KUR’AN’DA AKRABAYA YARDIM VAR, AMA İLTİMAS YASAK
Yüce Yaradan’ın Kur’an’ında, kavim içerisindeki ilişkilere ve akrabalık bağlarına önem verdiğini, konuyu birçok ayetinde bizlere aktarmasından anlıyoruz. Ayetlerde yardım edileceklerin başına akrabaları, yakınları belirtir. Sonra yoksullar, yolda kalmışlar gibi diğerlerini sayar. (Örneğin; Bakara 177, İsra 26 gibi)
Allah, peygamberleri için hep “….’ı kavmine gönderdik” demektedir. Peygamberlerin gönderiliş sebepleri hep aynıdır. İnsanları uyararak doğru yola çekmektir. Böylece peygamberi dinleyecek insanların her iki dünyada da huzur bulmalarını sağlamaktır. Yani insanlara iyilik yapmaktır.
Her şeye gücü yeten Yüce Yaradan elbette peygamberlerine başka diller öğretmeye kadirdir. Eğer kendi kavmi peygamberi dinlemezse, dünyayı dolaşarak başkalarına da Allah’ın buyruklarını aktarmasını isteyebilir. Belki de başkaları daha anlayışlı davranabilir. Fakat hiçbir peygamber başka kavimlere anlatmamıştır.
Demek ki, iyilik yapılacakların listesinde kavim önemlidir. Akraba ise daha önceliklidir. Nitekim Hz. Muhammed’e (s.a.v) artık durumu açıklaması söylenildiğinde, önce akrabalarından başlaması buyurulmuştur.
Peki, akrabaya ve kavme gösterilecek bu ilginin sınırları var mı? Enam Suresi 38 ve 114. ayetlerde her şeyin inceden inceye anlatıldığının söylendiği Kur’an’da, bu konuda ne denilmektedir?
Enam Suresi 152: “Ve yetim malına yaklaşmayın, ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel suretle başka. Ölçeği tartıyı tam ve denk tutun, bir nefse ancak gücünün yettiğini teklif ederiz. Söz sahibi olduğunuz vakit de adaleti gözetin, velev akrabanız olsun, Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirin. İşittiniz ya işte size o bunları ferman buyurdu. Gerektir ki düşünür tutarsınız.”
Allah’ın bizlere buyruğu, hak ve adaletten ayrılmamamızdır. Yüce Yaradan bu konuda akrabamız da olsa taviz vermememizi istiyor. Bu konuda Kendisine verdiğimiz sözü tutmamızı emrediyor. Bir diğer deyişle ferman buyuruyor.
Yüce Yaradan’ın bizlere yol gösterici olarak peygamberleri aracılığıyla gönderdiği pek çok ayet, daha çok tavsiye niteliğindedir. Ancak bu ayette ferman buyrulmaktadır. Yani konu belki de, İslâm’ın şartları arasına girebilecek kadar ciddidir.
Nitekim yaşantısı Kur’an’ın uygulaması gibi olan Hz. Muhammed bu konuda hiç taviz vermemiştir. Ganimetin beşte biri kendisine verildiği halde, kızı Hz. Fatma ve damadı Hz. Ali’ye iltimas yapmamıştır. Hattâ kızının kendisine gelerek, fakirliklerinin çalışmalarını çok zorlaştırdığından serzenişte bulunmasına ve destek istemesine rağmen taviz vermemiştir.
Hâlbuki fakirliklerinin önemli bir sebebi, peygamberin kızı ve damadı olmalarıydı. Çünkü fakirlere hizmet etmekten hem kendilerine kazanç sağlayacak iş yapamıyorlardı, hem de var olanlarını harcıyorlardı. Aslında bu sayede Yüce Yaradan’ın rızasını kazanıyorlardı. Eğer, babalarından iltimas ile destek almış olsalardı, Allah’ın rızasını kazanmaları tehlikeye girebilirdi. Bazı durumlarda ise tam tersi olabilir. Normalde Cennete gitme ihtimali az olan akrabalar, sırf peygamberlerin yakınları oldukları için zarar gördüklerinde, Cennete gitme ihtimalleri kuvvetlenmiştir.
Tövbe 60. Ayet: “Sadakalar Allah’tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, onlar üzerinde çalışan (onlara yardımcı olan kuruluş)lara, kalpleri ısındırılacak olanlara, kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Kavimlere iltimas olmayacağını da, Arap’ın Arap olmayana veya Arap olmayanın Arap’a üstünlüğünün olmadığını, üstünlüğün takvada yani, Allah’ın emirlerine uymakta olduğunu anlatan ifadelerden anlıyoruz. Ayrıca peygamberlerin kendilerini dinlemeyen kavimlerin helâk edilmeleri için dua etmeleri de, kişinin kavmine iltimas geçmeyeceğinin bir göstergesidir. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Peygamberler hemen dua etmemişlerdir. Sabırla insanları kazanmaya uğraşmışlardır.
Bilindiği gibi, insanları kazanmak esastır. Ama zordur. Sabırla düzelmeleri için uğraşmak gerekir. Hâlbuki helâk olmaları, bir an içerisinde olmuştur. Hiçbiri ne olduğunu anlayamamıştır.
Yüce Yaradan bizden, beslediğimiz kinin bizi tecavüze sevk etmemesini, iyilik ve takva üzerine yardımlaşmamızı istiyor. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmamızdan men ediyor. (Maide 2)
Sonuç olarak, akrabamız ve kavmimiz hizmet etmemiz için öncelikli guruplar. Ancak hak ve adaletten ayrılmadan hizmet etmemiz şartıyla. Biz hak ve adaletten ayrılmadığımız halde karşı taraf iltimas istemede ısrar ederse, bu durumun Yüce Yaradan’ın hoşlanmadığı bir ısrar olduğunu bilmelidir. Allah’ın hoşuna gitmeyen davranışların sonu hep hüsran olmuştur.