ALLAH’IN ADİLLİĞİ ÜZERİNE
Biz insanların, ben dâhil, haksızlık yapmaya meylimiz vardır. Nefis sahibi olduğumuzdan, bazen nefsimizin istekleri doğrultusunda ve düşünmeden karar alırız. Arzu ettiğimiz bir şeye sahip olabilmek amacıyla, başkasına haksızlık etmekten çekinmediğimiz zamanlar olur. Haksızlık yapmamızın temel sebebi, elimizdekilerden daha fazlasına sahip olma isteği ve daha çok kazanma hırsımızdır. Arzularımızın sınırı genişledikçe, haksızlıklarımızın da sınırı genişlemektedir.
Biz insanlar bu yapıda iken, tek olan Tanrı’nın haksızlık yapıp yapmadığı hususundaki durumu hakkında fikir yürütebilmemiz için, kendimize bazı sorular soralım. Yüce Yaradan’ın, herhangi bir şeye ihtiyacı var mıdır? Diyelim ki, Allah, yeni bir şeylere daha sahip olmak istedi. Bu durumda söyleyeceği tek kelime, kutsal kitabındaki ifadesine göre, “ol” demek olacaktır. Peki, bu ifadelere ne kadar güvenebiliriz diyenler için, bilim insanlarının çalışmalarına bakalım. Son dönemlerde evrenin yaratılması üzerine teoriler oluşturan bilim insanları, bu sözü doğrulayan “Bing Bang” yani “büyük patlama” teorisini deneylerle doğrulamaya çalışmaktadırlar. Bu deneyler sonucunda “Bing Bang” kuramı, günümüz fizikçilerinin çoğunluğu tarafından kabul edilmektedir.
Büyük Patlama ifadesinin maksadı, bir bombanın patlaması gibi algılanmamalıdır. Olay kâinatın herhangi bir yerinde değil, zamanda bir anda olmuştur. Bu olay, evrenin oluşmasının başlangıcı olarak görülmektedir. Bu teori, evrenin, protondan bile küçük bir parça ile başladığını söyler. İlk oluşumun, saniyenin katrilyonlarda biri kadar kısa bir sürede meydana geldiğini kabul eder. Bu ilk genişlemeden itibaren oluşmaya başlayan sonsuz yoğunluktaki tek parçanın, sürekli genişlediğini ve halen genişlemeye devam etmekte olduğunu vurgular. Ancak bu genişlemenin, uzayın içerisinde olup olmadığını henüz tam bilememekteyiz. Zaten zaman kavramı ve zamanın izafiliği konusunda da henüz bilemediğimiz hususlar olduğundan, gerçeğe ulaşmamız şu an mümkün değildir. Ancak, Bing Bang teorisinde anlatılanlara, yokluktan varlığa geçiş olarak bakabiliriz. Ayrıca, Yüce Yaradan’ın “ol” emri sonucunda, anında bir şeylerin meydana geldiğinin doğru olduğunu düşünebiliriz.
Yüce Yaradan’ın, oluşturmak istediği herhangi bir ortam veya madde için, sadece “ol” demesi yettiğine göre, yarattığı mahlûklardan hiçbirine ve onların hiçbir şeyine ihtiyacı yok demektir. Yazımızın başlangıcında, haksızlık yapmanın en önemli sebebinin, daha çok şeye sahip olma hırsının olduğunu belirttik. Peki, yarattığı hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve istediğini anında yaratabilen bir yaratıcı, neden daha çok şeye sahip olmak amacıyla, yarattıklarına haksızlık yapsın ki?
İnsanlardan bazıları, tek olan Tanrı’nın adını kullanarak, diğer insanlara ve tabiata haksızlık yapabilirler. Peki, insanların, Yüce Yaradan’a rüşvet vererek herhangi birine haksızlık yaptırmaları mümkün müdür? Bırakalım başka birisine haksızlık yaptırmayı, kendimize yapılacak azabı, üzerimizden kaldırması için, Yüce Yaradan’a rüşvet verebilir miyiz?
