düşmeye devam ediyoruz. Brütüs, Sezar’ın çok sevdiği bir insandır. Onu kendisine hizmet için zorlayıp zorlamadığını bilmiyoruz. Ama olayın sonunda, Sezarı diğer başkaldıranlarla birlikte arkasından bıçaklamıştır.
Bu olayda net olan şey şudur; eğer arada bir sevgi olsaydı, arkadan bıçaklama olmazdı. Aksine diğer başkaldıranlara karşı Sezar’ı korumaya çalışırdı. Demek ki, Sezar’ın, Brütüs’e karşı davranışlarında bizim bilmediğimiz bir zorlama veya baskı var. Baskıya maruz kalan Brütüs, dışından Sezar’ı en çok seven, onun için ölüme bile gözünü kırpmadan giden bir insan imajı çizmiş. Riyakâr davranmış. Gerçek kimliğini içinde saklamış.
Bulduğu ilk fırsatta da, içinde sakladığı ihaneti uygulamış. Muhtemeldir ki, eğer Brütüs’ün bu çift kişilikli davranışı olmasaydı, Sezar’a komplo kuranlar, böyle bir teşebbüse girişemezlerdi. Dolayısıyla, Brütüs’ün, onlara cesaret vermiş olma ihtimali kuvvetlidir.
Hayatın gerçeklerini ve Kur’an’ı iyi bilen İslâm Mutasavvıfları, zor karşısında Müslüman olan kişilerin Müslümanlıklarının geçersiz olduğunu düşünmüşlerdir. Aslında kimin Müslüman olduğunun kimin olmadığının bilgisi, yalnızca Allah’ındır. Biz kullar, böyle bir şey söyleyemeyiz. Biz sadece kişilerin yaptıklarına göre karar veririz. İç durumlarını sadece Yüce Yaradan bilir. Muhtemeldir ki, mutasavvıflar, zorlamanın yanlışlığını göstermek için böyle ifadeler kullanmışlardır.
Hâlbuki buradaki zorlama, zorlanan insanın iyiliği için yapılmaktadır. Eğer biz, karşımızdakini, bizim menfaatimiz için zorluyorsak, hiç kurtuluşumuz yoktur. Zorladığımız insanlar bir gün bizden intikam alacaklar, ihanet edeceklerdir. Bu ihanet, Sezar olayındaki gibi ölüm şeklinde olmayabilir. Bizim menfaatimizi baltalama şeklinde olabilir. Artık o durum, ihanet edenin konumuna ve kabiliyetine kalmıştır.
Dolayısıyla bizler, ne karşımızdakinin menfaatini düşünerek, ne de kendi çıkarımız için, insanları zorlamamalıyız. Unutmayalım, kimse kimsenin günahından sorumlu değildir. Herkes kendisinden sorumludur.
34 Sebe Suresi 25: De ki: “Siz bizim yaptığımız günahlardan sorumlu tutulmazsınız. Biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmayız.”
Eğer hayatımızın bir döneminde böyle baskılar yapmışsak, hemen yanlıştan dönmeye çalışalım. Baskı yaptıklarımızdan, doğrudan olmasa bile, çeşitli şekillerde özür dileyelim. Sonra Yüce Yaradan’ın rahmetine sığınalım. Allah, yarattığı kullarının Kendine yöneldiğini ve güzel işler yapmaya başladıklarını gördüğünde, mutlaka onları doğru yola yönlendirir. Ta ki, tövbelerinden vazgeçip yeniden eski hallerine dönene kadar. İnsanlar dönerse, Allah da döner.
8 Enfal Suresi 19: “…Yok eğer dönerseniz, biz de döneriz…” Bu ayet müminlere hitap etmektedir. Yüce Yaradan onları da uyarmaktadır.
17 İsra Suresi 8: “Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık.” Bu ayet ise, yanlıştan dönerek Allah’tan merhamet ve rahmet isteyenlere hitap etmektedir.
Seçim bizim. Huzurlu veya huzursuz, korkusuz veya korkulu bir yaşamı ve sonunda cennet veya cehennemi seçmek bizim hür irademize kalmış.