Bütün insanlar birleşip, dünyadaki bütün zenginlikleri versek bu mümkün mü? Bütün evren dikkate alındığında, okyanusta bir damla kadar bile yer kaplamayan dünyayı rüşvet olarak teklif etmemiz, kâinatın tamamının sahibi olan Yüce Yaradan nezdinde nasıl bir etki yapabilir? Bizim vereceğimiz rüşveti kabul etmesi için, makul bir sebep gösterebilir miyiz?
Rad Suresi 13/18: “Rablerinin emirlerine uyanlar için daha güzeli vardır. O’na itaat etmeyenler ise, yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi kendilerinin olsa da, onu ve bir o kadarını bütünüyle kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte onlar, hesabın kötüsü kendileri için olanlardır. Varacakları yer de cehennemdir. Orası da ne fena yataktır.”
İrdelememize bir başka açıdan devam edelim. Yüce Yaradan, zalimlik yapan bir topluluğu, diğer insanların haklarını yedikleri ve huzurlarını bozduğu için, cezalandıracağını ifade ediyor. Ve bu cezalandırma işlemleriyle ilgili olarak birçok örnek veriyor. Verilen bu örnekleri dikkatli irdelemeyenler, Yüce Yaradan’ın adil olmadığını iddia ederek şöyle diyorlar: “Zalimleri cezalandırırken, arada bazı inanan masumların da cezalandırabilir, bu durum haksızlık olmuyor mu?” Yüce Yaradan, neden, zalimlerle birlikte, az sayıda da olsa, inanan insanları da cezalandırsın ki? Eğer bu cezalandırmayı yapanlar bizler yani insanlar olsaydık, böyle bir haksızlığı yapma ihtimalimiz kuvvetlidir. Hattâ, yaptığımız yanlışlığı da, “kurunun yanında yaş da yanar” diyerek savunmaya çalışabiliriz. Böyle davranmamızın bir sebebi, bizim cezalandırmalarımız sırasında, masumları ve inananları ayırt etmemiz çoğu zaman mümkün değildir. Biz, insanların içlerinden geçirdikleri düşüncelerini bilemeyiz. Bir şekilde bilmiş olsak bile, bazen onları, zalimlerin arasından ayırarak kurtarmamız mümkün olmayabilir.
Hâlbuki Yüce Yaradan için böyle bir zorluk yoktur. O, insanların kalplerinden geçen her şeyi bildiği gibi, melekleri ve diğer orduları vasıtasıyla, nokta atışı yaparak cezalandırabilir. Enfal Suresi 8/17: “(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
Veya zalimlerin arasında kalmış olan inanan bir insanı, Yüce Yaradan, nokta hedefle kurtarabilir. Nitekim Kur’an, peygamberlerine inananları “onları tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, zalimleri ise helâk ettik” diyerek olaylar hakkında sıkça bilgi verir. Eğer, tek olan Tanrı, zalimlerin arasındaki bazı masumları kurtarmamışsa, onların bu dünyada daha fazla cefa çekmemeleri veya çevresindekilerin etkisiyle ileride yanlış yollara düşmemeleri için onlara rahmetiyle muamele edip yanına almış ve onları Cennetine kabul etmiş olabilir.
Bazı insanların aklına gelen bir başka husus, Yüce Yaradan’ın, kullarına zulmedip etmeyeceği konusudur. Bu durumu irdelemek için önce kendimizi düşünelim. Bizler, evlat sahibi olmayı, çocuklarımıza zulmetmek amacıyla mı isteriz? Daha başlangıçta, zulmetmek maksadıyla çocuk sahibi olmak isteyen bir annenin veya babanın var olabileceğini iddia edecek birisi var mıdır? Eğer biz insanlar, başlangıçta böyle bir amaca sahip değilsek, Yüce Yaradan’ın böyle yapacağını nasıl söyleyebiliriz?
Biz insanların, az sayıda da olsa bir kısmımız, evlatlarımızın bazılarına, ilerleyen zamanlarda zulmedebiliriz. Bazen bizim dediğimizi yapmadı diye, bazen bizi eleştirdi diyerek onlara kötü davranabiliriz. Ama acaba, Yüce Yaradan böyle durumlarda nasıl davranır? Bilindiği gibi, her dönemde insanların bir bölümü, Allah’ın varlığını inkâr etmişlerdir. Hattâ O’nun adı anılınca, en kötü sözleri sarf edenler bile olmuştur. Böyleleri günümüzde de mevcuttur. Bu yapıdaki insanların hayatlarını incelediğimizde, Yüce Yaradan’ın, onları nimetlerinden faydalandırmaya devam ettiğini görmekteyiz. Eğer, tek olan Tanrı, biz insanlar gibi davransaydı, böylelerine nimet vermeyi keserdi. Fakat Yüce Yaradan, inkârcıların da gerçeği görerek doğru yola gelmeleri için sabırla bekliyor. Onlara zenginlik, yani mal ve mülk vermeye devam ediyor. Hâlbuki insanların çoğu, kendisine böyle davranan evlatlarını aç bırakmakta beis görmez.
Peki, Kur’an’da bahsedilen bazı olaylarda zalimlerin helâk edilişi anlatıldığına göre, zalimlerin cezalandırılmaları, Yüce Yaradan’ın adil sıfatını zedeler mi? Bu soruya cevap verebilmemiz için, zalimlerin hangi durumlarda helâk edildiklerini irdelemeye çalışalım. Kur’an’a baktığımızda, en toplu helâk edilmenin Nuh Tufanı ile olduğu anlaşılıyor. Anlatılanlara göre Hz. Nuh, 900 yıl kavmini doğru yola gelmeleri için bıkmadan usanmadan uyarıyor. Kavminin çoğunluğu, zalimliklerine devam ediyor. Hz. Nuh’u yalanlayanlara karşı Yüce Yaradan’ın gösterdiği böylesine muazzam bir sabrı, hangimiz, hayatımızın ne kadarlık kesitinde gösterebiliriz?
Yüce Yaradan’ın insanları helâk ettiğini bahsettiği diğer olayların, bazı ortak özellikleri var. Zalimler, haksızlık yapmaya, insanları aldatmaya, onları ezmeye, onlara şantajlar yaparak veya baskı kurarak düzelmelerini önlemeye devam ediyorlar. Yani, insanlığın huzur bulmasının önüne geçmeye çalışıyorlar. Bu durumda Yüce Yaradan, masum insanların haklarını korumak ve insanlığın huzurunu sağlamak için, zalimleri cezalandırıyor.
Anlaşılan o ki, Yüce Yaradan, insanlara haksızlık yapmıyor. Biz, kendimize haksızlık yapıyoruz. Bilindiği gibi, insanın içerisinde iki kişilik bir aradadır. Yani bizim içimizde hem evliyalık hem de eşkıyalık vardır. Bu sitede yayınladığımız “İnsanın İçinde Hem Evliyalık Hem Eşkıyalık Vardır” başlıklı yazımızda, bu hususta geniş bilgi vermeye çalışmıştık. Olaya, bu makalemizin konusu açısından yaklaştığımızda, içimizdeki eşkıyalığın, yine içimizde olan evliyalığımızın hakkını yediğini gözlemliyoruz. Yani bir kimliğimiz, diğer kimliğimizin hakkını yiyor. İnsanlar; malının, mülkünün ve çocuklarının çokluğuyla övünüp kibirlenerek, nefsinin esiri olmaya başlıyor. Nefsine yenilince de, içindeki güzelliği öldürmeye çalışıyor. İçimizdeki evliyalık ölümcül hale gelince de, başkalarına zulmetmek kolaylaşıyor.
İnsanların haksızlık yapma ihtimallerini azaltan tek unsur, Yüce Yaradan’a kalpten bağlı olmaya uğraşmalarıdır. Tek olan Tanrı’sına teslim olmaya başlayan insan, O’nun sevgisini kazanabilmek için, çaba göstermeye başlar. Bu gayretleri, insanların, nefislerinin helâl olmayan aşırı isteklerine gem vurmaya başlamasına vesile olur.
Bizler, bu gayretlerimize rağmen, bazen haksızlık etmeye meyledebiliriz. Böyle durumlarda, ahiret hayatının sahnelerini gözümüzün önüne getirirsek, kendimize çeki düzen verme ihtimalimiz artar.
Yukarıda yaptığımız irdelemelerden çıkan sonuç, tek olan Tanrı’nın konumu gereği adil olduğu ve adil olmak isteyen insanların da, Yüce Yaradan’ın gösterdiği yolda yürümelerinin en önemli etken olduğudur.